Çocuklukta kanseri yenmeyi başaranlar, ileride kalp ve damar hastalıklarına yakalanabilir; farkındalık eksikliğinden doğru teşhis ve yeterli tedavi sunulamıyor.

Çocukluk kanseri

Hücrelerin kontrolsüz bölünmesi (yani kanser), hangi yaşta yakalanılırsa yakalanılsın berbat bir hastalıktır. Ama henüz hayatlarının 10’da birini bile yaşamamış çocukların, sapasağlam olması gereken hücrelerinin kontrolsüz bölünmeye başlamasıyla doku ve sistemlerine zarar vermesi, hem zihinsel gelişimini tamamlamamış çocuklar için hem de ebeveynliğe daha yeni yeni uyum sağlayamaya çalışan anne-babalar için çok daha üzücü olabilmektedir. Buna karşılık, ne zaman çocukluk kanserinin üstesinden gelmiş birinin haberini okusam, içim fazladan bir umutla dolar. Bilim ve teknoloji sayesinde, insanlığın yüzleştiği en korkutucu, en acımasız hastalıkları bile giderek daha başarılı bir şekilde alt etmeyi başarıyoruz!

Fakat geçenlerde Amerikan Kalp Derneği’nin dergisinde yayımlanan bir makaleyi okumak, bu mutluluğuma biraz gölge düşürdü; sizinle de paylaşmak istedim: Görünen o ki çocukluğunda kansere yakalanmış ama atlatmayı başarmış kişilerin, yetişkinliklerinde hipertansiyon, diyabet ve yüksek kolesterol gibi kardiyovasküler hastalıklara yakalanma riski, popülasyonun geri kalanına göre 5 kat daha yüksek ve ne yazık ki bu kişilerin yetersiz tedavi görme ihtimali de popülasyonun geri kalanına göre %80 daha yüksek! Bu, kabul edilemez bir durum!

YETERSİZ TARAMA EKSİK MÜDAHALE

Araştırmalar, bunun ana nedenlerinden birinin, kemoterapi ve/veya radyasyon sayesinde kanseri yenebilen çocukları sonradan (yetişkinliklerinde) başka nedenlerle tedavi eden sağlık profesyonellerinin çoğunun, çocuklukta kanserden kurtulanların gelecekte yakalanabilecekleri sağlık sorunları konusundaki yeterli farkındalığa sahip olmaması nedeniyle, hastalarına önceden önerilmiş kardiyovasküler taramaları zamanında yapmamaları olduğunu gösteriyor. Dünya genelinde, bu şekilde yetersiz taramadan ve gerekli tıbbi müdahale noksanlığından etkilenen milyonlarca hasta olduğu hesaplanıyor.

Bu araştırma için araştırmacılar, Çocukluk Kanserinden Kurtulanlar Çalışması’nda (CCSS) toplanan verileri kullandılar. Bu veri seti, 1970 ve 1999 yılları arasında ABD ve Kanada’daki sağlık merkezlerinde 21 yaşından önce kanser teşhisi konulan ve bundan sonra en az beş yıl boyunca hayatta kalan kişileri içeriyor. Araştırmacılar, CCSS katılımcıları havuzundan, en genci 18 yaşında (ortancası 37 yaşında), kalp hastalığı veya kalp yetmezliği olmayan ve ABD’nin 9 büyük metropolüne en fazla 80 kilometre uzaklıkta yaşayan 600 kişilik bir alt gruba odaklandılar. Araştırmaya dahil edilen kişiler, aynı zamanda çocukluk kanserinden kurtulanlar arasında kardiyovasküler hastalıkları takip eden uzun süreli bir tele-sağlık araştırmasına da katılmayı seçmişlerdi. Katılımcıların %85’ini beyaz yetişkinler, %57’sini ise kadınlar oluşturuyordu. Deney grubundakilerin atlattığı kanser türleri arasında geniş bir çeşitlilik vardı; ancak çoğu, gençliklerinde lösemi, lenfoma veya kemik kanserine yakalanıp atlatmayı başarmışlardı.

TANI ORANLARI BENZER

Araştırmacılar, bu 600 kişinin kanser teşhisinden ortalama 28 yıl sonra kan basıncı, lipid değerleri, glikoz ve hemoglobin A1c düzeylerini ölçtüler. Geçmişinde kansere yakalanmamış ve kabaca aynı yaş grubunda olan yaklaşık 350 kişiden oluşan bir kontrol grubundan da veriler toplayarak, bunları birbiriyle kıyasladılar.

Bu analiz sonucunda, kanserden kurtulanların, kanser öyküsü olmayanlara göre hipertansiyon (%18’e karşı %11), anormal lipit düzeyleri (%14’e karşı %4,9) ve diyabet (%6,5’e karşı %3,2) olmasının daha olası olduğu görüldü. İlginç bir şekilde, bu hastalıkların tanısının doğru konma oranları her iki grupta da benzerdi: Doğru tespit oranı kanserden kurtulanlarda %27,1 iken, kontrol grubunda %26,1 idi. Ancak kanserden kurtulanların, bu hastalıklar için yeterli tedavi de görmeme oranı, kontrol grubuna kıyasla %80 daha fazlaydı.

Bir düşünsenize: Çocukluğunuzda kanseri yenmeyi başarmanıza rağmen, gelecekte kat kat yüksek ihtimalle kalp ve damar hastalıklarına yakalanıyorsunuz; fakat bu konuda genel bir farkındalık eksikliği olmasından ötürü ya teşhisiniz doğru yapılmıyor ya da yeterli tedaviyi alamıyorsunuz ve yetişkinliğinizde, kimi durumda kanser kadar tehlikeli olabilen hastalıklarla yüzleşiyorsunuz.

Bu tür çalışmaların önemi, nihayetinde eğitim politikalarını da etkileyerek, sağlık profesyonellerinin kanser geçmişi olan hastaların kardiyovasküler risklerini öngörme ihtimalini artıracak eğitimler verilmesine ön ayak olması.

ÖZGÜVEN VE BİLİNÇLENDİRİLME

Tabii ki burada tüm sorumluluk hekimlerde de değil: Aynı çalışmada, geçmişte kanseri atlatabilen kişilerin gelecekte yüzleştikleri hastalıkları kendi kendilerine yönetebilme yeteneklerine olan inancın (kansere yakalanmamış kişilere göre) daha yüksek olduğunu gösteren bulgulara da ulaşıldı. Bu durum, onların aslında tıbbi desteğe ihtiyaç duymalarına rağmen destek alma oranlarını %50 civarında azaltıyor. Dolayısıyla hastaların da kendilerine olan özgüvenlerini denetim altında tutması ve bu konuda bilinçlendirilmeleri önem taşıyor.

Eğer okurlarımız arasında kanser geçmişi olanlar (veya böyle tanıdıkları olanlar) varsa, bu yeni çalışmanın onlara faydalı bir yönlendirme olacağını umuyorum. Geçmiş olsun!