ANNE BABA TUTUMLARI…

 

Çocuk yetiştirme tarzı ve disiplin açısından anne babalar arasında önemli farklılıklar varsa, çocuğa karşı tutarlı davranmakta zorlanan bu anne baba  öneriniz ne olur? Örneğin okulda arkadaşı çocuğa vurduğunda anne konuşmayı ya da öğretmeninden yardım istemeyi öneriyor, baba ise “senin elin armut mu topluyor, sen de bir tane vursana” diyorsa

Tabi ki insanlar arasında fikir farklılıkları oluyor, bir durumu birçok erkek daha eylem ağırlıklı değerlendirebiliyor. Erkeklerin ve  kadınların önemsediği şeyler farklı. Burada çocuğun cinsiyeti ve mizacı önemli. Çocuğun niteliklerini bilmek işin bir parçası, bunu birçoğumuz sezgilerimizle fark ediyoruz zaten ve o çocuğa uyanı yapmaya çalışıyoruz. Dünyada saldırganlık çoğunlukla erkek davranışı, statü de yine erkeklerin daha peşinde olduğu bir durum. Altta kalmama, ezilmeme erkeklerden beklenen bir rol. Davranışları değerlendirirken bunu akılda tutmalıyız.

Çocuğa uyanı tutarlı ve disiplinli bir şekilde yapmak, kendi kafamızdakini değil. Disiplinli olmak çok önemli, bence işin sırlarından biri bu. Disiplin, kendi koyduğunuz düzene ve kurala sadık olmaktır.  Ama bu kuralı ve düzeni koyarken, kendi kafanızdaki ideal bir düzenden ziyade, o çocuğun ritmini, özelliklerini, yapısını tanıyarak, gerektiğinde kendi kafanızda idealize ettiğiniz durumdan vazgeçerek hareket etmek. Bunu yapan herkes bu işi beceriyor. 

 

Evinize gelen misafire yemeyeceği yemeği pişirir misiniz? Çocuk konusunda böyle söylediğimde, birçok kişi buna itiraz edebilir. Zararlı birşeyi pişirir misiniz? Çocuğun ağzına doymadı diye çikolata sokanlar var. Orada iki prensip var, çocuğa uyacak ve zararlı olmayacak. Bu iki prensibi uygulayan birçok kişi sonuç alıyor. Evindeki misafiri ağırlar gibi çocuğa yaklaşsa genellikle başarılı oluyor.

Çünkü çocuklarımızla ilgili bizim kafamızda idealler var. Annelerine ya da babalarına “ Ben çocuğuma senin bize yaptıklarını yapmayacağım” diyen milyonlarca insan var. Hepimizin anne babamızı eleştirdiğimiz yanlar vardır ama gelin görün ki insanların anne babalık tarzları kendi anne babalarının aslında bir kopyası oluyor.

Ne kadar farklı davranmaya çalışsalar da, çocuk yetiştirme doğal bir süreç. Doğadaki tüm canlıların yavruları var. Bu yavrulara kuş yuva yapılır onu gösteriyor, kedi nerede fare bulunur, yiyecek bulunur onu gösteriyor. Aslan çocuğuna avlanmayı gösteriyor. Bunu genellikle dişiler yapıyor doğada. İnsanoğlunun diğer canlılarda farkı ailenin varlığı, erkeğin çocuğun büyütülmesi sürecinde bir rolü olması. Burada değişik yaşam evrelerine ve çocuğun cinsiyetine göre ebeveynin rolü değişiyor tabii ki.


 

ÇOCUKTAN SONRA EVLİLİK…

 

Anne babalar çocuktan sonra, kendi ilişkilerini sağlıklı devam ettirebilmek için neler yapabilirler? 

Uzman görüşlerini değerlendirirken de süzerek dinlemek önemli. Ancak araştırma verilerine bakıldığında, evlilikle çocuk doğumu arasındaki sürenin kısaldığı ölçüde, çocuk büyütülme sırasında problem çıkma ihtimali artıyor.  Çünkü beraberlikle birbirini tanıyan çiftler ve artık ilişkide birbirine doymuş birbiriye beraber olmanın tadını çıkarmış ve bu beraberliği bir adım ileriye taşıyarak ortak bir çocuk sahibi olmaya karar vermiş çiftler, genellikle daha az sorun yaşıyorlar. Çünkü herkes birbirini seviyor da, bu çiftler birbirlerine daha çok yardımcı oluyorlar. Yeni evlenenlerin çocuk sahibi olmakta çok acele etmemesinin kritik olduğunu düşünüyorum.

Kadının ilk 1 yıl içinde ilgisinin çok büyük bölümünü çocuğa vermesi biraz kaçınılmaz bir süreç gibi görünüyor. Araştırmalara göre erkekler de 3-6 ay arasında kadına benzeyen tipte bir değişim geçiriyorlar. Erkekte de oksitosin gibi bağlılıkla ilgili hormonlar salgılanıyor. Fakat kadında otomatik olarak, daha hamileliğin 8.ayından itibaren bu hormonlar salgılanmaya başlarken, erkeklerde bu 3-6 arasında gerçekleşiyor.

Çocuk bakımına destek olan babaların, bu biyolojik değişimi daha hızlı yaşamakla birlikte, çocuklarına şiddet uygulama, taciz vs. yapma ihtimali çok düşük. Başka insanlara karşı da davranışlarında olumlu değişiklikler olduğunu, daha barışçıl ve ılımlı olduklarını görüyoruz. 

O nedenle bu bilgiyi bilirseniz, doğaya saygılı olursunuz, daha henüz 3 aylıkken ”çocukla yeterince ilgilenmiyorsun?” diye adamcağızın kafasının etini yemezsiniz, ama 6 ay geçti hala çocukla ilgilenmiyorsa o zaman tepesine binilebilir tabii ki.  

Türkiye’de bu konuda çok güzel çalışmalar yapan Açev’in baba destek gruplarına katılan düşük sosyoekonomik seviyelerden gelen , dezavantajlı bölgelerde yaşayan insanların babalık çalışmalarına katıldıktan sonra toplum içinde yer alış biçiminin değiştiğini görüyoruz. Saldırganlık eğilimleri düşüyor, daha geçimli oluyorlar. Babalığın da annelik kadar önemli olduğunu, erkeklere bu konuda belki de destek olmanın, devamlı kınama eleştirme yerine daha yapıcı yaklaşımların çok yararlı olduğunu görüyorum. 

 

BOŞANMA…

 

Çocuğunuz Sizden Ne Bekliyor?” kitabınızda boşanmaya da geniş yer vermişsiniz. Boşanma öncesi, boşanma aşaması ve çocukların tepkileri gibi konuları açıklamışsınız. İki konuyu okuyucularımızla paylaşırsanız çok sevinirim: 

 

İlki, boşanmaya karar verdik, evleri ayırmadan ne kadar zaman önce çocuğumuzu karşımıza alıp konuşmalıyız ve tam olarak nasıl söylemeliyiz?

 

İkincisi ise etrafımızda gözlemliyoruz, çift evliliği son erdirmiş, ama sık sık görüşüyorlar, hatta birlikte çalışmaya devam ediyorlar, birlikte tatile çıkıyorlar, ya da haftasonları hep birlikte aktiviteler düzenliyorlar. Bu ilişki biçimi sağlıklı mıdır, çocuğa ne mesajı veriyor? Çocuk için bunun doğrusu nedir?

Hepimiz reçete istiyoruz. Bazı şeylerin hazır bir çözümü yok, herkese uyan bir çözüm bulmak çok zor. O yüzden insanların kendilerinin düşünmelerini ve kendi sentezlerini yapmalarını çok önemsiyorum.

 

Ayrılığın gerçekleştiğini adeta yadsıyan, öyle birşey yokmuş gibi davranan bir yaklaşım çocuğa çok uymayabilir. Çocuğun anne babanın tekrar bir araya geleceği ümidini aşırı besleyebilir, özellikle ayrılığın ilk başlarında. Diğer yandan karı koca ayrılsa da, hatta düşman ilişkiler içinde de olsa, çocukları kanalıyla akrabadırlar. O nedenle çocuklar barışçıl şekilde bir ilişki sürmesini, anne babanın birbirine düşman değil,  daha ılımlı yaklaşıyor olmalarını da çok iyi yaşıyorlar. Anne babaların çocukları için biraraya gelebildiklerini ve aralarındaki çelişkileri arka plana atabildiklerini gösterebilmeleri olumludur. Ama bu evlilik devam ediyor mu şüphesi uyandıracak şekilde olmamalı.

Ayrı çiftlerdeki çocuklara en çok zarar veren düşmanca ilişkiler, birbirinden nefret eden eski karı kocalardır. Çocuklar arada kalıyor. Nefreti çocuklar üzerinden yaşamamak benim ana tavsiyem.


 

EMZİRME…

 

Bu konu çok tartışıldı ama kafamızda hala bir netlik yok, emzirmeyi bırakmak için en doğru zaman nedir?

 

Çocuğumun fiziksel ihtiyaçları (bağışıklığını güçlendirmek, sağlıklı büyüme)  ile psikolojik ihtiyaçları (güven,benlik gelişimi ve cinsel gelişim) arasında dengeyi nasıl kurabilirim? 

 

Emzirebildiğimiz kadar emzirelim mi? Bir yerde kontrolü ele alıp, dur demeli miyiz?

Bu biraz zor bir soru. Benim cevabım bağlayıcı bir cevap olmayabilir.

Birincisi çocuğun anne sütü dışında başka besin almasının çok zor olduğu bir dönem var. Dişi yok çiğneyemiyor,emmek dışında hiçbir şey yapamadığı neredeyse 6 aya yakın bir dönem var. Bundan sonra bazı besinleri sindirmeye başlayabileceği bir ara dönem var. Ondan sonra, herhangi besini yiyebileceği bir zaman var. Çocuğun yetilerinin gelişimine göre anne sütü alma zorunluluğu değişiyor. Zorunluluk kavramı şudur, 3 günlük bir bebeğin annesi süt veremediğinde, süte benzeyen bir yapıda bir şey veriyoruz. 

Psikolojik ilişki olarak, büyük bir yakınlık var orada, o yakınlık düzeyinin yani anne memesinde olma, vücudun iç içeliği, bir tür online bağlantı hali, 12-14 aydan sonra o yoğunluk kalmıyor, ona ihtiyaç yok, daha farklı bir ayrışma var. O yüzden, psikolojik ihtiyaç anlamında 12-14 aydan sonra "Ben emzirmeyi bırakmak istiyorum" diyen anneye "Sen çocuğunun ihtiyaçlarını karşılamıyorsun" demek yanlış olur. 

2.5 - 3 yaşına gelen bir çocuğu emzirmek zararlı mı bu konuda kesin bir sonuç yok.  Ama artık emzirmek için bir zaruret yok, bu neden yapılıyor onu düşünmek lazım. 

 

Genellikle çocuklar bırakmak istemiyor, bu bir alışkanlığa dönüşüyor. Bu nedenle olabilir mi?

Çocuklar televizyonu da kapatmak istemiyor, derse oturmak için. Bunu çocuğa bırakmamalısınız. Çocuğun ihtiyacını dinliyoruz ama çocuk kendi ihtiyacını doğru ifade edemiyor olabilir. Çocuğun ifade ettiği ile gerçek ihtiyacı arasında bir fark olduğunu unutmayalım. Onun için biz yetişkinler varız zaten. 


 

AŞILAR, SÜT TARTIŞMALARI…

 

Aşıda bulunan bir maddenin otizme yol açtığı konusundaki iddialar hala bir çok anneyi etkilemekte. Anneler neye güvenmeliler?

 

Bazı doktorlar sıra dışı öneriler vermekteler. Sütten uzak durmak, muzdan, balıktan uzak durmak gibi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu öneriler, kişilerin neye dayanarak söyledikleri pek belli olmayan öneriler. 

Özellikle aşılanmamanın getirdiği sağlık riskleri çok yüksek, hem birey için hem de toplum için. Örneğin, 1980'lere kadar Türkiye'de her doğan 1000 bebekten 154 tanesi ilk 1 yıl içinde ölüyordu. Şu anda bu sayı binde yirmilere inmiş durumda. Bunun başlıca sebebi, aşılama.

Aşıların otizme yol açtığına dair iddiaların, defalarca Danimarka'da, Çin'de, Amerika ve birçok başka yerde çalışmalarda böyle olmadığı ortaya çıktı. Ama bunu ileri sürenler, böyle olduğu iddiasını geri çekmedi. Şu anda elimizde olan bilgiler, böyle bir ilişki olmadığını gösteriyor. 


 

ÖZGÜVENLİ VE SAGLIKLI ÇOCUKLAR İÇİN HANGİ ANNELİK TARZI

 

Kendini geliştiren, okuyan araştıran anneler için de hayat daha bir zorlaştı, annelik sanki mayınlı bir tarlada yürümeye benzemeye başladı.  Çocuğumuza olan davranışlarımız belli akımlara  ve trendlere sokulmaya başlandı. Aşırı koruyucu annelik, helikopter annelik, otoriter annelik, doğal ebeveynlik, izin verici ebeveynlik arasında kimin doğruyu söylediğini, kime inanacağımızı şaşırıyoruz ve zaman zaman mayına basmış ve çocuğumuz için çok yanlış birşey yapmış gibi kaygılanıyoruz. 

 

Örneğin, bir yanda bazı ekollerde emziremeyen anneye anne gözüyle bakılmaz, çocuğunu sürekli üzerinde taşıyıp, beraber uyumayı savunurken,  diğer yanda biberon veren, doğduğu günden itibaren kendi odasında yatırmaya başlayan, şımarmasın diye çocuğunu kucağına almaktan çekinen başka bir uç var. Her ikisi de bunu çocuğun özgüvenli ve sağlıklı olması için yaptığını savunuyor. Bağımlı olmak ve bağlı olmak ve özgüven ekseninde dengeyi nerede bulabiliriz?  

- Doğrusunun hangisi olduğuna dair, yeterince veri yok. Diğer yandan ölçü, çocuğun ihtiyaçlarının nasıl karşılandığıdır. Çocuğun temel ihtiyaçlarını karşılamaya dönük yaklaşımlar var mı, örneğin 3 aylık bir bebeği koynunuza almakla, 9 yaşında bir çocuğu koynunuza alıp kocanızı içeri odaya göndermek arasında bir fark var. Özellikle yaşa göre değişen ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığınız birinci ölçü. İkinci ölçü ise bütün bunların ne kadarını kendi kolayımıza gittiği için ya da kafamızdaki ideolojileri uyduğu için yapıyoruz, ne kadarını gerçekten bu çocuğun buna ihtiyacı var diye yapıyoruz.

Bu soruyu sormak çok önemli. Yoksa birçok anne ve babada gördüğümüz, kendi hoşlarına giden, yaşamlarına uyan önerileri benimsiyor ve uyguluyorlar.

 

Aslında anne babalık bir anlamda bir vazgeçiş içeriyor. Bazı temel doğru bildiklerimizden vazgeçmeyi getiriyor. Neden vazgeçiyoruz? Çocuğun ihtiyaçlarına uymadığını gördüğümüz için vazgeçebiliyoruz. Çocuğun ihtiyacının ne olduğunu sezmek önemlidir. Örneğin 2.5 - 4 yaş arası özerkliğin kazanıldığı zaman, o nedenle çocuk bir yandan bize yapışırken bir yandan da bağımsız olmak istiyor. O çelişkiyi yaşıyor yani hem uzaklaşayım, bağımsız olayım ama aynı zamanda da kopmayayım. Bunu da en çok ayrılık anlarında hissediyorsunuz. Uykuya gidşinde, okula göndermekte, sizin sabahleyin çıkıp işe gitmenizde vs. daha çok hissedilir. O anları nasıl yönettiğinize bağlı. O anda sizin çocuğunuzun ihtiyacı size yapışmak gibi gelebilir. Ama temel ihtiyacı size yapışmak mıdır, yoksa bağımsızlığını kazanmak mı?

Bu yüzme öğrettiğiniz bir çocuğun yüzebilmesi için ona yardım etmenize benzer, genelde öncelikle boynunuza asılır. Siz "Bu istemiyor" deyip çıkacak mısınız, yoksa onu cesaretlendirerek yüreklendirerek sizden bir parça bağımsız olarak kulaç atmasını sağlayacak mısınız?

Çocuk istemiyor demek aslında işin kolayı. Orada ekstra 15-20 dakika uğraşmanız lazım, hatta bazı durumlarda defalarca uğraşmanız lazım. Ama biz, bir an önce dönüp şezlongumuza yatmak istiyorusak, "Aa, zaten çocuğu üzmeyelim, ağlatmayalım, yüzmese de olur, gelecek sene öğrenir" diyebiliriz.

Bunu kimse bir eleştiri olarak almasın, ben kendimi çocuk yetiştirme uzmanı saymıyorum ancak tıpla ilgili majör problemlerle uğraşıyoruz. Ve oradan çıkardığımız dersler bize gösteriyor ki, çocukların yaş dönemlerine göre ihtiyaçları değişir. Biz kendi kafamızdaki kalıplar dışına çıkıp da, çocuğun hem o andaki, hem de gelecekteki ihtiyacını düşünmeliyiz. O anda rahatlatmak, o andaki ihtiyacı olmayabilir. Bazen çocuğu rahatsız edici şeyler onun ihtiyacı olabilir. Fıstıklı çikolata yemek yerine ıspanak püresi yemek (kimin önüne konsa fıstıklı çikolatayı seçer). Bunun gibi ikilemlerde karar vermek zor.

İlkokula doğar doğmaz çocuğunu yazdıran anne babalar orada ileriye bakıyorlar da, niye bu tür konularda bakmıyorlar diye düşünebilirsiniz. Çünkü orada birşey yapmanız gerekmiyor, gidip ismini yazdırıyorsunuz, pek zor değil. Ben kolaycılığa kaçmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Kolay ile basit aynı şey değil. Doğal annelik basittir,  yalındır, süssüzdür, işin özüne dönüktür. Ama kolaycı annelik ya da babalık, çocuğun ihtiyaçlarına göre değil, daha çok anne babanın ihtiyaçlarına göre şekillenen anne babalıktır.

Bizim canımız akşam geç saatlere kadar dışarıda arkadaşlarımızla oturmak istiyor. Çocuğumuz da sürünüyor ortalıkta, "Canım bunun önemi yok, böyle alışsın istiyoruz" diye bir açıklama yapıyoruz. Çocuğun ihtiyacı bu değildir. Mesela 2 yaşında bir çocuğun ihtiyacı gece geç saatlere kadar rakı sofrasında oturmak değil. Sofrayı bırakıp "Arkadaşlar biz kaçıyoruz, sabaha görüşürüz" deyip kalkabilmek. Bu işin ideali elbette... Madem idealler üzerine konuşuyoruz, ideal bizim kafamızda değil, çocuk bize zaten idealle ilgili konuda yol gösteriyor.

 

DEPRESYON

 

Yetişkinlerde depresyona alıştık da, çocuklar da depresyona girer mi? Boşanma, hastalık, ölüm sonrası gibi süreçlerden sonra yaşanan depresyonu ailenin fark etmesi için nelere dikkat etmesi gerekir? Çocuklarda depresyonun nedenleri nelerdir?

Kayıplar karşısında girdiğimiz ruh hali, depresyona çok benziyor, fakat bu ruh haline uykusuzluk, iştahsızlık, sinirlilik, öfkelilik, dikkat dağınıklığı vs. eşlik ediyorsa bu üzüntü olmaktan çıkıyor ve tedavi edilmesi gereken bir rahatsızlık durumuna dönüşebilir.

 

Yaşamımızda bir şey eksildiğinde hissettiğimiz normal duygular aşırı uzuyor ve şiddeti aşırı oluyor. Her çocukta depresyon görülmez, anne baba ayrılığı sonrası çocukların maksimum %20-30 oranında depresyon görülebilir. Diğer yandan bir duygunun acıtıcı, üzücü, incitici olması için hastalık düzeyinde olması şart değil. Üzüntüden ziyade suçluluk duygusu toksiktir. 

Suçluluk duygusu da anneyle baba arasında kaldığınız zaman, ilişkideki bozulmadan siz sorumlu tutulduğunuz zaman oluşur.“Biz sen olmadan önce çok mutluyduk” mesajını alan çocuklar var. Doğrudan söylemenize gerek yok. Çocuk doğdu ve baba gittiyse, çocuk yetişkin olduğunda “Ben doğduktan sonra siz ayrılmışsınız, benim bunda bir rolüm mü oldu?” fikrini sorguluyor. 

Küçük çocuklu çiftlerin boşanmasının bazı tesirleri var ama bazı tesirler de hemen çıkmıyor. Boşanma sonrası her çocuğun ruh sağlığı bozulacak demek değil, ancak boşanmış çiftlerin çocuklarında ruh sağlığı ile ilgili daha titiz olunması gerekir. Anne ve baba arasında düşmanca duygular hiç olmazsa kontrol edilebilir. 

Ebeveynin ölümü veya uzun süreli ayrılıklar sırasında (hapishaneye girmek, hastaneye yatmak), çocuğun yaşamında var olan diğer destek sistemleri çok önemli hale geliyor. Çünkü o olayı değiştiremiyorsunuz. Babanız ya da anneniz uzun süre hastanede yatması gerekiyorsa, o sırada size gereken ilgiyi gösteren, anneanne, babaanne, dedenin varlığı o karanlığın içinde bir ışık gibi oluyor. 4 yaşın üzerindeki çocuklarda iletişim ve bilgi çok daha önemlidir. Çocuğun yaşı büyüdükçe daha çok bilgiye ihtiyaç duyar. 

Ölümün, küçük çocuklukta olmasının bir talihsizlik yanı var, ama diğer yandan yaşamda kalan ebeveynlerin bu boşlukların bazen çok iyi doldurabildiklerini, kaybedilen anne babanın anısının yaşatılarak, adeta anısıyla onun annelik ya da babalık işlevini çocukta yerine getirebildiğini görüyoruz. Bana yardım almak için gelmiş anne babalardan da aslında güçleriyle ve psikolojik duyarlılıklarıyla hayran olunacak özellikleri olan birçok insana rastlıyorum.


(İlkiz Özcan Sönmez’in alternatifanne.com için sorduğu sorulara cevaplarımdan seçmeler)a