Çocukluk ülkesinin masalı

DENİZ POYRAZ

Sevim Ak, Türkiye’de çocuk edebiyatına ilgi duyan hemen her okurun ezbere bildiği bir isim. Kitapları Almancadan Koreceye kadar pek çok dile çevrildi ve yapıtları hem ulusal hem uluslararası arenada çeşitli ödüllere layık görüldü. Ak, eserlerinde yarattığı sayısız karakterle çocukların dışarıdan basit gibi gözüken fakat karmakarışık, rengârenk iç dünyalarına başarıyla eğiliyor. Onların sorunlarına yukarıdan değil, omuz başlarında durup dostça, arkadaşça tuttuğu kalemiyle, anlamaya çalışan ve sevecen bir yerden yaklaşıyor.

Yazarın Can Çocuk etiketiyle raflardaki yerini alan son verimi ‘Sen, Ben, Elma Ağacı’, sayılarla başı dertte olan bir çocuğun, Bilgin’in hikâyesi. Bilgin sayıları ikişer, üçer, beşer sayarken durmadan karıştırıyor. Teker teker bile hatasız sayamadığı anlar var ki aklına geldikçe soğuk soğuk terliyor. Hele çarpım tablosu kara belası. Tabloyu eksiksiz ezberlemeyi asla başaramıyor. Bilgin’e kalsa hep resim yapacak, gönlünce gezip dolaşacak, masal kitapları okuyacak. Ama ah şu ebeveynler, o hep başarı bekleyen tedirgin edici bakışlar… Küçücük omuzlara yüklenen koca koca yükler… Anne ve baba vaktiyle okullarını dereceyle bitirmiş, işlerinde üst mevkilere erişmişler. Şimdi aynı başarıyı Bilgin’den bekliyorlar. Oysa oğullarının matematik becerisinden bunca yoksun oluşu, travmatik sayılabilecek bir hüsranın pençesine atıyor onları. Evlatları için hayli endişeliler.

İşte bu fazlaca sorumluluk, Bilgin’i matematik konusunda daha sarsak ve beceriksiz olmaya itiyor. Böylece, sayılarla olan münasebeti de umutsuz bir kadere mahkûm oluyor. Bu mahkûmiyet Bilgin’i içine, kendi küçük dünyasına kapıyor. Hislerini anlayan tek kişiyse babaannesi. Bilgin, yüreğini bir tek ona açabiliyor rahatça. Çünkü bu kadın bir tür süper babaanne, üstelik oldukça havalı. Başka büyükanneler gibi kara, gri, bej giysileri değil, parlak, çiçekli, şenlikli desenlileri seçen; boynuna özel tasarlanmış gösterişli, doğal taşlarla bezeli otantik takılar takan; resimler yapan ve birbirinden büyüleyici masallar anlatan bir babaanne.
Babaannesi Bilgin için her ne kadar işkolik anne ve babasının ‘gazabını’ hafifleten bir siper olsa da kendi kaderini değiştirecek olan yine Bilgin’in kendisi. Fakat biraz duygusal desteğe, doğru bir yaklaşıma ihtiyaç duyuyor çocuk. Öte yanda, evlerinin kilometrelerce uzağındaki bir başka ülkede büyük bir savaş yaşanıyor. Milyonlarca insanın kaderi bu felaketle değişedursun; yıkımın içinden çıkıp gelen iri gözlü, kıvır kıvır saçlı, sıcacık tavırlı, enerjik bir çocuk hem Bilgin’in hem ailesinin hayatlarında bambaşka bir sayfa açıyor. Çat pat Türkçesine rağmen anlattığı masallarda, hikâyeli-bilmeceli oyunlarda Bilgin’in ruhuna işleyen, kalbini onaran bir şifa var. Öyle ya, çocukluğun dili evrensel. Tıpkı birbirlerinin anadilini bilmeyen bu iki çocuğun sapasağlam dostlukları gibi.
‘Sen, Ben, Elma Ağacı’ işte bu evrenselliğin peşinde bir roman. Ebeveynlerinin koyu gölgesi altında nefes almaya çalışan Bilgin’le anne ve babasının nefes alıp almadıklarını bile bilmeyen Musa’nın hikâyeleri, yeryüzündeki bütün çocukların içinde taşıdıkları ortak özden besleniyor. O özse, sımsıkı bir arkadaşlık hatta bir tür kardeşlik duygusundan mütevellit. Sevim Ak’ın zengin dili, atmosfer yaratmadaki becerisi ve imgelem gücüyle… İyi okumalar.