Coğrafya farklı, trajediler aynı
Torben Betts’in yoğun politik katmanlı ‘Yenilmez’ adlı oyunu İBB Şehir Tiyatroları’nda sahneleniyor. Yönetmen Nihat Alpteki, oyunun hayat mücadelesi veren iki farklı sınıfın benzer mağduriyetini işlediğini söylüyor.

Deniz Burak BAYRAK
Korkunç kapitalizm yalnızca ülkemizi kıskıvrak yakalamış değil; dünyada yoksulluğu derinleştiren ve toplumları kutuplaştıran bir etkiyle sınıfsal ayrımı gittikçe genişleten bir çehreye bürünmüş hâlde. Bunu İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Şehir Tiyatroları da Londra’daki iki çift üzerinden sahneye yansıtıyor. Torben Betts’s yazdığı ‘Yenilmez’, Oliver ve Emily’nin yaşamlarından pay biçerek kendimize irdeleyici bir bakış atmamızı sağlıyor.
Ekonomi, politika, savaşlar, ayrımcılık, liberalleşme, hayvan katliamı, küresel ısınma, hamasi demeçler gibi şu an yeryüzünü yangın yerine çeviren ne varsa hepsi Betts’in metninde. Londra’dan İngiltere’nin kuzeyindeki küçük bir kasabaya taşınan Emily ve Oliver’ın taşınma sebebini sanıyoruz ki anlamışsınızdır. ‘Gerçek’ insanlarla tanışmaya karar verdiklerini ifade etseler de olay örgüsünün ilerleyişi, görünenin ardında çok katmanlı bir sebepler zinciri ile karşılaştırıyor izleyeni.
FANATİZM, POST-TRUTH, KRİZ
Fanatizmin kitleleri köreltip aptallaştırması saptamasıyla başlayan Yenilmez; öğrencilerin makul standartlarda eğitilmesi gerekliliği, devletin uhdesindeki okulların gelişiminin zeki ve düzeyli insanlara bağlı oluşu, elitizm, özel şirketlerin kamu hizmetlerinden edindiği kâr, Orta Doğu-askerlik-şehitlik üçgeni, milliyetçilik-milli kahramanlık, emperyalizm ve sanat tartışmaları gibi konu başlıklarını açımlıyor. Bunların yanında şu sorulara da yanıt aramaya başlıyoruz izlerken: İdeolojiler duygularımızı öldürür mü? İşçi sınıfı ile beyaz yakalılar komşu olursa neler olur? Ekonomik kriz en çok hangi sınıfı etkiler? İdeoloji, vicdanı ve empatiyi yok eder mi? Oyuna hepsinin boca edildiğini ve bir karmaşa yaratıldığını düşünmeyin. Çetinlikleriyle göz korkutan saydığımız her bir konu, yerinde ve doğru iletilerle kaleme alınmış. Gizem Akkuş, Gökçer Genç, Nurdan Kalınağa ve Tankut Yıldız’ın övgüye değer oyunculukları da kavrayış ve farkındalık yaratmak adına düzeyi koruyan bir üslupta.
Oyun boyunca kimlik, ideoloji, evlilik, sanat gibi konularda kıyasıya bir çatışma görüyoruz. Bu bazen aynı sınıflara mensuplar arasında yaşanırken farklı sınıftaki insanlar arasında seslerin daha da yükseldiğine tanıklık ediyoruz. Realitede ise daha da ciddi boyutlara varan kamplaşmalar, kutuplaşmalar ve şiddetle süren kimlik tartışmalarında neden uzlaşma ya da birbirimizi olduğu gibi kabul etme hâlinden koşar adım uzaklaşıyoruz? Yenilmez’in yönetmeni Nihat Alpteki, bu uzaklaşmanın en önemli nedenlerinden birinin -oyunda da çok net bir şekilde ele alındığı gibi- ‘post-truth’ ve ortaya çıkan ideolojilerin tanımladığı kimlikler olduğunu imliyor. Alpteki, “10 yıldan beri ondan fazla ülkede sahnelenmiş ve sahnelenmeye devam ediyor Yenilmez. Demek ki coğrafyalar, kültürler değişiyor ama insanın trajedisi değişmiyor. Bizim gündemimize benzerliği özellikle ekonomik kriz ve etkilerinin her iki sınıfı ve ideolojiyi de olumsuz etkilemesi, onları gündelik hayatta ekmek kavgası ile hayatta kalma mücadelesi verirken yan yana getirmesi ve benzer mağduriyeti yaşatması” diyor.

Günümüzde azgınlaşmış bir vaziyette somutlaşan neoliberalizmin ve ekonomik buhranların toplum üzerindeki etkisinin bir izdüşümü Yenilmez. “Stratejik ve topyekûn bir savaş gerektiren bu kavramlara karşı sürdürülen savaşı sizce kazanabilecek mi insanlık?” sorumuza Alpteki şöyle diyor: “Tüketicilikle kimliğimizi belirlediğimiz bir dönemde ‘gerçekleri’ görmemiz mümkün değil. Tüketim kültürü ve doğal olarak popüler kültür, yaşamın her alanına sirayet ederek, sürekli başka bir hayat ideali pompalanarak, insanlar manipüle edilerek tasarlanmış hayatlar ve hayat algısı yaratılıyor. Biz her şeyin yolunda gittiğine inanıyoruz. İdeolojiler kuyusundan, bize can yeleği olarak atılmış kimliklerimizle çıkmaya çalışıyoruz. Oysa kuyuda can yeleğinin bir anlamı yok. Önemli olan kuyuya düşmemiş olmaktı ama Sanayi Devrimi/Burjuva Devrimi ile hepimiz o kuyuya çoktan düştük ve oradan çıkmamız benim için şu an imkânsız görünüyor. Umarım yanılırım” ifadelerini kaydediyor.