İmam hatipleşmede onca teşvik ve çabaya rağmen aynı oranda artış gerçekleşmedi. Bunda imam hatip okullarının sınav başarılarının çok düşük olmasının yanında, ailelerin çocuklarına bilimsel eğitim aldırmak istemelerinin etkili olduğu gerçeği unutulmamalı

Çocuklarımızın geleceğini velilerin birliği kurtaracak

İlknur Kaya Bahadır - Veli-Der Başkanı

Eğitim kavram olarak en geniş anlamıyla ‘bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı olarak istendik yönde değişiklik meydana getirme süreci’ olarak tanımlanmaktadır. Eğitimde bu boyutu ile iki temel yaklaşım görülmektedir. Bunlardan geleneksel diyebileceğimiz birinci yaklaşıma göre eğitim yaşama hazırlıktır. Modern yaklaşım da diyebileceğimiz ikinci yaklaşım ise; eğitim yaşamın ta kendisidir şeklinde ifade edilebilir. Aslında bu iki yaklaşımı birbirinden ayırmak mümkün değildir. Birey bir taraftan eğitim yolu ile yaşama hazırlanırken aynı anda yaşantıları yoluyla da davranışlarında değişiklik meydana gelir. Yani aslında öğrenme ve eğitim yaşam boyu devam eden bir süreçtir.

Her toplum/devlet kendi amaçları doğrultusunda eğitim politikası belirler ve bu politikaları başta okullar olmak üzere hem örgün ve yaygın eğitim kurumları hem de iletişim araçları yolu ile hayata geçirir. Eğitimi bu boyutu ile değerlendirdiğimizde iktidarların varlığını, başka bir deyişle iktidarını sürdürmelerinin ve toplumları kendi ihtiyaçlarına (çıkarlarına) göre şekillendirmenin en önemli aracının eğitim olduğu gerçeği ile karşılaşırız.

Son dönemde eğitim alanında meydana gelen hızlı ve radikal değişiklikler herkesin gözünü bu alana çevirmesine neden oldu. Oysa özellikle 2017 de hayata geçirilen uygulamalar aslında çok daha önce başlamıştı. Eğitimde dinselleşme ve elbette buna eğitimin ticarileşmesini de eklemek gerekir, 1982 anayasası ile başladı. 2012 yılının şubat ayında dönemin Başbakanının ‘dindar ve kindar nesiller yetiştireceğiz’ sözlerinden sonra ise; özellikle kamuoyunda 4+4+4 yasası olarak bilinen 11 Nisan 2012 tarihinde Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren ‘İlköğretim ve Eğitim Kurumları ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’ ile doruk noktasına ulaşmış oldu. Bu tarihten sonra çıkarılan tüm yönetmelikler genelgeler vb. bütün uygulamaların bu amaca hizmet etmek üzere düzenlendiğini görüyoruz.

Dönemin Başbakanı bu sözlerine tepki gösterilmesi üzerine “Tinerci mi olsunlar” sözleri ile eğitimdeki gerici uygulamaları savunmaya çalışmıştı. Ancak mevcut iktidarın kurduğu Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cevdet Erdöl’ ün açıklamalarına göre 2011 yılından itibaren madde kullanımı 17 kat artış göstermiş. Yani eğitimdeki bu kadar dinselleşme söylendiği gibi çocuklarımızı ve gençlerimizi kötü alışkanlıklardan da koruyamadığına göre neden dinci, gerici vakıflarla protokoller yapılıyor, müfredat değiştirilerek dinselleşme dozu daha da arttırılıyor?

Buraya nasıl gelindi?
Anlaşılan o ki esas hedef bir taraftan sormayan, sorgulamayan, koşulsuz itaat eden, ki bu nesil babaya, kocaya, patrona ve elbette iktidara itaat etsin, diğer taraftan da tüketim için önüne geleni ihtiyacı olup, olmadığına bakmaksızın büyük bir iştahla tüketen nesiller yetiştirmek.

Bunun için eğitim hayatı başta çocuklarımız olmak üzere tüm toplum için nasıl şekillendiriliyor?

Bu şekillendirme işi okul öncesinden başlatıldı. Her mahallede her sokakta sıbyan mektepleri açıldı. Buralarda henüz somut düşünme yeteneği bile gelişmemiş çocuklara dini eğitimler verildi, verilmeye devam ediyor.

Okullar 4 yıl ilkokul, 4 yıl ortaokul, 4 yıl lise olarak bölündü. Bu bölünmenin sonucu okul binaları da ayrıldı. Aileler çocuklarını servislerle başka mahallere göndermek zorunda kaldılar. Bu durum ailelere artı maliyet olarak dönerken, bir anda servis taşımacılığı patlama yaptı. Sonucu ise öğrenci kapma yarışında okul önlerinde silahlı çatışma ve ölümler şeklinde yaşandı.

Meslek liselerinin orta kısımlarının açılacağı söylemiyle imam hatip ortaokullarının açılışı meşrulaştırılmaya çalışıldı. Ancak gördük ki sadece imam hatip ortaokulları açıldı. Var olan ortaokullar da büyük oranda imam hatip ortaokuluna dönüştürüldü.

Çocuğunu imam hatip okuluna göndermek istemeyen aileler adresleri dışındaki yerleşim yerlerinde bulunan düz ortaokullara çocuklarını göndermek zorunda bırakıldı. Bunun sonucu olarak ailelere servis ücretine ek olarak bir de okullara kayıt ücreti dahil oldu ki bu ücretlerin 3.000 ile 10.000 TL arasında olduğu söylenmekte. Bu paraları veremeyecek aileler adreslerini değiştirmek zorunda bırakıldı.

Çocuklarına laik, bilimsel eğitim aldırmak isteyen aileler, bu şekilde “cezalandırılırken” (Bu çocuğuna laik, bilimsel eğitim aldırmak isteyen mütedeyyin bir annenin aynen ifadesidir) çocuklarını isteyerek ya da istemeyerek imam hatip okullarına gönderen ailelere ücretsiz servis ve yemek hizmetleri verildiği, hatta imam hatip okullarını teşvik etmek için burs verileceği de bizzat resmi makamlar tarafından ilan edildi. Bununla da kalmadı, kaymakamlıklar ve ilçe milli eğitim müdürlükleri tarafından oluşturulan ikna ekipleri, o yıl çocukları ortaokula ya da liseye başlayacak ailelerin listeleri ile köylere gidip, aileleri “ikna” etmeye çalıştılar.

Veli bile olmayan cami cemaatinden toplanan 20-30 imza ile ortaokullar imama hatip ortaokuluna dönüştürülürken, dönüşüm istemediklerine dair yüzlerce, binlerce imza toplayan velilerin dilekçeleri görmezden gelindi.

Liselerde de durum bundan daha parlak olmadı ne yazık ki. Önce tüm düz liseler anadolu lisesi yapıldı. Ardından hızlı bir imam hatip lisesine dönüşme süreci yaşandı. Yeni yapılan tüm okul binaları imam hatip lisesi ve imam hatip ortaokulu yapılırken, diğer okullara yeni derslik eklenmedi. Bu arada ‘dershaneleri kaldırıyoruz’ diyerek, pek çoğu okul olma vasfı taşımayan dershaneler temel liselere dönüştürüldü. Ailelerin gerici eğitimden kaçmak amacıyla bu özel okullara yönelmesi, özel okullara devlet bütçesinden ortalama 3 bin TL teşvik verilmesi neticesinde özel okul sayılarında patlama yaşandı. Tarihte ilk kez İstanbul’da özel okul sayısı devlet okulu sayısını geçti. Bu arada özel meslek liselerinin sayılarında da hiç olmadığı kadar büyük artışlar yaşandı.

Yapılan sınavlar sonucu Anadolu ve Fen liselerine giremeyen çocuklar, istekleri dışında, imam hatip lisesi, meslek lisesi, mesleki eğitim merkezi ve açık liselere kaydedildi.

Özetle bir taraftan parası olan ailelerin paraları alınıp eğitim sermayesi beslenirken, diğer taraftan parası olmayanların çocukları ucuz iş gücü olarak yine sermayenin hizmetine sunuldu.

Bu arada ağırlıklı kız çocukları olmak üzere büyük bir öğrenci nüfusu örgün eğitimin dışına çıktı. Sadece var olan eğitim eşitsizliği değil, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin de derinleştiği bir dönem yaşanılmaya başlandı.

Tüm bu süreçlerde özel okullarda beklenenin de üstünde bir artış yaşanırken, imam hatipleşmede onca teşvik ve çabaya rağmen aynı oranda artış gerçekleşmedi. Bunda imam hatip okullarının sınav başarılarının çok düşük olmasının yanında, ailelerin çocuklarına bilimsel eğitim aldırmak istemelerinin etkili olduğu gerçeği unutulmamalı.

Elbette iktidar buna karşı yeni hamleler yapmaya devam etti. Proje okulları, Proje imam hatip liseleri, Kurum Açma Kapama ve Ad Değiştirme yönetmeliği ve son olarak müfredatta yapılan değişiklikler ve en önemlisi başta adı çocuklara tecavüz skandalı ile kamuoyu gündemine giren Ensar vakfı olmak üzere İHH, İlim Yayma Cemiyeti, Türgev, Tügva vb dini dernek ve vakıflarla yapılan protokollerle dindar ve kindar nesil yetiştirme projesi devam ediyor.

Bütün bunlar yaşanırken birde sınavlarla ilgili olur olmaz zamanda yapılan değişiklikler, hem velileri hem de öğrencileri isyan etme noktasına getirmiş, sınavlarla ilgili belirsizlikler çocukların kaygılarını arttırırken geleceğinden umudunu kesmiş ya da geleceğini yurtdışına gitmekte gören bir nesil oluşmuştur.

Ve Veli-Der…
Burada ‘peki ne yapmalı?’ sorusu sorulacaktır. Yapılacak şey öncelikle eğitimdeki bu gericileşmenin önce bireyin olmak üzere toplum hayatı üzerinde yaratacağı ağır sonuçları idrak etmek; sonra da özellikle 2012 yılından beri devam eden veli mücadelelerine bakmak yol gösterici olacaktır.

2012 yılında Kartal Öğretmen Zekeriya Güçer İlköğretim Okulu’nun imam hatip ortaokuluna dönüştürülmesine karşı yürütülen mücadele bu alanda yürütülen kazanımla sonuçlanmış ilk mücadelelerden biri oldu. Bu mücadeleyi anlamlı kılan ve kazanımla sonuçlanmasını sağlayan şey, bu dönüşümün mahalleye yapılan bir müdahale olduğunu fark eden mahalle sakinlerinin, eğitim mücadelesinde her zaman en önde olan ve yol gösteren Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikasının (Eğitim Sen), bu müdahalenin özgürlükler alanına yapılmış bir müdahale olduğunu bilen muhalefet partileri ve muhalif yapıların ortak mücadelesidir. Ama illa da her koşulda inatla ve ısrarla mücadeleyi sürdüren velilerin kazanımıdır. Daha başka okullarda da yürütülen hak mücadelelerinde de gördük ki velilerin mücadelenin öznesi olduğu, kararlarını kendilerinin aldığı mücadeleler mutlaka tarihe bir not olarak yazılıyor. Veliler özne olduklarında nasıl kararlılıkla ve korkusuzca, mücadele yürütüyor. Örneğin tek başına okulun önüne gidip pankartın bir ucunu ağaca, bir ucunu bedenine bağlayıp, boşta kalan elleriyle dövizleri tutan Uğur Mumcu Milli Eğitim Vakfı Ortaokulu velisi, Örneğin 15 Temmuz Darbe Girişimi sabahı bile okulun önünde imza standı açan Beşiktaş İsmail Tarman Ortaokulu velileri, Ankara, İzmir ve diğer illerdeki cesur veliler…

Öğrenci Veli Derneği (Veli Der) işte bu mücadele sırasında yani sokakta doğmuş bir dernektir. Bu mücadele sırasında başvurdukları her yerde kendilerini yok sayan bir devlet yapılanması ile karşı karşıya kalan veliler ancak örgütlenir ve örgütlü bir şekilde mücadele ederlerse güçlü olacaklarını gördüler ve Veli-Der kuruldu.

Veli-Der eğitimin hangi kademesinde olursa olsun, laik, bilimsel, demokratik, eşit ve parasız eğitim isteyen başta veliler ve öğrenciler olmak üzere herkesin derneğidir. Bu sebeple bir taraftan eğitim sisteminde yaşanan sorunları çeşitli yöntemlerle duyurmaya çalışırken, diğer yandan mağduriyet yaşayan herkesin yanında olamaya çalışmaktadır. Bir taraftan çocuğu okulda şiddet ve cinsel istismar gören bir velinin yanında olurken, diğer taraftan okulları imam hatibe dönüştürülen velilerin yanında olmakta, bir taraftan çocuğu hiperaktif veya engelli olduğu için öğrenim hakkı engellenmeye çalışılan velilerin yanında dururken, diğer yandan ülkenin en iyi okullarının proje okulu adı altında içlerinin boşaltılmasına direnen velilerle birlikte mücadele yürütmektedir. Bir taraftan okullara ve çocuklarımıza sahip çıkmak için okul aile birliklerine müdahale etmeye ve seçilen okul aile birliklerini desteklemeye çalışırken diğer yandan, bilimsel eğitim için alternatif girişimlerde bulunmakta, çeşitli işbirlikleri ile çocukların yaşantılarına dokunmaktadır. Derneğimiz bu iş birlikleri ile her yıl düzenlediği Berkin Elvan Futbol Turnuvası ve çocuk şenlikleri ile çocukların hayatını etkilen bir konuyu gündemde tutmaya çalışmaktadır.

Veli-Der’ in çalışmaları toplumda karşılık bulmuş ve Edirne, Antalya, İzmir, Trabzon, Ankara, Uşak gibi pek çok ilde ve Bergama, Konak, Buca, Marmaris, Fethiye gibi ilçelerde derneğimizin şubeleri açılmış ve açılmaya devam etmektedir. Veli-Der tüm şubelerinin katılımı ile ağustos ayında İzmir’de iki günlük bir çalıştay yaparak yol haritasını belirlemeye çalıştı. Bu çalıştayın sonucunda bir manifesto yayınlayarak, tüm velilere ve topluma çocuklarımıza ve geleceğimize sahip çıkma çağrısında bulundu.
Bu manifesto ile; laikliği kazanmaya, protokollerle yaratılmaya çalışılan Ensar karanlığına karşı aydınlığı örmeye, özel okullara teşvik değil, parasız eğitim hakkımızı kazanmaya, gerici sıbyan mektepleri değil ücretsiz okulöncesi eğitim için çağırıyoruz. Cihatın değil, bilimin müfredatını yazmaya, proje okul değil cumhuriyet okullarına sahip çıkmaya, çocuklara yönelik istismara karşı çığlık olmaya çağırıyoruz. Çocuk evliliği, işçiliğine karşı çocuklarımızın hayallerine ses olmaya kindar değil özgür bir nesil diye haykırmaya ve okullarımıza, çocuklarımıza, geleceğimize umut olmaya çağırıyoruz.