Kadınlar, kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, atölyelerde, fabrikalarda, büyük mağazalarda “görünür” oldular. Her türlü kamusal hizmet alanında bilfiil çalışmaya başladılar. Özellikle Avrupa’nın ülke ekonomilerinde kadın elinin değmediği alan kalmadı.

Böylece kadının “ev işinden sorumlu olduğu”, “görevinin çocuk doğurmak olduğu” şeklindeki anlayış ağır bir darbe aldı. Ekonomik ihtiyaçlar kadını tüm ülkelerde daha fazla üretim sürecine soktu.

Cihan Harbi ise kadın hakları açısından gerçek bir dönüm noktası oldu. Savaş kadının mekanını değiştirmiş; onu “ev içi”nden çıkarmış; hareket alanını olağanüstü genişletmiştir. Cephede ve cephe gerisinde kadınlar, erkek-kadın ayrımı gözetmeksizin seferber olmuşlardır. Böylece, birkaç ülke hariç kadınlar, savaş sonrasında siyasal haklarına kavuştular.

Türkiye’de ise Cihan Harbi, İttihat Terakki hükümetinin iktidarına sahne oldu. Bu iktidarın üst yönetimi kadın hakları yönünden Avrupa’dan gelen esintilerin de etkisiyle ileri görüşlere sahiptir. İttihat Terakki’nin hazırladığı “Hukuk-ı Aile Kararnamesi” 25 Ekim 1917 günü yürürlüğe girdi. İlk defa İslam Hukuku tarafından düzenlenen bu alana devletin karışması, bu kararname ile gündeme geldi. Kararnamenin en önemli bölümü çok eşlilik konusudur. Kocanın ikinci eş alması, “ilk eşin rızasına” bırakılarak, çok eşlilik, kadının lehine görece daraltılmıştır.

Ancak bu savaş İttihat Terakki’nin sonu olur; söz konusu kararname Meclisçe onaylanmadığından yürürlükte kalamaz. Kadının evlilikteki durumunu düzenleyen bu mevzuat, iki yıl geçmeden Damat Ferit kabinesi tarafından kaldırılır. Ancak bu kararname mandater devlet Suriye’de 1953’e; Hatay’da –Türkiye’ye katıldığı- 1939’a kadar; Lübnan’da ise daha uzun bir süre yürürlükte kalmıştır.

Cumhuriyet’in ilanı sonrası TBMM, şer’i normlardan uzaklaşmaksızın bir metin hazırlamıştır. Sorun, özellikle aile hukukunda düğümlenmektedir. 1923’te Adliye Vekili Seyyid Bey tarafından Meclis’e sunulan layihada, Hukuk-ı Aile Kararnamesi’nde olduğu gibi çok eşle evlilik ve talak aynen korunmuştur.

11 Mayıs 1924’ye yeni tadil komisyonları kurulmuştur. Hazırlanan 142 maddelik aile kanunu tasarısı, Müslim, gayrimüslim farkını ortadan kaldırmış, talak yetkisini kadın ve erkeğe eşit olarak vermiş ve çok eşle evlilik yetkisini “hâkim izni”ne bağlamıştır. Tasarı 1 Aralık 1924 günü Adliye Encümeni’ne veriliyordu; Meclis’in çok eşli evlilikten bir türlü vazgeçmek istemediği görülüyordu.

Ancak Atatürk bu konuda kesin kararlıydı; en büyük arzusu Cumhuriyet’in çağdaş bir hukuk düzenine sahip olmasıydı. Onun kararlılığı sonucu tadil komisyonunun çalışmalarına son verildi, İsviçre Kanunu aynen tercüme edildi, Meclis’e sunuldu. Eski şer’iyye vekillerinden Abdullah Azmi Efendi kanuna, “birden fazla kadınla evlenmeyi mümkün kılacak ve Müslüman kızların gayrimüslim erkeklerle evlenmelerine mani olacak maddeler” eklenmesini teklif ettiyse de Atatürk bir kere daha devreye girdi, bu tür önerileri geri çevirdi ve kanun değişikliğe uğramadan Meclis’ten geçti (Zafer Toprak, Atatürk Kurucu Felsefenin Evrimi, İş Bankası Yayınları).

Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesinin 94. yıldönümü idi, Medeni Kanun dendiğinde akla hemen kadınların hakları ve özellikle kadın-erkek eşitliği gelir. Ve yirmi yıldır iktidarda olan AKP, 94 yıl evvel elde edilmiş bu büyük kazanımı yok etmek için büyük ve sistematik bir çaba içerisindedir.