Tüm itirazlara rağmen Meclis gündemine gelmesi beklenen ‘çocuk istismarı faillerine evlilikle af düzenlemesi’ne karşı kurulan TCK103 Platformu’ndan Özgül Kapdan, “Çocuk istismarının affı olmaz. Bunun aması, şöylesi veya böylesi olamaz” diyor

Çocuk istismarının affı olmaz!

SENA ÖZCANLI

2016 yılında Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 103. Maddesi ile ilgili af girişimine karşı durmak üzere kurulan TCK 103 Platformu, verilen tepkilerle af teklifi o zaman geri çektirilmiş olsa da, tasarı sürekli gündeme geldiği için politik bir dayanışma ağı olarak aktifliğini koruyor. Platform kurucusu 215 kadın ve LGBTİ+ örgütünün imzasıyla, 15 Haziran günü çocuk istismarı faillerine yönelik af girişimlerine son verilmesi için gerçekleştirilen kampanya çağrısı üzerine platform üyelerinden Özgül Kapdan ile konuştuk.

►Af tasarısının kapsamı açıkça evlenme yaşının düşürülmesi ve çocuk istismarının aile kapatması ile ‘affına’ yol açacak nitelikte. Ancak en büyük argümanlarının şer-i hukuk referanslarıyla, “erken/genç evlilik” gibi çarptırma ifadelerle meşrulaştırmaya çalışmaları ya da akran cinselliği ile cinsel istismarı kıyaslamaları olduğunu görüyoruz. Burada hedeflenen nedir?

Tasarının meclisten geçmesi halinde çocuklara yönelik cinsel istismar nedeniyle yargılanıp mahkûm edilmiş ve cezası kesinleşmiş olanlar; olay tarihinde başka bir kadınla evli değillerse, çocuk 14 yaşına basmışsa (yani 13 yaşındaysa), çocuk ile faili arasında en fazla 15 yaş fark varsa, çocuk şikâyetten vazgeçmiş ve yasanın çıktığı tarihten önce resmi nikah yapılmışsa çocuk istismarcısı serbest kalacak ve zorla yaptırılan bu “evlilik” beş yıl sürdüğü takdirde hiçbir şekilde cezalandırılmayacak. Yani hem çocuk istismarcılarının cezalarını çekmeden serbest bırakılmaları hem de evlilik yoluyla 5 yıl daha cinsel istismara dayalı saldırıya yol açılmış olacak. Daha kötüsü bu af çocuğa yönelik cinsel istismarı azmettirenleri ve suçun işlenmesine yardım-yataklık edenleri de kapsayacak. Kısacası af girişimlerini gündemde tutmak bile evlilik adı altında 15 yaş altındaki çocuklara yönelik cinsel istismarı meşrulaştırmak demek.

Yapılmak istenenin sonucu net olarak budur. Hangi akıl, hangi vicdan böyle bir şeye evet diyor ve bunu istiyorsa referansı ne olursa olsun, hiçbir şekilde meşru kabul edilemez. Bunun aması, şöylesi veya böylesi olamaz.

►Çocuk istismarcılarına af yasasını geçirmek isteyen iktidar ile İstanbul Sözleşmesi karşıtlığını ören farklı taraftar kesimler belli bir ortaklıkta buluşuyor. Bu ortaklığı nasıl tanımlıyorsunuz? Sizce bu hem siyasal hem de hukuksal açıdan ne ifade ediyor?

Bu ortaklığı hiç yadırgamıyoruz elbette. Işığını aynı gölgenin kestiği bir karanlığın içinde kalanlar bunlar. İstanbul Sözleşmesi karşıtlığını örenler ile çocuk istismarcılarına af ve çocuk yaşta evlendirme konusunda aynı noktada duranlar oran olarak tam anlamıyla örtüşmüyor olabilir bundan çok emin olamayız. Ancak bunun bizce hiçbir önemi yok. Çünkü zaten sözü dahi edilememesi gereken bir orana tekabül ediyorlar. Bizce kelimenin tam manasıyla ‘marjinaller.’ 2016 KONDA Barometresi "Evlilik ve Evlenme Yaşı Tartışmaları ve Cinsel İstismar" araştırmasına göre kadınlar için 18 yaşından önce evliliği uygun bulanların oranı sadece %4.

Asıl konuşulması gereken içinde bulunduğumuz siyasal ortamda, bu denli küçük bir azınlığın uygunsuz teklifini, hem uluslararası pek çok sözleşmeye hem de TC Anayasası ve ilgili yasalara açıkça aykırı olduğu halde TBMM’ye gelebilmesidir hem de defalarca. 2016’dan bu yana ne değişti de o gün tasarıyı geri çektiren akıl bugün aynı şeyi yeniden gündeme getirdi? Sanırım siyaset bağlamı tam da burada. “Aklına bile getirme” diyerek bütün Türkiye’de yankılanan kadınların sesini değil bir avuç marjinalin sesini dinlemek istiyor iktidar çünkü varlığını sürdürmek için onlara ihtiyacı var. Ayrıca, yıllardır çok çeşitli ağızlardan, bilinen kurumların sitelerinden, kara propaganda kanallarından 9 yaşından başlayan kız çocuklarını evlendirme yaşı fetvalarına ses çıkmaması, bu söylemlerin cezasız kalması bir yandan da bu çağdışı talebin hiç de söylendiği gibi hapisteki ‘mağdur kocalar’ meselesi olmadığını gösteriyor.

Hukuk bağlamı hakkında şu kadarını söyleyebilirim, yapılmak istenenler daha büyük bir bütünün parçası. Nafaka hakkının kırpılmaya çalışılmasını, 6284 ve İstanbul Sözleşmesi ile ilgili asılsız iddialar üretilmesini başka bir toplumsal sistem kurmak ve kadınları bu sistemin bakıcıları yapmak niyetinin yapı taşlarını oluşturmak istiyorlar diye anlamak gerek.

'BİZLER ZATEN İKTİDARLA YÜZLEŞMİŞTİK’

►Koronavirüs pandemisi fırsat bilinerek önce kadın katillerine af çıkarıldı, ardından da yıllardır gündemde olan çocuk istismarcılarına affı içeren yasa tasarısı geçirilmeye çalışıldı; bu hala deneniyor. Tüm dünya, pandemi krizini fırsata çevirmek isteyen iktidarlarla tekrar yüzleşti. Özellikle Türkiye’de kadın/feminist hareketin mücadele tarihine ait dönüm noktalarıyla birlikte değerlendirdiğimiz zaman bu savaş, kadınlar için nasıl bir deneyim sizce?

Biz bu hakları geriye çekme çabalarını yeni yaşamıyoruz ve mücadele pratiğimiz de yeni değil. Kadın hareketi özellikle 2010‘dan sonra hep uyanıktı diyebilirim. Şiddetin arttığını, şiddetle mücadelenin zorlaştığını, ekonomik altüst oluşların önce kadınların hayatlarını etkilediğini yakından yaşıyor, biliyor, her gün tanık oluyoruz. Bizler de olan bitenin doğrudan öznesiyiz zaten. Kısacası, pandemi elbette bir takım yeni algıların, pratiklerin oluşmasına neden olmuştur ama bizler zaten iktidarlarla yüzleşmiştik.