Çocuk birimleri bulunan mahalle dernekleri, çocuklara derslerin yanında yemek yapmasını, temizliği küçük yaşlardan başlayarak uygulamalı olarak öğreten ilkokullar gibi bütün toplumsal örgütlenme çocuğu kentsel yaşamın bir parçası yapmaya yöneliktir, onu olabildiğince kentten soyutlamaya ya da çocuk için ayrı kentsel mekânlar tasarlamaya değil. Çocuk dostu kent kavramıyla ilgili bir uyarım işte bu olabilir: Çocuğa özel bir kent kurmak değil, var olan kenti çocuklar için de yaşanabilir kılmak gerekir.

Çocuk dostu kent üzerine notlar

Meriç Kırmızı - OMÜ, Fen-Edebiyat Fakültesi

Çocuk dostu kent kavramını çevremden duysam da, üzerine pek düşündüğüm bir konu değildi, ta ki geçen akademik yılda Sosyolojik Araştırma lisans dersimiz kapsamında yönlendirdiğim sekiz kişilik öğrenci grubu bir yıl boyunca bu konuyu Samsun’da inceleyene dek. Güz döneminin sonunda kapsamlı bir yayın taraması raporu sunan öğrenciler bahar döneminde farklı nitel yöntemleri kapsayan bir saha araştırması yürüteceklerdi. Ancak daha dönemin başında koronavirüs salgını başlayıp, üniversitelerde derslere ara verilince, sahayı o ana dek yaptıkları kurumsal görüşmeler ve çevrimiçi haber derlemesiyle sınırlandırdılar. Buna karşın araştırma raporlarını görüşme yaptıkları Samsun’un üç merkez ilçe belediyesiyle paylaştılar ve Atakum Belediyesi’yle eylül ortasındaki olası bir panel sunumu için görüşüyorlar. Ben de fırsattan yararlanıp, öğrencilerimin sunumları öncesinde çocuk dostu kente ilişkin düşüncelerimi kısaca not etmek istedim.

Detaylı bir Türkçe yazın taramasını öğrencilerimin raporunda bulabileceğiniz bu kavram yanılmıyorsam, kökeni 1990 tarihli BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne dayanan bir girişimdir ve UNICEF’e göre, bunun uygulamadaki karşılığı “…içerisinde çocukların seslerinin, gereksinimlerinin, önceliklerinin ve haklarının kamu politikalarının, programlarının ve kararlarının bütünleşik bir parçası olduğu bir kent, kasaba ya da topluluk”tur1. UNICEF’e göre, bu kentler çocukların sömürü, şiddet, taciz ve ayrımcılıktan korunduğu, güvenli ve yeşil bir ortamda kaliteli eğitim, sağlık, vb. toplumsal hizmetlere erişip, arkadaşlarıyla oynayabildikleri, toplumsallaşabildikleri ve düşüncelerini söyleyip, kendilerini etkileyen kararları etkileyebildikleri yerlerdir. Ek olarak, UNICEF’e göre bu yerlerin oluşturulmasından hükümetler başta olmak üzere çeşitli aktörler sorumludur.

Konuya ilişkin Cities & Health2, İdealkent3 gibi akademik dergilerin kapsamlı özel sayıları da vardır. Yine, Türkiye’deki on belediyede 2014-2015’te UNICEF ve diğer kurumların işbirliğinde bir “Çocuk Dostu Şehirler Projesi”4 uygulanmıştır. TR Dizin ve Google Akademik’e hızlıca bir göz gezdirince, çocuk dostu kent kavramının ülkemizde 2000’lerin sonundan başlayarak çalışıldığı görülür. Web of Science’ta “Child-friendly city” konu aramasında gelen 103 uluslararası yayından en eskisinin tarihiyse 1991’di. Özetle, çocuk dostu kent için birçok toplumbilim araştırma konusuna göre görece daha yeni bir konu diyebiliriz.

Bu genel bilgilerden yola çıkarak, çocuk dostu kent kavramının bana öncelikle çocuğa kentin gözünden, yani boyundan bakmayı çağrıştırdığını söyleyebilirim. Bununla ilgili, içinde Türkiye’den katılımcıların da olduğu Kent95 (Urban95 Challenge)5 adıyla 95cm boyundaki bir çocuğun kentle ilişkisine gönderme yapan bir proje de yapılmış. Toplutaşıma araçlarında ayakta kalan çocukların boyları nedeniyle tutunabileceği yer azlığı, kamuya açık tuvaletler gibi ortak kullanım alanlarındaki kent mobilyalarının çoğunlukla yalnızca yetişkinlere göre düzenlenmesi gibi konular hep dikkatimi çekmiştir. Elbette bunu düşünen ülke kentleri de olmuştur. Örneğin, beş yıl yaşadığım Japonya’da her metro istasyonunda bulabileceğiniz tuvaletlerde (bunun sokaktayken sık tuvalete gitmesi gereken insanlar için büyük bir rahatlık sağladığını söyleyebilirim) bebekli anneler için her zaman bir kabin ayrılır ve o kabinlerde anneler işlerini görürken çocuklarını oturtabilecekleri duvara monte oturaklar bulunur. Çocukların boyuna göre lavabolara da rastlayabilirsiniz.

Yine, Japon kentlerinde mahalle içlerindeki kaldırım kenarlarında çocuk boyunda ve biçimindeki görsel panolar motorlu araç sürücülerine yola her an çocukların fırlayabileceğini anımsatır. Çocukların arkadaşlarını evlerinden toplaya toplaya kuyruk olarak her gün yürüyerek aştıkları okul yollarında mahallede yaşayan emekli yaşlılar gönüllü gözetmenlik eder ve başıboş çocukların tehlikelerden korunması sağlarlar. Özetle, çocuk birimleri bulunan mahalle dernekleri, çocuklara derslerin yanında yemek yapmasını, temizliği küçük yaşlardan başlayarak uygulamalı olarak öğreten ilkokullar gibi bütün toplumsal örgütlenme çocuğu kentsel yaşamın bir parçası yapmaya yöneliktir, onu olabildiğince kentten soyutlamaya ya da çocuk için ayrı kentsel mekânlar tasarlamaya değil. Çocuk dostu kent kavramıyla ilgili bir uyarım işte bu olabilir: Çocuğa özel bir kent kurmak değil, var olan kenti çocuklar için de yaşanabilir kılmak gerekir. Şu an çevremizde daha çok bunun tersi, yani çocuğu kısa bir süre için de olsa, ailesinin başından alıp, oyalayıcı, böylece çocuğu değil, aileyi rahat ettirici ticari girişimler ağırlık kazanmaktadır, AVM’lerdeki çocuk oyun alanları gibi.

Bu çocuklara yönelik her türden ticari girişimin olumsuz olduğu anlamına gelmiyor. Yine Japonya’dan bir örnek olarak, anne kahveleri küçük çocuklu annelerin çocuklarının ağlaması ya da gürültüsü nedeniyle başkalarını rahatsız etmekten çekinmeden, çocukların oynamasına uygun tasarlanmış, örneğin, masa ve sandalye yerine yerde oturma düzeni olan ortamlarda başka annelerle tanışıp, sosyalleşmesini ve böylece, bütün gün evde bunalmamasını sağlayan başarılı bir ticari girişimdi. Özel anaokullarının birçoğu da her gün aynı canlı renkten şapkalar giyinmiş küçük çocukları süpermarket arabalarını andıran büyük çekçeklerde yakındaki bir parka götürüp, çocukların açık havada oynamalarına özen gösteriyorlar. Yani Japon kentlerinde çocuklar kesinlikle sokaktan arınık değiller.

Son günlerde yaz dönemini fırsat bilip, okuduğum, Jane Jacobs’un Büyük Amerikan Kentlerinin Ölümü ve Yaşamı (2015, Metis, Bülent Doğan Çev.) kitabından aklımda yer eden önemli ve aykırı düşüncelerden biri sokakların ve kaldırımların çocuklar için sanıldığı gibi tehlikeli yerler olmadığıydı. Jacobs’a göre, tam tersine yetişkinlerin gözetmenliğinden uzak kalan, geniş parklar ve özel oyun alanları çocuklar için daha çok tehlike barındırıyordu. Bunun için, Jacobs kent içindeki konutların önünde aynı anda çeşitli kullanımlara yer açacak genişlikte kaldırımlar yapılmasını öneriyordu. Jacobs’unki bunun gibi birçok kalıplaşmış planlama düşüncesini yerle bir eden, cingöz bir kitap… Çocuk dostu kent denilince ilgili yazında da yaygın olarak, çok sayıda oyun parkı ve bahçesi olan yerler hemen akla geldiği için Jacobs’un aykırı düşüncesine dikkatinizi çekmek istedim. Çocuk dostu kenti düşünürken de yaygın klişeler yerine, Jacobs’un eleştirel aklını benimsemek daha iyi sonuçlar yaratabilir.

1UNICEF (2020). What’s a child-friendly city? https://childfriendlycities.org/what-is-a-child-friendly-city/ (Erişim: 04 Ağustos 2020)

2Brown, C. vd. (Der.) (2019). Child friendly cities, Cities & Health 3(1-2), https://www.tandfonline.com/toc/rcah20/3/1-2?nav=tocList

3Çakırer Özservet, Y. (Der.) (2015). Çocuk ve Kent, İdealkent 6(17), https://www.idealkentdergisi.com/ideal-kent-sayi-17/

4UNICEF vd., Çocuk Dostu Şehirler Projesi, http://www.unicef.org.tr/files/bilgimerkezi/doc/CFC%20Catalogue-TR.pdf (Erişim: 04 Ağustos 2020)

5Bernard van Leer Foundation, Kent95: Bebeklerin, çocukların ve ailelerinin uygun şartlarda yaşayabilecekleri sağlıklı, refah ve canlı kentler yaratmak, https://bernardvanleer.org/tr/solutions/kent95/ (Erişim: 04 Ağustos 2020)