Türkiye okulöncesi eğitimde 42 ülke arasında 41’inci sırada. Okulöncesi eğitimin bir türlü tüm çocuklar için zorunlu ve tamamen parasız hale getirilememesi nedeniyle, yoksul aileler zorunlu olarak ücretsiz ya da düşük ücretli eğitim kurumlarını tercih etmek durumunda kalıyorlar

Çocuklara kıymayın efendiler!

Eylem Tunalı*

Eğitimin diğer kademelerinde genel olarak 40 dakika ders, 10 dakika teneffüs uygulaması geçerliyken bizim ders saatlerimizin 50 dakika olması; molasız 5 saat boyunca ihtiyaçlarımızı gideremeden sınıfta bulunmak zorunda kalmamız; sınıfımızın başında sürekli nöbet halinde olmamıza rağmen nöbet ücreti alamamamız; her geçen gün artan öğrenci sayısı karşısında yardımcı personel desteği olmadan mesleğimizi yapmaya çalışmamız… Biz okulöncesi öğretmenlerinin bunların da ötesine geçen birçok sorunu var ama bizler çocuklarımızın başına gelenlerden sonra kendi dertlerimizi unuttuk…

Eğitim İzleme Raporu’na göre Türkiye okulöncesi eğitimde 42 ülke arasında 41’inci sırada. Okulöncesi eğitimin bir türlü tüm çocuklar için zorunlu ve tamamen parasız hale getirilememesi nedeniyle, yoksul aileler zorunlu olarak ücretsiz ya da düşük ücretli eğitim kurumlarını tercih etmek durumunda kalıyorlar. Ne yazık ki bu eğitim kurumlarının çoğu da; sayısı hızla ve kontrolsüzce artan sıbyan mektepleri, Diyanet’e bağlı kreşler vs…

İktidarın kendi ideolojisi ve görüşleri doğrultusunda, bilimden ve pedagojiden uzak nesiller yetiştirme çabasının sonuçları rakamlara doğrudan yansıyor:

Diyanet ile dini vakıf ve derneklere ait olan okul öncesi eğitim kurumu sayısı son dört yılda 3,7 kat arttı. Öğrenci sayısı ise 4,5 kat artarak 94 bin 817’ye yükseldi. Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı sayıları 5 bine yaklaşan Kuran kurslarıyla dini eğitim 4 yaşa kadar indi. Ayrıca yine Diyanet İşleri Başkanlığı ile yapılan protokoller sonucunda, MEB’e bağlı anaokulu ve anasınıflarında haftada 6 saat Kuran Kursları Öğretim Programı’nın uygulaması hayata geçirildi.
Üstelik atama bekleyen binlerce öğretmen varken, bu kurumlarda Diyanet tarafından açılan kurslarda yetiştirilen kişiler öğretmen olarak görev yapıyor. 4 yıl boyunca mesleğe ilişkin bilimsel eğitim almış, pedagojik formasyona sahip öğretmen adayları işsizken, Diyanet’in 380 saatlik kurs sonucunda verdiği sertifikalarla birileri “öğretmen” sıfatıyla bu kurumlara atanıyor, çocuklarımızın yaşamlarında geri döndürülemez tahribatlara yol açıyorlar. Sadece aşağıdaki tek bir örnek bile tablonun ne kadar ürkütücü olduğunu, çocuğun davranışsal ve psikolojik gelişiminde, bütünsel kişiliğinde ne tür yaralar açtığını gözler önüne sermekte, başka bir söze gerek bırakmamaktadır:

“Çocuğumu 3 yaşında sıbyan evine gönderdim... İki yıl gitti buraya. Sonra çocukta birtakım sorunlar görmeye başladım, küçük kardeşine şiddet uyguladı. Aslında çok seviyordu, kardeşini hiç kıskanmıyordu. Sonra yatağa işemeye başladı. Evde ne yapsak ‘günah’ demeye başladı. Ben okula gittim, ‘Senin çocuk çok akıllı, biz de üst sınıflara verdiğimiz dini eğitimi verdik. Çünkü her şeyi hemen kapıyor’ dediler. Tabii ki her anne gibi gurur duydum ama uyardım, ‘Yine de az yapın, çocuğun davranışları değişti’ dedim. Ama sorunlar giderek büyüdü. Doktora götürdüm. Çocuk çok ciddi psikolojik sorunlar yaşıyormuş. Neyin günah olup neyin olmadığının çelişkisini yaşadığı için depresyona girmiş… Örneğin resim yapmak istiyor, ama resim yapmak günah! Sadece ev resmi, ağaç resmi yapabilir. İnsan ve hayvan sureti yapmak Allah’ı incitmek olurmuş. Bu nedenle çocuk çelişkiye düşmüş. Evin içinde anne, baba ve kardeş resimleri yapmak günah, ‘Öyleyse evin içinde yaşamaları da günah mı’ diye sorular sormaya başladı. Çocuğu sıbyan okulundan aldık. Şimdi normal bir devlet okuluna gidiyor. Belirli günlerde de rehabilitasyon merkezine gidiyor. Konuşma ve zeka geriliği tespiti konuldu.”
Ne desem ne istesem anlamsız…”Çocuklara kıymayın efendiler!”

* Okulöncesi Öğretmeni

cukurda-defineci-avi-540867-1.