Evin ebeveynleri çocuklarını “sokağa çıkmayın!” diye defalarca uyardı. Ama ebeveynlerini dinlemiyorlar artık. Son günlerde sokaklarda seslerin yükselmesine bakılırsa çocuklar yitirdiklerini ancak sokakta kazanacaklarını biliyorlar. Yitirdikleri hayatlarıydı. Evde despotik ebeveynlerle birlikte geçen hayat çekilecek kahır değil. Otur deyince oturacak, kalk deyince kalkacaksınız; giydiğinize, yediğinize, içtiğinize karışacak; sözlerini dinlemeyip diklendiğinizde odaya kilitleneceksiniz. Uslu durduğunuz takdirde kafanız okşanacak; kırmızıçizgisini geçtiğinizde yumruk kafanızda patlayacak. Hiç çekilecek kahır değil gerçekten. Evin her tarafına ağır bir çürüme kokusu sinmiş. Eşyalar, ebeveynlerin köhne zihniyetini yansıtıyor ve hepsi despotik bir plana göre yerleştirilmiş. Ebeveynleri evde yokken bile eşyaların despotizmi çocukların hayatlarına yön veriyor. Ve ebeveynlerine rağmen çocuklar bir yolunu bulup sokağa çıktıklarında, evin boğucu havasından kurtulup kentin denizlere açılan sokaklarında temiz havaya kavuştular. Sokaklarda kim bilir hangi okyanustan kopup gelmiş, kim bilir hangi zaman ve mekânlara ait özgür ruhları taşıyan rüzgârlar dolaşıyor.

***

Sokaklar, durgun suları denizlere bağlayan nehirlerdir. Herkes bilir, durgun su kokuşur ve çürür. “Sokağa çıkmayın” dediklerinde bu şu anlama gelir: Çürüyün! Oysa çocukların damarlarında, yeryüzünün adlarını bilmediğimiz nehirleri akar, kolay değildir yaşamı çürütmek. Çocuk bu, kalıbına sığar mı? Taşar. Çocuklar kalıplarından sokağa taştıklarında yeryüzünün tüm nehirleri birleşir, şehir okyanus olur. Ve o zaman iklim değişmiş, şehre özgürlük gelmiştir. Fakat insanın, hele despotik bir evde yetişmiş birisinin kalıbını çatlatması zordur; alışkanlıklarla ördüğü kozasının içinde yine alışkanlıklarla sürdürdüğü içsel bir hayatı vardır. Ve bu alışkanlıklarını çok uzun zamandan beri evin despotik şeyler düzeni belirliyor. Kolay değil, o kadar uzun zamandan beri eşyaların düzenine alıştı ki sonunda dışarısını unuttu. Alışkanlıkları bozulacak diye dışarı çıkmaktan korkuyor. Ama çürüdüğünün de farkında; durmadan mızmızlanmasından belli. Gelgelelim alışkanlıklardan kurtulmak o kadar kolay değil. Belki de bir fail gerekiyor; evin despotik şeyler düzenini, alışkanlıklarını, dolayısıyla hayatını değiştirecek, yerinden edecek denizlerden kopup gelmiş bir rüzgâr.

***

Bu rüzgâr, “Etika’yı bir kopek’e satın alan ve kitabın tamamını anlamayan yoksul Yahudinin, tam anlamıyla gayri filozof olan ‘Kiev’deki Adam’ın sözünü ettiği kasırga-rüzgâr, cadı-rüzgârı mıdır?” (Deleuze, Spinoza, Norgunk). Olabilir. Malamud’un “Kiev’deki Adam”ı, bir kasırga sırtından itiyormuş gibi kitabı okumaya devam eder: “Bundan sonra aynı kişi değildim artık”, yerinden edilmiştir. O kadar yerleştiniz ve kök saldınız ki yerinizden kıpırdayamaz hâle geldiniz. Ağaç gibisiniz diyecektim ama vazgeçtim. Ağaç bile budanmadığı takdirde dışarı doğru uzayan dallarıyla gücünün elverdiğince kendi mekânını yaratır. Bırakın mekân yaratmayı, kozanızın içinde giderek büzüldünüz. Kritik bir noktadasınız. Ya içeri doğru çöküp kendinizi yok edeceksiniz ya da tüm kudretinizle dışarı doğru patlayıp kozanızı parçalayacaksınız. Ah, ele avuca sığmayan, yaramaz çocuklar! Hep dışarı doğru patlayan ve kalıplarını parçalayan enerjinin bedenleşmiş hâlleri. Ve yeni bir hayat filizlenecekse, içimizdeki tohumlardan, çocuklardan filizlenecek. Cin fikirlilerin cin mısırı patlatma eğlencesinden bahsetmiyorum; patlamış mısırları tüketirken, oturdukları yerden seyretmenin hazzını yaşayan seyircinin eğlencesi. Kendini bir tohum gibi dışarı doğru fırlatmaktan ve yaşamı çoğaltmaktan söz ediyorum.

Ağaçların hareketsiz olduklarını düşünmek, hayatın fotoğraf kareleri olarak algılanmasından kaynaklanıyor olabilir. Algılarınızın ayarıyla oynayın, ağaçların kesintisiz bir akış olduğunu fark edeceksiniz. Ağaçlar da yerlerinden edilir, dışarı doğru fırlar ve yeryüzünün sokaklarında gezintiye çıkarlar. Tıpkı “Kiev’deki Adam” gibi, ağaçları da yerlerinden eden, tohumlarını yeryüzünün sokaklarına taşıyan sırtlarındaki rüzgârlardır. Ve kabuklarını çatlattıklarında sokaklarda yeni bir hayat filizlenir. Ağaç, artık aynı ağaç değildir, yerinden edilmiş ve hayat yeniden var edilmiştir.