Bütün bir gezegen tek bir candan daha fazla acı çekemez derler.

Kim bilir belki de insan acısını ölçmeye, tartmaya, kıyasa teşne dünyaya böylesi ahlaki kalın bir set çekmek gerekirdi...

Ondandır yeryüzünde tek bir insanın çığlığından daha büyük çığlık yoktur.

Hele o can, ışıkları saat 11’de söndürülünce, kirli gölgelerin civarında cirit attığı adı “çocuk cezaevimiz” olan yüksek güvenlikli” kara kutu” alandaki  bir çocuksa...

Çığlığı süngerli mavi odalarda kıstırılmış, varlığına ilişen arsız elleri kör kameralara defalarca işaret etse de duyuramayan tutuklu bir çocuksa, o çocuğun ruh acısı eski/yeni tüm Türkiye’nin acısından büyüktü...

“Çocukluğu” kendisine karşı suç işleme yetkinliğine sahip “erişkinler” zanneden devletin “kampüs” modern çocuk cezaevlerinin çocuklar için nasıl dehşetli tekinsiz mekânlar olduğu artık gizlenemiyor.

Adalet sistemi adeta çocuklara Türk usulü Guantanomo kampları inşa etmişti...

Sincan, Şakran, Van, Maltepe, Antalya, Adana, Mersin...

Cezaevleri ve sübyan koğuşlarında yaşanan rutin “fenalık” haber olunca çocukların buralarda sistematik “insan-dışılaştırma” programına alındığına daha emin olmuştuk.

Çünkü Türkiye’nin pedagoji tanımaz arkaik ceza ve ıslahat zihni, çocuk  haysiyetini parçalayarak, ruhunu yıkarak ve “insanlığını” öldürerek disiplin sağlayacağına inanırdı.

Üç yıl önce Pozantı’dan yükselen Kürt çocuk çığlıklarına, bugün kamu görevli ve mescit kamerasının önünde kafası duvara vurularak öldürülmüş ya da aylarca tecavüze uğramış, işkenceye talim eden yüzlerce çocuk çığlığı katılmıştı.

Üçüncü dünya ülkelerinin bile vazgeçtiği “çocuğun çocuk ve değer olduğunu” kabullenip erişkin ceza ve infaz sisteminden çocukları çıkarırken yüzde 80’ı aylar-yıllar tutuklu çocuklar içerde rehabilitasyon/eğitim değil  ölümcül ruh yaraları alıyordu.

13-14-15 yaşındaki çocukları “suça sürüklenen çocuk” diye tutuklayıp tek kişilik odalara tıkıp yanına panik butonu koymayı “medeniyet projesi” sayan ve daha on tane çocuk cezaevi yatırımı planlayan devletin Şakran Cezaevi Müdürü bile iç yazışmalarda çocukların orada nasıl “topluca sakatlandıklarını”anlatmıştı.

Topluma/illa da devlete  karşı “kusur” işlediğine peşin hükmedilen, idrak ve irade kabiliyeti gelişmemiş, psikolojik gelişimi tamamlamamış 12-15 yaşındaki çocukları mahkûm eden ceza hukuku 19. yüzyıl İngilteresi’nde kalmamış mıydı?   

13 yaşındaki çocuğu Facebook’a yazdığı içerikten ötürü okuldan alıp apar topar ifadeye götüren 21. yüzyılın Yeni Türkiye’si ise beş yıl içinde açacağı yeni müstakil çocuk ceza infaz kurum hayali kuruyordu.

Çünkü İç Güvenlik Paketi yasalaşınca binlerce çocuk sokaklarda serçe gibi avlanıptıkılacağı çok daha geniş toplama kamplarına ihtiyacı vardı.

Halbuki asıl suç ve çocuk kavramını “suçlu çocuk” diye ilişkilendiren müesses zihniyetin “asıl suçlu” olduğunu söylemeye gerek var mıydı?

Çocuk cezaevleri kapatılmadan, çocukları “erişkin adalet sisteminin” ve büyüklerin çirkin ikiyüzlülüğünün kurban/şahitleri olmaktan çıkarmadan bu büyük suçumuzdan kurtulabilir miydik...