Çocuk, kitabı kendi isteğine göre seçtiğinde kitapla birebir ilişki kurma imkânı sağlıyor. Odasında okuyor, dışarı çıkarken çantasına koyuyor, serviste kaldığı yerden okumaya devam ediyor. Bir çocuğu okumaya zorladığınızda ise bunların gerçekleşmesinin çok zor olduğunu tahmin edersiniz

Çocuklar kitaptan ne bekler?

CEMRE SOYSAL - Klinik Psikolog

Geçtiğimiz hafta TÜYAP Kitap Fuarı sona erdi. Fuarın her yıl olduğu gibi bu yıl da okurlardan büyük ilgi gördüğü haberlerini okuduk. Ülkedeki kitap okuma alışkanlığının günde ortalama 1 dakika olduğu verisine bakacak olursak Kitap Fuarı’na gösterilen bu yoğun ilginin şaşırtıcı olmakla beraber umut verici yanları da bulunuyor. Özellikle fuara toplu halde yapılan okul ziyaretleri çocuklar için oldukça heyecan verici bir deneyim oluyor.

Kitap fuarında çocukların stantların arasındaki o koşturmaları görülmeye değerdir. Kitabını okudukları bir yazarla karşılaşmak, kitaplarını imzalatmak ya da bir fotoğraf çektirmek onlar için adeta büyülü bir an gibidir. Hafif utangaç, ne söyleyeceğini tam kestiremeyen ama konuşmayı da çok isteyen o mahcup halleri fuarın en güzel sahneleri olabilir. Fuar, çocukların kitapla birebir ilişki kurdukları en özel yerlerden biridir.

Bizler yetişkinler olarak çocukların dünyasına dair birçok kesin ve doğru fikre sahip olduğumuzu varsayarız ama gerçekte bu her zaman da mümkün olmayabilir. İşte çocukların kitaplarla ilişkisi de yine onların gözünden keşfetmemiz gereken alanlardan bir tanesidir.

Türk Edebiyatı’nda çok uzun yıllar boyunca çocukların okuması için seçilen kitaplar onların dünyasına özellikle duygusal açıdan ağır gelen içeriklere sahipti. Yıllar içinde ülkemizdeki çocuk edebiyatı anlayışı da değişti ve şu anda birçok yayınevinin çocuklara yönelik kitaplarının basıldığına şahit oluyoruz.

Anne babalar ya da eğitimciler sık sık iyi bir çocuk kitabının nasıl olması gerektiğini sorarlar. Bu sorunun cevabını edebiyat dünyasındaki kişilerin sözlerinde bulmak mümkündür. Birçok çocuğun ve hatta yetişkinin dünyasına girmiş Narnia Günlükleri’nin yazarı C. S. Lewis bu soruya “Sadece çocukları eğlendiren bir çocuk hikâyesi, iyi bir çocuk hikâyesi değildir” diyor. C. S. Lewis çok da haksız sayılmaz. Hangi yaşta olursak olalım Pal Sokağı Çocukları’ndaki Nemeçsek’in sözleri yüreğimizi burkar ya da Küçük Prens’in gülü hepimizin belleğinde iz bırakmıştır.

Çocukların kitaplardan beklediği de bizlerin beklentisinden farklı değildir. Onlara tesir eden kitapları sever çocuklar. Düşünün ki sizinle ilgili neredeyse her şeye yetişkinlerin karar verdiği, kuralları onların koyduğu bir dünyada yaşıyorsunuz. Böyle bir dünyada yaşarken sahip olabileceğiniz en güzel özgürlüklerden bir tanesi, okuyacağınız kitabı gönlünüzce seçme hakkı olacaktır. “Okunması gereken” listesine bağlı kalmaksızın sadece öyle istediğiniz için bir kitabı okumanın zevki bambaşkadır. Çocuk, kitabı kendi isteğine göre seçtiğinde kitapla birebir ilişki kurma imkânı sağlıyor. Odasında okuyor, dışarı çıkarken çantasına koyuyor, serviste kaldığı yerden okumaya devam ediyor. Bir çocuğu okumaya zorladığınızda ise bunların gerçekleşmesinin çok zor olduğunu tahmin edersiniz.

Çocukların tercih ettiği kitaplara baktığımızda bizim tahminlerimizin biraz dışına çıktıklarını görebiliriz. Öncelikle belirtmek gerekir ki çocuklar onlara nasihat eden kitaplardan hoşlanmıyorlar. Neden hoşlansınlar ki? Biz büyükler her daim neyi nasıl yapmamız gerektiğini anlatan kitapları mı okuyoruz? Edebiyatın varoluş sebebi kişilere ders vermek değil anlatmak istediği konuyu okura hissettirmektir. Edebiyat, bir bakıma hikâyenin içine dahil olup, yazarın yazım serüvenine ortak olmaktır. İyi bir çocuk kitabının, okuruna vaat ettiği de budur. Kitabın çocuklar için yazılmış olması edebi özelliklerinden ödün vermesini gerektiren durumlardan biri değildir.

Kitaplarda çocukların hoşuna giden bir diğer özellik de kitabın onlara kendilerininkine benzer bir hikâye sunmasıdır. Okudukları kitapta sınavlarda çuvallayan bir çocuk, annesiyle babasının kavgası arasında kalmaktan yılmış bir çocuk ya da hayalleri büyükler tarafından ciddiye alınmadığı için hayal kırıklığına uğramış bir çocukla karşılaştıklarında “Bu sadece bana ait bir dert değilmiş” diyebiliyorlar. İdealize edilmiş aile yapıları, istenen başarıyı gösterip gurur kaynağı olan çocuklar, sorunları şipşak çözen arkadaş grupları çocuklara pek de gerçekçi gelmiyor. Ayrıca, kitaplarda aradıkları yalnızca kendilerine benzer sorun alanlarını görmek değil aynı zamanda kendileri gibi eğlenen, maceraya atılan birilerine denk gelmektir. Road Dahl kitaplarında ya da Sempé’nin çizimleriyle klasikleşen Goscinny’nin Pıtırcık serisinde çocukları hayran bırakan kendilerini o hikâyeye ortak hissetmeleridir.

Önemli edebiyatçılarımızdan Mehmet Eroğlu, kitaptaki bir karakteri gerçek hayatta tanıyor gibi hissediyor, “O olsa şimdi şöyle davranır” diye kafanızda canlandırabiliyorsanız o kitap karakterinin başarılı olduğundan bahseder. Bu durum çocuk kitapları için de aynen geçerlidir. Kitabın karakterleri gerçeğe yaklaştıkça çocuklar kitabı daha da sahiplenir. Bu noktada akıllara fantastik edebiyatın öğeleri gelebilir. Eğer çocuklar gerçeği kendilerine yakın görüyorlarsa Harry Potter’ın büyülü dünyasında ne bulacak diye düşünülebilir. Aksine, çocuklar o dünyada onları heyecanlandıran dünyayı bulurlar. İdealize edilmemiş; duygularla, hayallerle ve hayal kırıklıklarıyla, sürprizlerle bezenmiş bir dünya. Tıpkı hepimizin gerçek dünyası gibi. Fantastik edebiyatın öğeleri hiç de hafife alınmayacak derecede “gerçek”tir aslında.

Bilimkurgu ve fantezi edebiyatının en önemli isimlerinden kabul edilen Ursula LeGuin’in “Bence olgunluk kabuk değiştirmek değil, serpilip gelişmektir. Yetişkin bir insan ölü bir çocuk değil, yaşamayı başarmış bir çocuktur…” sözleriyle ortaya koyduğu yetişkinlik - çocukluk ilişkisi kişilerin edebiyat yolculuklarında da benzer bir yol izler. Çocuklukta okunmuş iyi edebiyat eserleri yetişkinlikte de bizi bırakmayan birer yol arkadaşı gibidir.

Edebiyat sayesinde çıktıkları yolculukta, tüm çocukların birbirinden farklı yol arkadaşlarıyla tanışmaları dileğiyle…