Bakanlık verilerine göre 12 ve 17 yaş arasında iki bin 572 çocuk demir parmaklıklar ardında. Pozantı’da üç yıl kalan çocuk tutuklu Sertkal, cezaevi sürecinde yaşadıklarını anlatıyor: Çoğunun gece ranzalarında annelerini özledikleri için ağladıklarını duyardık

Çocuk mahkûmlar: Annelerini özledikleri için ranzalarda ağlarlardı

HÜSEYİN ŞİMŞEK huseyinsimsek@birgun.net @simsekhuseyinn

Türkiye’de 12 yaşına giren her “çocuğun” yasal olarak cezai ehliyeti bulunuyor. Bir yetişkin gibi suç sayılan eylemlerinden sorumlu tutulabiliyor ve bu nedenle “cezaevine” girebiliyor.

M.S., A.K. ve A.A.. Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vurmuş bu üç çocuk, 10 Ağustos 1997 yılında Antep’te gece yarısı bir baklavacıya girdi ve birkaç dilim baklava aldı. M.S., A.K. ve A.A., bu eylemleri nedeniyle henüz çocuk yaşta dokuzar yıl hapis cezasına çarptırıldı. Yirmi yıl önce yaşanan bu olay, çocukların hapis cezası alması ve cezaevine atılmasını da görünür kıldı.


Kadın, çocuk dinlemeyeceğiz
2006’da bölgede yaşanan olaylar sürecinde çocuklar yeniden cezaevlerini doldurmaya başladı. Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın partisinin Diyarbakır mitingindeki “Bundan sonra, kadın, erkek, büyük, küçük dinlemeyeceğiz” sözlerinin ardından “Taş atan çocuklar” yapılan yasal düzenlemenin ardından 12 yaşından itibaren “ağır ceza mahkemeleri”nde yargılanmaya başlandı.

Uzun süreli hapis cezası alan çocukların büyük bir kısmı ağır psikolojik travmalar yaşadı. Siyasi sebeplerden cezaevine giren çocuklar, 2010 yılının son aylarında “müjdelenen” yasanın yürürlüğe girmesi ile yeniden çocuk mahkemelerinde yargılanmaya başladı ve bir kısmı birer birer tahliye edildi.

2 bin 572 çocuk hapiste
Adalet Bakanlığı’nın 2017 yılının başında yayımladığı verilere göre, 12 ve 17 yaş arasında toplam iki bin 572 çocuk ailesinden uzakta ve demir parmaklıklar ardında yaşamak zorunda. “Suç” sayılan eylemlere başvurduğu öne sürülen bin 847 çocuk tutuklu olarak cezaevinde bulunurken, 731 çocuk ise hüküm giydi. Ailelerinden koparılarak cezaevine atılan çocuklar “suç” gruplarına göre koğuşlara ayrıldı. İki bin 572 çocuğun hükümlü ve tutuklu sayısı ayrılmadan yapılan hesaba göre, iki bin 346’sı “adli” suçlardan, 12’si “çıkar amaçlı suç örgütü” ve 220’si ise “terör” grubundan cezaevinde bulunuyor.

Yaşam savaşı veren çocuklar
Türkiye’de altı çocuk cezaevi bulunuyor. Hatay, Kayseri, Tarsus, Sincan, Maltepe ve İzmir’deki “özel” cezaevlerinde tutulan çocuklar, demir parmaklıklar ardında yaşam savaşı veriyor.

“Yaşam savaşı veriyor” çünkü son sekiz yılda, ailelerinin devlete “emanet” ettiği 17 çocuk bir daha cezaevinden çıkamadı. 2009 yılları ile 2017 yılları arasında toplam 17 çocuk, cezaevinde yaşamını yitirdi ve bir daha cezaevi duvarlarının ardını, ailelerini, arkadaşlarını göremedi. Yetişme çağında eğitim, sağlık, kültür, spor hakkından büyük oranda mahrum kalan, ağır psikolojik sorunlar yaşayan çocukların büyük bölümü çıktıktan kısa süre sonra ya yeniden geri dönüyor ya da yaşama tutunma kavgasını kaybediyor.
cocuk-mahkûmlar-annelerini-ozledikleri-icin-ranzalarda-aglarlardi-345490-1.Cezaevinde geçen üç yıl
2009 yılında girdiği cezaevinden bir daha çıkamayan, koğuş arkadaşları tarafından öldürüldükten sonra gardiyanlar tarafından yatağında bulunan Y.A. ile aynı cezaevinde, 2012 yılında kapatılan Pozantı M Tipi Kapalı İnfaz Kurumu’nda üç yıl kalan Ferdi Sertkal, cezaevi sürecini, yaşadıklarını, anılarını BirGün ile paylaştı.

»Ne zaman cezaevine girdin? Gerekçe ne gösterildi?
22 Şubat 2008 tarihinde 16 yaşımda iken “taş atan çocuklar” kapsamında Antep’te gözaltına alındım. Üç gün gözaltında kaldıktan sonra Antep Sulh Ceza Mahkemesi tarafından tutuklandım. Önce Antep H Tipi Kapalı Cezaevi’nde bir ay kaldım ve ardından bölge çocuk cezaevi olan Pozantı M Tipi Cezaevi’ne gönderildim. Adana 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandım. Altı duruşma sonra 17 yaşıma henüz girmişken 10 yıl 8 ay hapis cezası aldım.

»Ne kadar kaldın cezaevinde?
Taş atan çocuklar yasası olarak bilinen yasanın çıktığı 2010 yılının sonlarına kadar cezaevinde kaldım. Yaşım 18’i geçtiği için tahliyemden birkaç ay önce Mersin Silifke M Tipi Cezaevi’ne gönderilmiştim. Buradan tahliye oldum.

»Pozantı Cezaevi 2012 yılında, ortaya çıkan cinsel istismar skandalının ardından kapatıldı. 16 yaşında girdiğin çocuk cezaevine ilişkin bize anlatabileceklerin neler?
Cezaevinde, siyasi mahkûmlar ve adli mahkûmlar birbirleri ile güvenlik gerekçesi nedeniyle görüştürülmezdi. Biz siyasi mahkûmların ayrı, adli mahkûmların ayrı koğuşları vardı. Adli nedenlerle cezaevine konulan çocukların genelde kurum içerisinde temizlik, taşıma, yemek gibi işlerde çalıştırıldığını görüyorduk. Siyasi koğuşlarda olmayan ancak adli koğuşlarda olan “koğuş ağalığı”, “dayak”, “istismar” gibi birçok kötü durum sıkça kulağımıza gelirdi. Adli koğuşlarda çocukların birbirlerini cam bardakları kırarak zarar verdiğini, vücutlarında onarılmaz yaralara neden olduklarını biliyorduk. Haftada sadece bir saatlik spor hakkı ve 15 dakikalık sıcak su hakkıyla yaşamaya mecbur bırakılıyorduk. Siyasi sebeplerden dolayı tutuklanan çocuklara Pozantı’ya nakledildiklerinde şiddet uygulanıyordu. Gardiyanlar bunu koridorlardaki kameralar nedeni ile yatakhane olarak kullanılan C-10 koğuşunda yapıyordu. Bu şiddet, çocuklar arasında “Hoş geldin dayağı” olarak adlandırılıyordu. Cezaevi düzenini bozanlara “sizi yıkıma götürürüz” cümleleri ile psikolojik işkence yapılıyordu.

“Y.A.'nın çığlığının duyulmaması mümkün değildi”
»Sen orada bulunurken yaşadığın en büyük olay neydi?

Koğuşlarımız iki katlıydı. Üst katta yatakhaneler, alt katta ise mutfak ve avlumuz vardı. Üst kattaki yatakhaneler, gardiyanların karşı tarafta bulunan “gözlem” yerleri tarafından takip edilebiliyordu. Yani koğuşun içerisinde olan hiçbir olay görünmez değildi. Bu şartlar altında 2009 senesinde adli mahkûmlar arasında bulunan Y.A. isimli bir çocuk, gardiyanların göremeyeceği yer olmamasına rağmen koğuş arkadaşları tarafından dövülerek öldürüldü. Bu olay diğer koğuşlarda bulunan ve haber alan tüm çocuklar tarafından büyük bir öfke ile karşılandı. Y.A.'nın çığlığının duyulmaması mümkün değildi.


‘Annelerini özledikleri için ağlarlardı’
»Sen Pozantı’da iki seneden daha uzun bir süre kaldın. Birçok çocuk mahkûmla tanışma ve birlikte yaşama fırsatı buldun. Neler yaşanıyordu?

Yanımızda yaşları 12 ile 17 arasında değişen çocuklar vardı. Benim için en akılda kalanları A.K., M.T. ve N.T’di. Onlar en küçüklerimizdi. Sadece 12 yaşındaydılar. A.K. ve N.T.’nin C-9 koğuşunda kaldıkları dönemde, ailelerinden ilk kez ayrı kaldıklarını biliyorum. Çoğunun gece ranzalarında annelerini özledikleri için ağladıklarını duyardık. Hepimiz küçüktük ancak onlar en küçüklerimizdi ve bu nedenle kendi mahkûmiyetimizi ve yaşımızı unutup onlara moral vermeye çalışıyorduk.

»Cezaevi sonrası arkadaşlarının durumunu takip edebildin mi?
Pozantı cezaevinde kalan tutuklu çocukların tutukluluk dönemlerinden dolayı eğitim ve öğretiminden geride kaldıklarını, bu yüzden okul hayatlarının son bulduğuna birçok kez şahit olduk. Cezaevinden çıktıktan sonra görüştüğüm koğuş arkadaşlarımın hiçbirinin yaşamını sürdürebilecekleri bir meslekleri yok. Bu nedenle hayatlarının mahvolduğunu herkes bilmekte. O çocuklar Pozantı’da olmasalardı hepsinin farklı yaşamları olacaktı.

»Cezaevi idaresinin size yönelik tutumları nasıldı?
Birçok arkadaşımız defalarca gardiyanların şiddetine maruz kaldı. Koğuş içerisine toplu olarak giren gardiyanlar, tüm koğuşu istedikleri zaman sıra dayağına çekebiliyordu. Bunun dışında mahkemeye veya hastaneye giderken bindirildiğimiz askeri aracın girişinde ve çıkışında dayak yiyorduk.

‘Açlık grevi yaptık’
»Buna karşı tepki gösterdiniz mi?

2009 senesinde ben ve iki arkadaşım, bulunduğumuz koğuştan ayrılarak üç kişilik bir koğuşa geçtik. Pozantı’da tüm çocukların belli başlı problemleri vardı. Koğuşlarımızda gökyüzünü görebildiğimiz tek penceremiz demirlerle kapatılmıştı ve yalnızca birkaç nokta delikten ışığı görebiliyorduk. Her gün sabah ve akşam esas duruşta, başımız öne doğru eğik, sağa sola bakmadan askeri sayım veriyorduk ya da koridorda yürürsek bu şekilde yürümemiz gerekiyordu. Aile veya avukat görüşü için koridora çıktığımızda mutlaka kot pantolon ve ayakkabı giyme zorunluluğumuz vardı. Her gün tıraş olmak zorundaydık. İstediğimiz zaman cezaevi doktoru ile görüşemiyorduk. Sudan ve yemekten birçok kez zehirlenmiştik. Haftada 15 dakikalık sıcak su kimseye yetmiyordu. Günde yalnızca bir ekmek hakkımız vardı. Oysa bizim en az iki ekmek talebimiz vardı. Bu ve bunun gibi nedenlerle üç arkadaş açlık grevine başladık. Açlık grevine başladığımızı duyurduktan sonra gardiyanlara koğuşumuzdaki tüm yiyecekleri verdik. Sadece şekerli su veya sıcak baharatlı su içiyorduk. Bu şekilde 6 gün boyunca açlık grevinde kaldık. Altıncı günün sonunda taleplerimiz kabul edildi. Pozantı’yı daha insancıl, daha yaşanabilir yer yapma girişimlerimizin ne ilk ne de sonu olan bu grevin ardından bir arkadaşımız başka bir cezaevine sürgün edildi. Diğer arkadaşımız sürgünden önce tahliye edildi. Ben de yaşım 18 olduğu gün Pozantı’dan Silifke Cezaevi’ne nakledildim.

»Pozantı Cezaevi’nde yaşadıklarını bir çocuk olarak nasıl değerlendiriyorsun?
Pozantı’da yaşananları, orada yaşamış biri olarak bir çocuğun asla yaşamaması gereken bir vahşet olarak tanımlayabiliriz. Orada bir gün bile bulunan bir çocuğun artık çocuk kalması ya da eski hayatına devam etmesi imkansız. Biz orada, yıllarca dinlediğimiz Diyarbakır Cezaevi vahşetini yaşadık. Anlatılanlara tamamıyla benzer uygulamalar gördük. Dönemin TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyeleri bizleri ziyarete gelip birkaç nasihat verdiler ve gittiler. Oysa bizim istediğimiz tek şey orada insancıl bir yaşamdı. Çocuklar cezaevine atılamaz. 12 yaşındaki bir çocuğu o mahkemeden, kelepçeden, sıra dayağından geçirdikten sonra askeri ringe bindirerek bir cezaevine gönderirseniz, o sistemin en büyük düşmanı olur. Kimseyi sistemle barıştırmak gibi bir derdimiz yok fakat bizi geleceksizliğe ittiniz. Bizi geleceksizliğe itemezsiniz. Biz çocuktuk. Kimsenin çocukların yaşamlarını, çocukluklarını, oyunlarını, ailelerini ellerinden almaya hakkı yok. Baklava da yiyebilir, slogan da atabilir, oyun da oynayabilir. 12 yaşındaki N.T.'nin ranzasında döktüğü gözyaşının hesabını şimdi kim verecek? O gözyaşı hâlâ akıyor. Cezaevinde bulunan binlerce çocuğun gözyaşlarını evlerimizden göremiyoruz. Oysa bir dakikalığına da olsa N.T.'nin gözlerinden dökülen o yaşları görmüş olsaydınız, hiçbiriniz bir dakika bile ağlamadan duramazdınız. Artık ne N.T.'nin geleceği, ne benim ne de cezaevine girmiş herhangi bir çocuğun geleceği yok.