Geçtiğimiz hafta iki önemli olay yaşadık. Aslında insanlık adına kara leke olarak kalacak bu iki olay hala devam ediyor… Bu iki olay, acısıyla, zulmüyle, duygusuyla, doğa ve çevreyle ya da haklar ve hukukla ilgili değil, bir ülkenin egemenlik niteliğiyle doğrudan ilişkilidir!..

•••

Birincisi;

Galatasaray Meydanı’nda arayışlarının 700. haftasını dolduran “Cumartesi Anneleri’ne” çocuklarının akıbetini sordukları için öfkelenen iktidarın;

Kullandığı aşırı gücü!..

İnsanlık dışı davranışını!..

Hukuku hiçe sayan tavrını!..

Demokratik haklarının engellemesini görünce, devletin hukuk ve yurttaş odaklı inisiyatifinin kalmadığı açıkça ortaya çıkıyor...

Bu durum ayrıca egemenliğin tek bir iradenin eline geçtiğinin de göstergesi oluyor!..

•••

700 haftadır en değerli varlıkları olan çocuklarını arayan annelere yapılan gazlı, coplu ve plastik mermili kamu saldırısı, Türkiye’nin içini acıtmış, faşizan bir anlayışın giderek ülkeyi sardığı sinyalleri bir kez daha alınmıştır. Saldırıları durdurmaya çalışan milletvekillerini bile kaile almayan bir iktidar bizi yönetmektedir!.. O gün Annelere saldıran polislere tepki gösteren CHP milletvekilleri Ali Şeker, Sezgin Tanrıkulu, Onursal Adıgüzel ile HDP milletvekilleri Garo Paylan, Ahmet Şık ve Erkan Baş polislerce tartaklanmıştır... Anlaşılan o ki; parlamentonun saygınlığını yok etmek isteyen iktidar, icraatlarını daha da sıklaşacaktır… Bilinmeli ki; Cumartesi Anneleri’nin gözaltında kaybolan çocukları için meydana çıkışının 700. haftasında yaşananlar insanlık ve ülke için yüz karasıdır…

•••

Cumartesi Anneleri adıyla Galatasaray Meydanı’nda toplanan ailelerin ilk adımı öğretmen Hasan Ocak’ın 27 Mayıs 1995’te gözaltında işkenceyle öldürülmesi olayı ile başladı… Hasan Ocak’ın ailesi hak savunucularıyla birlikte ilk kez oturma eylemi yaptı. Ocak ailesinin öncüsü, Arjantin’de dikta döneminde kaybolan 30 bin çocuğunu arayan Plaza de Mayo annelerinin mücadelesi oldu.

27 Mayıs 1995’te Galatasaray Meydanı’na çıktıklarında ilk birkaç hafta sadece 3-4 dövizle oturdular… Eylem, Rıdvan Karakoç ailesi ve diğer kayıp yakınlarının katılımıyla büyüdü. Giderek Türkiye’nin en uzun süreli sivil itaatsizlik eylemi niteliğine büründü… Bu süreçte İnsan Hakları Derneği’ne 1200 kayıp başvurusu yapıldı.

•••

Hasan Ocak, 21 Mart 1995 akşamı, Avcılar’daki evine giderken polisler tarafından gözaltına alındı. Ailesi hemen aramaya başladı ancak gözaltı inkâr edildi.

Ocak’ın, işkenceden geçirilmiş cansız bedenini beş gün sonra, Beykoz Buzhane Köyü’ndeki ormanlık alanda köylüler buldu.

Ailesiyse cenazeye 15 Mayıs 1995’te kimsesizler mezarlığına gömülü halde ulaştı. Hasan Ocak’ı işkencede öldürenlerden hesap sorulmadı.

•••

Ocak ve diğer kayıpların ailesi de o günden beri Galatasaray Meydanı’nda çocuklarının arayışını sürdürüyor!..

•••

Aradan geçen 700 hafta içinde 70 kadar kaybın kemiklerine ulaşıldı. Ancak; Cemil Kırbayır’ın annesi Berfo Ana oğlunun kemiklerine kavuşamadan yaşama gözlerini yumdu. 1980’de kaybolan Veysel Güney’in anne ve babası,

İstanbul‘da 1995 Ekim’de kaybedilen Düzgün Tekin’in babası,

Ve tabii ki eylemin gizli kahramanı Baba Ocak, çocuklarının akıbetini öğrenemeden öldüler…

Hepsi son nefesine kadar evlatlarının hiç olmazsa kemiklerinin bulunmasını istedi.

•••

Türkiye faşist darbe ve müdahalelerle hesaplaşamadı!.. Aslında solcu ve devrimciler dışında sağ siyasiler de, halkın çoğunluğu da, darbeci askerlerle hesaplaşmayıistemedi. Baskıcı, zulmeden hak, hukuk ve adalete saygı duymayan iktidarlardan çekindi. Düşünün, Kültür Bakanı olarak Galatasaray Lisesi’nin duvarına kaybolan çocukların rölyefini bizzat ben, öldürülen gazeteci Metin Göktepe’nin annesi ile birlikte asmıştım. Bakanlıktan ayrıldıktan sonra oradan söküp alındı. Hâlâ kimin yaptığı devlet tarafından bulunamadı…

•••

Demokrasi kültürü olmayan bireyler insana saygı duymayan siyasi yönetimlerin iş başına getirir!.. Yurttaşının canını ve malını korumayan siyasilerin elindeki devlet, kendisine biat etmediği için yurttaşının yaşam hakkını da elinden alır!.. Çünkü öldürme yetkisi olduğunu topluma kabul ettirmiştir…Oysa çağdaş yaşamda böyle bir devlet fiilen olsa da meşruiyetiyoktur!.. Susurlukolayları sonrası ortaya çıkan belgeler dehşet verici bir gerçeği bize göstermişti. Türkiye ‘de derin ilişkilerle faaliyet gösteren derin devletin hanesinde 17 bin 542 faili meçhul cinayet dosyası bulunduğu iddiası ortaya çıkmıştı…Bir ülkede faili meçhul cinayet sayısı artmışsa o ülkede demokrasi ve adaleti aramayın!..

•••

İkinci olay ise; başta devleti yönetenlerin aldırmazlığı ve de 4. güç diye adlandırılan medyanın körlüğünü ortaya koyuyor!.. İster Tunceli deyin, İster Dersim. Biliniz ki o güzelim coğrafya haftalardır yanıyor!.. Hiçbir basın organından yanan ormanlarla ilgili bilgi alınamıyor!.. Devletin kuruluşlarının yangını söndürmeyle ilgili her hangi bir çabası olduğu görülmüyor, duyulmuyor!.. Dersim halkının olağanüstü duyarlılığıyla verdiği çaba ve de gösterdiği cansiperane mücadele ile yangınların söndürülmesine çalışılıyor…

•••

Yangınların çıkış nedeniyle ilgili köylülerin iddiaları var. Askeri operasyonlar nedeni ile bilerek yakılıyor ve orman yangınlarına müdahale etmek için bölgeye giden köylüler, askerler tarafından engelleniyor iddiası!.. Köylüler, yangının yayıldığını, dağ keçileri ve geyiklerin bölgeden kaçtığını aktarıyorlar…

•••

Dersim’deki orman yangınlarının söndürülmesi için büyük çaba harcayan sanatçı Ferhat Tunç’la konuştum.

Yeniden başlayan yangınlarla ilgili kentte bulunan “siyasi parti ve STÖ’lere acil harekete geçme çağrısında” bulundu. Tunç, aksi durumda kısa süre sonra “Dersim’de orman kalmayacağını” söyledi. Önceki CHP il başkanı Hüseyin Zeytin ise, “ ormanlar yok ediliyor. Aslında yok edilen sadece ağaçlar değil, Dersimin geleceğidir. Zaman geçirmeden bu facia durdurulmalıdır!” diyor… Müşkirek köyünde oturan Abdullah Çınar’da yaşananlara anlam veremediklerini belirterek, yangınların daha geniş bir alana yayılarak sürdüğünü vurguluyor… Ve ekliyor; “Orman candır. Orman olmayan yerde can olmaz.”

•••

Bu iki olay basında yeterince yer almadı!. Neden?.. Belli. Medyanın yüzde 75 iktidarın elinde!.. Geri kalanı da SEKA kapatıldığından beri ithal kağıt kıskacı altında inliyor!.. İktidar yandaşa kıyak muhalife kötek atıyor!.. Basın ilan paralarını kesiyor. Kâğıt ithalatını kısıyor. Ele geçirdiği dağıtım şirketleri ile muhalif gazeteyi, dergiyi taşımıyor..

Ekranları kapatıyor…

Bir de ahlak dersi veriyor!..

TV’lerde sigara, içki yok ama pala ile adam öldürmek var!..

Siyaset haberi yok ama cinayet haberi çok!..

•••

Ülkede hırsızlık, yolsuzluk ahlaksızlık ve yalan ayyuka çıktı, biz 11. yüzyıla geri dönmeye çalışıyoruz!.

Keşke o zamanki ahlakı ve insan sevgisini de uygulasak!..