Son olarak şunu da söylemek isterim: Aman çocuk kitapları politik olmasın diye duyarız hep. Savaşın, adaletsizliğin, yoksulluğun kol gezdiği bir dünyada yaşıyoruz ve çocuklarımızı yaygın deyişle kavanozda büyütecek halimiz yok. Bu nedenle çocukları politikadan uzak tutabileceğimize inanmak bana gerçekçi gelmiyor

Çocuklar ne okusun?

Kadriye Bakşi

Hala, bir esas edebiyat bir de çocuk ve gençlik edebiyatı varmış gibi yapıyoruz ya, yapmayalım artık. 1970’li yıllardan başlayarak, çocuk ve gençlik edebiyatının hem tanımı hem de ölçütleri oldukça değişikliğe uğradı. Çocuk kitapları için edebi değer aranır oldu. Dahası dünyadaki genel eğilim giderek her yaştan okuyucuya hitap eden çocuk ve gençlik kitaplarına yöneldi. Sözcüğün tam anlamıyla çocuk kitapları artık 7’den 70’e okurlar için. Bu trendin ülkemiz için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Rowlings’in Harry Potter hikâyelerini okumayanımız azdır sanırım. Burada işin ekonomik boyutunu gündem dışı bırakıyorum. Geçenlerde Almanya’da yapılmış bir araştırmadan, her iki çocuk veya gençten birinin hayatları boyunca hiç hediye kitap almadıklarını öğrendim. Öte yandan, Almanya’da çocuk ve gençlik kitaplarında, özellikle fantastik hikâyelerde satış patlamasını nasıl açıklayacağız, kim okuyor bu kitapları dersiniz?

70’li yıllar öncesi çocuk edebiyatı didaktik, çocukları yetişkin olmaya hazırlayan öğretici kitaplar olarak algılanırdı. Kitaplara, yetişkinlerin dünyasını, değerlerini, doğrularını, yanlışlarını çocuklara anlatmak, onları “gerçek” hayata hazırlamak görevi yüklenirdi.

İyi de, nedir bu “gerçek” hayat, sadece emeğimizi satabildiğimiz 20-30 yılla mı sınırlı? Sonra dendi ki, yaşamımızın çocukluk dönemi, yetişkinliğe hazırlandığımız bir dönem değildir. Kendi başına değerli ve gereği gibi yaşanması gereken bir yaşam dilimidir. Kendi ihtiyaçları, soruları, ilgi alanları ve estetiği vardır. Tıpkı artık yaşlılığın ölüme hazırlandığımız bir dönem olarak algılanmadığı, hatta birikim ve tecrübelerimizin eşiğinde daha kaliteli bir üretim, düşünsel olgunluk ve sosyalleşme dönemimiz olarak değerlendirilebildiği gibi.

Çocuklar okumalı da, ne okumalı sorusuna cevap aramaya bence, önce çocuk yaşamını sağa sola evirmeden kabul ederek ve ona değer vererek başlamalı. Sonra yetişkin hayatın koşuşturması içinde unuttuğumuz, merak ve çıkarlarla kirlenmemiş değerleri onlardan öğrenmeye hazır olmalı. Çocuk kahramanların büyüklere bir şeyler öğrettiği hikâyeler bize de iyi gelecektir. Çocuklara tavsiye etmeden önce kitapları biz okusak, içeriğini bildiğimiz kitapları onlara versek ve hatta birlikte okusak ne güzel olurdu.

Korku ve umutsuzluğun baskın olduğu, büyüklerin sözünden çıkan çocukların cezalandırıldığı hikâyeleri çocuklarımızdan uzak tutmalıyız. Özgür bireyler olarak davranan hatta bu uğurda yetişkinlere ders veren çocuk kahramanların öyküleri, çocuklarımıza kendine güven kazandırır. Irkçılık, kadınları zayıf, korunmaya muhtaç kişiler gibi gösteren, insanları ayıran, sınıflandıran, dışlayan, farklılığı sorun gibi gösteren içerikler çocuklarımızın gelişimi için açıkça zararlıdır. Bu tür içeriklere çocuk kitaplarında tolerans göstermemek gerekir. Toplumsal belirlenmiş kadın-erkek rollerini pekiştirmeyen tam tersine sorgulayan kitaplar artık var. Varsın hikâyelerimizde ütüyü baba yapsın. Dikiş dikmeyi seven erkek çocuklar, kız kardeşlerinin söküğünü diksin, maceraperest kız kahramanlarımız da olsun. Çocuk edebiyatında toplumsal rolleri sorgulayan ve farklı örnekler gösteren karakterler, şu ara oldukça sorunlu olan eğitim sistemine, yaratılmak istenen yoz değerler sistemine karşı da önemli bir denge unsuru. Okul müfredatları bilimden ve özgür düşünceden uzaklaştıkça çocuklarımızın okul dışında ne okudukları daha da önemli hale geliyor. Soru sorabilmek için öz güvene, beğenmedikleri düşüncelere karşı çıkabilmek için alternatif düşüncelerle donanmaya çocuklarımızın da en az bizim kadar ihtiyacı var. Bu nedenle çocuklarımızın eline vermeden önce kitap hakkında bilgiye sahip olmamız çok iyi olacaktır.

Seçtiğimiz kitabın konusunun, onu okuyacak çocuğun ilgi duyduğu, merak ettiği bir alanda olmasına hepimiz dikkat ederiz sanırım. Peki ya kahramanlar? Şunu hemen söylemeliyim; uyumlu, kusursuz, başarılı, zengin, korkusuz, akıllı, becerikli, güzel kahramanlar sadece yetişkinlere değil, çocuklara da ilginç gelmez. Çünkü gerçek hayatta böyle mükemmel insanlar ve hayvanlar yoktur. Çocuklar da yetişkinler gibi, kendinde eksik gördüğü bir yanla özdeştirebildiği kahramanları daha çok beğenir. Kahramanımız varsın biraz korkak, pısırık, yaramaz, başarısız, huysuz olsun. Şişman, hasta belki engelli olsun, hatta mülteci, belki de yoksul bir dilenci olsun. Söz dinlemesin; ne sebeple ise artık, kötü kalpli bile olsun, zararı yok derim. Hayata dair, hayatı yapan, bozan, değiştiren birileri olsun kahramanlarımız. Hayatın kendisinden daha eğlenceli ve merak uyandıran ne olabilir ki?

Altı üstü hikâye, roman deyip geçemiyoruz. Biz yetişkinler “aha” dedirten, yeni bir şey öğreten, düşündüren, tutumlarımızda bir şeyi sorgulatan hatta değiştirmeye teşvik eden kitapları severiz. Bir yeni ufuk açılır, daha önce yapmadığımız bir işi yapabileceğimizin hayalini kurar belki yapmaya bile kalkışırız. Edebi zekânın gelişmesi biraz da bu değil mi? Bu, çocuklar ve gençler için de geçerli bence. Karmaşık ve didaktik olmayan bir anlatımla hep doğru kabul edilen tutumları sorgulamak, yeni bir fikre ufuklar açmak iyi bir çocuk kitabının zaferidir. Kitabı okuyan çocuk, kitabı okumadan önceki çocuk değildir. Hayalleri, özlemleri değişir. Üzerine biraz konuşursanız anlaşılacaktır. Kitabın serüveni de de inişli çıkışlı, heyecan ve merak uyandıran, çekici cinsten olmalı tabi.

Argo veya bozuk bir dille yazılmış kitapları sanırım çocuklarımız için zaten seçmeyiz. Dil sade ve akıcı, cümleler kısa, anlatım açık olursa okunma şansı büyür. Yazarlarımız hikâyelerini iyi bildikleri konularda kurar, sade anlatımın ön şartı da zaten budur. Kitabın cildi sağlam değilse zevkimize uygun bir kâğıt kaplama eğlenceli olabilir. Bir de etiket boyayıp yapıştırdık mı tamamdır. Hem yaratıcılığımız gelişir. Söz yaratıcılığa gelmişken, çocuk kitaplarında resimler de var tabi. Öykü kahramanlarının resimleri çocuklar için çok önemli oluyor. Özellikle hikâyenin belirleyici sahnelerini hareketli biçimde resmeden çizimler vazgeçilmez. Eğer biz okuyorsak dinleyen çocuğun, “bunun resmi var mı, bakabilir miyim,” talebi ile kesiliriz. Çocuklar resimleri, özellikle yüz ifadelerini inceler. Kitabın, yaşa uygun sıklıkta resimlenmiş olması bu nedenle önemli. Yine bir araştırmaya göre resimlerin siyah beyaz veya renkli olması çocuklar açısından fark etmiyormuş. Hatta çocukların çok canlı renklerle yapılmış resimleri daha beğendiği de doğru değilmiş. Pastel renkleri beğenen çocuklar çokmuş.

Son olarak şunu da söylemek isterim: Aman çocuk kitapları politik olmasın diye duyarız hep. Savaşın, adaletsizliğin, yoksulluğun kol gezdiği bir dünyada yaşıyoruz ve çocuklarımızı yaygın deyişle kavanozda büyütecek halimiz yok. Bu nedenle çocukları politikadan uzak tutabileceğimize inanmak bana gerçekçi gelmiyor. Onlar, birçok olayın bizim düşündüğümüzden çok daha fazla farkında olabilirler. Anlamalarına yardımcı olmak, onları soruları ve korkuları ile yalnız bırakmaktan daha iyidir diye düşünüyorum. Savaşlar neden oluyor, işçiler neden grev yapıyor, neden bazı çocukların aileleri çok yoksul, ağaçları neden kesiyorlar, hayvanları neden öldürüyorlar, evde yemekleri neden hep annem yapıyor ve benzeri binlerce hayati sorunun cevabını çocuklarımıza, gençlerimize kitaplarda da anlatabilmeliyiz. Yeter ki, onların anlayabileceği dili bulalım, pozitif umut dolu anlatımlarımız olsun. Kitapta kurgulanan her sorunun çözümü olabileceğini göstermek, en azından çözüm için ipucu vermek çocuk ve gençlik edebiyatı için ayrıca vazgeçilmez bir ölçüt.

Sevgiyle ve kitapla kalın.