İnsan hayatını, ihtiyacı olmadığı hâlde neden bu kadar çok nesneyle doldurur? Alışveriş gibi, gündelik hayatta farkına varmadan, alışkanlıkla yaptığınız, üzerinde pek düşünmediğiniz pek çok davranış kesinlikle kişiliğinizle ilgilidir. Bırakalım kişiliğinizi, sosyal medyadaki kişilik testleri çözsün, ben bu soruyu sırf soru olsun diye sordum. Yönergeleri, emirleri, kullanım kılavuzlarını, kuralları, kaideleri körü körüne takip etmeyi alışkanlık hâline getirmiş bir toplumda soru sormak gereksiz ve çocuklara özgü bir davranıştır. Çocukken ne çok sorardık, “bu ne, bu ne?” diye. Hâlâ soru sormaya devam ediyorsanız, yetişkin bir birey sayılmazsınız. Diyeceksiniz ki, o zamanlar hayatı ve şeylerini tanımaya çalışıyor ve yetişkinlerin her sorunun yanıtını bildiklerini sanıyorduk. Sorduğunuz her soruda afalladıklarını, düşünmek zorunda kaldıklarını ve makul bir yanıt bulmaya çalışırken nasıl da zorlandıklarını nereden bilecektiniz? Ancak yetişkin olduğunuzda anladınız ve anladığınız an soru sormayı çocuksu bir davranış olarak çocuklara terk ettiniz.

***

Sözlüye kaldırılmış bir öğrenci gibi sorulara hep hazırlıksız yakalanıyoruz. Sorularıyla bizleri afallatan mutlaka bir çocuktur. O yüzden biz yetişkinler, sadece yetişkinlerden oluşan kapalı bir cemiyet kurduk ve sorularıyla bizi durmadan şaşkına çeviren çocuklardan sonunda kurtulduk. Fakat görünümleri yetişkin olsa da çocuk kalmış bireyler çıkabiliyor aramızdan hâlâ ve saçma sapan sorularına hazırlıksız yakalanabiliyoruz. Bu sorunu da çözdük. Evrimsel gelişimlerini tamamlayamamış, çocuk kalmış, doğaları gereği soru sormadan duramayan bu yetişkin görünümlüler için cemiyetimizin salonuna çanaklar yerleştirmeye karar verdik. Bildiğimiz yerlerden çıkabilecek soruları küçük kâğıtlara yazıp çanakların içine koyuyoruz. Soru sorma içgüdülerine ket vuramayan yetişkin görünümlü çocuklar soru soracakları zaman, kurallarımız gereği sadece çanaktan çektikleri soruları sorabiliyorlar. Sorun çözülmekle kalmadı, hatta bu durum pek hoşumuza gitti doğrusu. Sorular hep bildiğimiz yerden geldiği için gururumuz okşanıyor, kendimizi hiç olmadığı kadar iyi hissediyoruz. Ve daha fazla çanak soru sormaları için onları teşvik bile ediyoruz.

***

Biz gerçek yetişkinler, yetişkin görünümlü çocuklara hoşgörüyle yaklaşmamız gerekiyor. Çocukluk evresini tamamen atlatıp gelişimini tamamlamak ve yetişkin bir birey olmak hiç de kolay değil. Ne badireler atlattık ve sonunda yasalara, kurallara boyun eğmeyi öğrendik. Çocukluk yetişkinlikte nüksediyorsa şayet, bu yozlaşma belirtisidir. Çocukça davranan yetişkinlerin yozlaşmış olduklarını söyleyen Loos’dur: “Papualıda ya da çocukta doğal olan bir şey, modern yetişkin bir bireyde yozlaşma göstergesidir.” Viyanalı mimar Adolf Loos’un kaleme aldığı “Süsleme ve Suç” makalesini cemiyetimizin duvarına astık. Yetişkinlerdeki yozlaşma belirtilerini saptamamızda bize çok yardımı dokunuyor. Onları yetişkin ve modern bireyler yapabilmek için az eğitmediler ama ne yaparlarsa yapsınlar soru sormaktan asla vazgeçmediler. “Bir insan dünyaya geldiğinde, duyusal izlenimleri yeni doğmuş bir köpeğinkilere benzer… İki yaşındayken bir Papualının gözleriyle görür, dört yaşında Cermen kabilelerinden birinin gözleriyle, altısında Sokrates’in, sekizinde de Voltaire’in gözleriyle görür.” O hâlde bu yoz yetişkinler, Loos’a göre, evrimsel gelişimlerini tamamlayamamış, hâlâ dünyayı Sokrates’in gözleriyle gören altı yaşındaki çocuklardır. Bilirsiniz, Sokrates insanların yerleşik değerlerini yerinden eden sorularıyla meşhurdu.

Yazının başındaki soruyu bir çocuk değil, Papualı sormuştu: “Neden siz beyazların bu kadar çok kargosu var?” (J. Diamond, Tüfek, Mikrop, Çelik). Loos’un gözünde ha çocuk ha Papualı, fark etmiyor: “Çocuğun ahlakla ilgisi yoktur. Bizim gözümüzde Papualının da yoktur”; her ikisi de, evrimleşmek için bir an önce terk edilmesi gereken ilkel, ahlaksız varoluş biçimleri. Göçebe bedenler, çocuklar ve Papualılar sorularıyla, biz evrimleşmiş yerleşik yetişkinlerin tüm değerlerini, ahlakını yerinden edebilirler. Varsın Viyanalı Loos içimizdeki çocuğu sevmesin, biz Atinalı Solon’a kulak verelim: “Ne mutlu o insanlara ki, çocuklar, tek tırnaklı atlar, köpekler ve yabancılar dosttur onlara.”