Memlekette özel eğitim gerektiren çocuklara nasıl bakıldığı, Aksaray’daki ilkokulda otizmli çocukların yuhalanması ve hatta velilerin, otizmli öğrencilerin sınıflarının kapatılmasını talep etmesiyle görünür olmuş, “toplumda çocukların ne kadar çok sevildiğine” dair hamasetin gerçekliğiyle bir kez daha yüz yüze gelmiştik.

Özel günlerdeki sahte nezaket sözcüklerinin veya üsttenci “hoşgörü” mesajlarının kalabalıklarda aslında neye tekabül ettiğine dair bu kanıt da utanç tarihimizde yerini aldı. Ve biz yine herkesin açıktan tepki gösterip kapalı kapılar ardında fısıldaşarak onayladığı bir ayrımcılığı daha toplum olarak “atlatmış” olduk. Bir musibet bin nasihatten etkili olmadı, çocukların maruz kaldığı muamele, gelecekte bunu engelleyecek olumlu bir sonuca da ulaşmadı.

Otizmli çocuklar ayrımcılığa maruz kalmaya, dışlanmaya, horlanmaya ve kötü muamele görmeye devam ediyor.
Son olarak, 10 yaşındaki otizmli bir çocuğun, yaklaşık 2 yıl önce, henüz 8 yaşındayken kötü muameleye maruz kalmasıyla ilgili dava açıldı.

Olay, İstanbul’daki özel bir spor salonunda meydana geldi. Spor öğretmeni, çocuğu spor salonunu soyunma odasında dövdü, hakaret etti, korkuttu.

Bilirkişi raporuna göre şunlar yaşandı:

“Sanık (spor öğretmeni) U.D. çocuğu soyunma odasına getirdikten sonra çocuğa elbiselerini giymesi yönünde direktifler verir. Çocuk giyinmekte zorlandıkça şahıs sinirlenerek çocuğa şiddet uygular. Şahsın çocuğa şiddet uygulaması bir kerelik olmayıp yaklaşık 15 dakika boyunca itme, çekme, dirsek atma, başına vurma, yumruk gösterme gibi şekillerde tekrarlı olarak şiddet içerikli davranışlarda bulunur. Çocuğa uyguladığı fiziksel şiddetin yanı sıra bakışlarıyla, jest ve mimikleriyle de psikolojik olarak şiddet uyguladığı görülmüştür.”

Spor öğretmeni U.D. hakkında hazırlanan iddianamede de soyunma odasındaki kamera görüntülerine göre “çocuğun sert bir şekilde başına vurduğu, arkasından çekiştirerek vurmaya devam ettiği, çocuğun ağladığı bunun üzerine saçından çekerek yere yatırıp vurduğu, ara ara tokat attığı” ifade edildi. U.D. ise çocuğu suçladı, “Kriz anlarında kendini yere atan bir çocuktur” diye savundu.

Oysa öyle düşünseydi, kendi kolunu tırnaklarıyla çizip saldırıya uğramış görüntüsü vermek için uğraşmazdı. Bu hareketleri de kameraya yansıdı, dava dosyasına girdi.

Neyse ki spor salonu çalışanları olayı görüp çocuğun annesini aradı, anne de gidip savcılığa şikâyetçi oldu. Mahkemede çocuğunun konuşamadığını ve olayı anlatamadığını ama kolundaki morlukları gördüğünü söyleyen annesi, “Oğlum çok heyecanlandığında sadece elini ısırır, kimseye saldırmaz” diye savunma yapmak zorunda hissetti kendini.

Çocuğu korkutan ve döven öğretmene ise sadece “basit yaralama” suçlamasıyla dava açıldı. Avukat Gökmen Yeşil, olayın basit yaralama değil sistematik eziyet olduğunu söyledi, sanığın suçunun TCK’nin 96. Maddesinde düzenlenen eziyet suçu kapsamına girdiğini ifade etti.

Avukatlar, spor öğretmeninin olayın ardından “lehine kanıt oluşturmak üzere” kendi kolunu nasıl çizdiğine dair görüntüleri de mahkemeye sundu.

Mahkemenin bu görüntüler hakkında ne karar vereceğini, bu kez “bir şeylerin değişip değişmeyeceğini” hep birlikte göreceğiz.