Doç. Dr. Mustafa Ulus, acil olarak çok kapsamlı tedbirler almak gerektiğini, doğru önlemler alınmazsa toplumu derinden etkileyecek sorunlarla karşı karşıya kalabileceğimizi söyledi

Çok kapsamlı tedbirler alınmalı

NAMIK ALKAN

Tüm dünyada yüz binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan koronavirüs ekonomiyi de durdurdu. Türkiye’de ise duran ekonomi sonucu milyonlarca insanın işsiz kalması bekleniyor. Galatasaray Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Ulus korononavirüs krizinin hem yapısı hem de derinliği itibariyle bildiğimiz hiçbir krize benzemediğini söyledi. Ulus, BirGün’ün sorularını yanıtladı.

►Türkiye ve bütün dünya koronavirüs salgını krizi ile boğuşuyor. Kriz öncesinde Türkiye’de işsizlik rakamları ne düzeydeydi?

İşsizlikle ilgili elimizdeki son veri Aralık, Ocak ve Şubat aylarını kapsayan Ocak 2020 İşgücü İstatistiklerinden geliyor. Yani mevcut veriler henüz salgına bağlı meydana gelen ekonomik şokun etkilerini bize göstermiyor. Ama maalesef salgın öncesinde de Türkiye’de işgücü piyasasıyla ilgili göstergeler iç açıcı değil. Ocak 2020’de mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranı yüzde 12,6, tarım dışı işsizlik oranı da yüzde 14,6 olarak gerçekleşmiş. Bunlar gerçekten çok yüksek oranlar. 2019 yılında işsizlik oranının OECD ülkelerinde ortalaması yüzde 5,2. Türkiye’den daha yüksek işsizlik oranına sahip sadece İspanya ve yıllardır krizle boğuşan Yunanistan var. Ayrıca işsizlik elbette en yakından takip edilen gösterge ama tek başına işgücü ile ilgili tüm dinamikleri yansıtmıyor. Örneğin son bir yılda mevsim etkilerinden arındırılmış tarım dışı işsizlik oranında 15,7’den 14,6’ya bir gerileme var. Ancak bu dönemde sadece 100 bin yeni istihdam yaratıldığını görüyoruz. Yani son bir yılda işsizlikteki azalma istihdamın kuvvetli artışından değil, işsizler ve çalışanların toplamından oluşan işgücünün yaklaşık 175 bin kişi azalmasından kaynaklanmış. 2005-2018 arasında işgücünün yılda ortalama 750 bin kişi arttığını düşünürsek bu çok sıra dışı bir azalma. Türkiye hala genç ve artmaya devam eden bir nüfusa sahip ve işgücü er ya da geç normal artış trendine dönecektir. Dolayısıyla istihdam yaratmadan işsizlikte meydana gelecek bir düşüşü çok da umut veren bir gelişme olarak göremeyiz. İş yaratma kapasitesindeki bu azalmaya istihdamın yaklaşık üçte birinin kayıt dışı olduğunu, ücretli çalışanların yaklaşık yüzde 40’ının asgari ücret ve altında çalıştığı gerçeğini, uzayan işsizlik sürelerini, genç ve kadın işsizliğinin ulaştığı korkutucu boyutları eklersek gerçekten salgına birçok yapısal sorunu içinde barındıran bir işgücü piyasasıyla yakalandık diyebiliriz.

►Koronavirüsü salgının yol açtığı krizin mevcut işsizlik üzerindeki etkisi neler oldu? İşyerleri kapanıyor ve işten çıkarmalar artarak sürüyor. Bu kriz ile işini kaybedenler hakkında bilgi verebilir misiniz?

Şu an için işsizlik üzerindeki etkiyi veya kimlerin işini kaybettiğini somut bir şekilde belirtmek mümkün değil. Bu gelecek aylarda açıklanacak verilerde kendisini göstermeye başlayacak. Ancak salgın döneminde verilerin ne kadar sağlıklı toplanabileceği ve ücretsiz izin gibi uygulamaların verilere etkisi henüz belli değil. Zaten önemli olan verilere neyin yansıdığından çok insanların işsizliğin etkilerini nasıl hissettiği. Net bir bilgi vermek mümkün olmasa da kimlerin ilk önce ve en ağır şekilde işsizlik ve bağlı gelir kaybının yaratacağı sorunlarla karşı karşıya kalacağına dair öngörülerde bulunulabilir. Toptan ve perakende ticaretin belirli gruplarında, konaklama ve yiyecek hizmetleri, ulaştırma, eğlence ve bazı diğer hizmet alt sektörlerinde üretim neredeyse durdu. İmalat sanayinin alt sektörleri de farklı oranlarda etkileniyor. Bu etki salgın devam ettiği sürece daha kuvvetli bir şekilde ve tedarik zincirinin altlarında kalan daha fazla sektör tarafından hissedilecek. Dolayısıyla gündelik gelirle yaşayan yevmiyeciler, düzensiz işlerde çalışanlar, küçük esnaf ve onların yanında çalışanların işsizlikten etkilenen kesimler içerisinde ilk sırada olacağını ama etkinin bununla sınırlı kalmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Faaliyeti duran veya yavaşlayan işletmelerdeki herkes elbette hemen işini kaybetmiyor ama çok sayıda insanın bu dönemde işsiz kaldığını ve/veya gelir kaybına uğradığını biliyoruz. Gelir akışının kesildiği hanelerin birçoğunun uzun süre idare etmelerini sağlayacak birikimi yok. Ayrıca kayıt dışı çalışanları ve mevsimlik işçileri koruyacak bir mekanizma olmadığı için çok daha kırılgan bir durumdalar.

Bence burada kimlerin işini kaybettiği kadar salgın kontrol altına alınıp hayat biraz normalleştiği zaman kimlerin işsizlikten daha zor çıkacağı da önemli bir soru. Örneğin, belli bir yaşın üzerindeki işsizler tekrar istihdama dönebilecek mi? İşini kaybedenler tekrar işe girecek mi yoksa iş bulma umudunu kaybedip işgücünü terk mi edecekler? Ya da zaten iş bulmakta güçlük çeken mevcut işsizler için iş bulmak iyice zorlaşacak mı? Bu dönemin sonunda işsizler sadece işini kaybedenlerden oluşmayacak. Kriz dönemlerinde görmeye alışık olduğumuz şekilde ilave çalışan etkisiyle normalden daha fazla sayıda insan işgücüne katılabilir. Kısa vadede işini kaybedenlere koruma sağlamak birinci öncelik olmalı muhakkak, ama orta-uzun dönemde daha farklı sorunlarla karşılaşabileceğimizi de öngörmemiz gerekiyor.

►Hükümet koronavirüs krizi ile ilgili bir dizi önlemler açıklıyor. Önce kısa çalışma ödeneği, şimdi de torba yasa ile işten çıkarmama şartı ile işçilere ücretsiz izne ayırabilmenin önü açıldı. Bu konulardaki değerlendirmeniz nelerdir?

Salgının işgücü piyasasında yarattığı tahribatı azaltmak için yapılması gerekenlere birbirini destekleyen iki farklı hedef açısından yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Birincisi ve acil olanı, işini kaybeden insanlara gelir desteği sağlayacak mekanizmaların devreye sokulması. İkincisi, çalışanların işlerini korumasına yardım edilmesi. Akut problem birincisi ama ikinci hedefe ulaşılamazsa problem kronik hale gelebilir. İşsizler için iş aramak, firmalar için de aradıkları nitelikte çalışan bulmak vakit alan maliyetli bir süreç. Bugün üretimi duran bir firma düşünün, tüm çalışanlarını işten çıkartmış olsun. Salgın bittiğinde, diyelim ki üç ay sonra, yeniden üretime geçmek istese de bunu hemen gerçekleştiremeyecek. Önce yeniden eleman bulması, onları işin gereklerine göre eğitmesi gerekecek. Keza işsizler de kriz bitti diye hemen kendi niteliklerine uygun işler bulamayacaklar. Bu durum krizin etkilerine ilave bir maliyet ekleyecek ve toparlanma sürecini uzatacak. Dolayısıyla firmaların hayatta kalması ve çalışanların işlerini koruması çok önemli. Diğer taraftan gelir kayıpları yeterince telafi edilmediğinde talepteki düşüşün etkisiyle kriz derinleşmeye devam edecek ve işleri korumak zorlaşacak.

Bu açıdan bakınca meclisten geçen torba yasanın getirdiği düzenlemelerin olumlu ve olumsuz tarafları var. Olumlu tarafı mevcut işleri korumaya yönelik bir çabanın olması. Kısa çalışma ödeneğinden yararlanma koşulları kısmen kolaylaştırıldı. İşletme beyanının esas alınması ve gerekli prim ödeme süresinin indirilmesi doğru yönde uygulamalar. İkinci olarak şirketlerin üç ay boyunca işçi çıkartmasının yasaklanması ve bu süre için işçilere işsizlik fonundan ödeme yapılması, işin devam etmesi ve işsizlik sigortası veya kısa çalışma ödeneğinden yararlanamayacak kişilere gelir desteği sağlaması açısından faydalı olacaktır. Ağır faydalanma kriterleri yüzünden işsizlerin çok sınırlı bir kısmının işsizlik sigortasından yararlanabildiği göz önüne alınırsa birçok kişi için uygulama belirli bir koruma sağlıyor.

Fakat ödeme miktarı günlük 39 TL, aylık 1177 TL gibi çok düşük bir düzeyde kalıyor. Bu miktarın çalışanların gelir kaybını telafi etmesi mümkün değil. 1177 TL brüt asgari ücretin yüzde kırkı, yani asgari ücretle çalışan bir kişinin işini kaybettiğinde işsizlik sigortasından alabileceği aylık ödeme kadar. Kriter bu olmuş. Öte yandan uygulamada farklı senaryolar altında hak kayıplarına sebep olabilecek durumlar söz konusu. Örneğin, asgari ücretin üzerinde ücretlerle çalışan kişilerin işsizlik sigortasından alacağı ödeme 1177 TL’nin iki katına kadar çıkabiliyor. Eğer kişi kısa çalışma ödeneği alıyorsa bu miktar 4300 TL’yi bulabiliyor. Kapsam genişliyor ama bazı kişiler için çalışmadıkları dönemde ellerine geçecek ödeme miktarı azalıyor. Bir de çalışan ücretsiz izinde olduğu dönemde daha iyi koşullarda bir iş bulsa bile haklı nedenle iş akdini feshedemediği için kıdem tazminatından vaz geçmek zorunda. Tabii bu uygulamanın az önce değindiğimiz gibi istatistiklere yansıyacak işsizlik artışını sınırlayacağını da unutmamak gerek.

►Koronavirüs salgının yol açtığı krizin işsizlik üzerindeki etkisini azaltmak için ne gibi önlemler alınmalıdır?

İlk olarak düşük gelirli hanelere verilen mevcut nakit desteklerinin kapsamının genişletilmesi ve miktarının yükseltilmesi gerekli. Bu hem insanların hayatını devam ettirebilmesi hem de talep düşüşünü sınırlayarak iş kaybının daha da artmasını engellemek için önemli. En başta 4,3 milyon aileye sağlanan 1000 TL’lik nakit desteğinin bir seferlik olmaması, miktarının artırılması ve daha fazla insana ulaşması sağlanmalıdır. Elbette tüm ihtiyaç sahiplerini hızlı ve doğru şekilde tespit etmeyi sağlayacak bir gelir testi kolay değil. Ama şu an öncelik yardımlardan haksız yere faydalanacak küçük bir kesimi engellemek değil, hızlıca çok sayıda dar gelirli haneye ulaşmak olmalı. Ayrıca kayıt dışı ve mevsimlik işlerde çalışanların kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin veya işsizlik sigortasından faydalanamadığı düşünülürse bu kesime ulaşmanın en önemli yolu gelir desteklerini artırmaktır.

İkinci olarak çalışanlara yönelik düzenlemelerin de daha cömert olması gerekli. Birçok ülkede devlet, faaliyetini durdurmak zorunda kalan işletmelerde çalışanların ücretlerini belirli bir süre için tamamen veya kısmen (yüzde 70-80 dolayında) karşılayacağını açıkladı. Benzer şekilde Türkiye’de de çok kısıtlı bir ücretsiz izin ödemesi yerine işgücü maliyetlerinin geçici süreyle devlet tarafından karşılanması daha yaygın olarak kullanılabilir. Burada ücretli çalışanlar dışında kalan küçük esnaf, zanaatkarlar gibi kendi hesabına çalışanlara da destek sağlamak önemli.

Bu kriz hem yapısı hem de derinliği itibariyle bildiğimiz hiçbir krize benzemiyor. Üretimin mecburen durduğu birçok ekonomik faaliyetin yanında talebin düşüşüne bağlı olarak da firmalar üretime devam edemiyor. Durumun ne kadar süreceği belirsiz. Ayrıca salgın bittiği zaman da eski tüketim alışkanlıklarının devam edip etmeyeceği çok şüpheli. Bilindik önlemler de bu yüzden ya işe yaramayacak ya da yetersiz kalacak. Acil olarak çok kapsamlı tedbirler almak gerekli. Elbette bütün bu tedbirlerin çok büyük bir mali yükü var. Son dönemde kamunun gelir gider dengesindeki bozulma; öngörülebilir, şeffaf ve yapısal sorunları çözmeye yönelik politikalar yerine günü kurtaracak uygulamaların tercih edilmiş olması şu an bu tedbirlerin alınmasını zorlaştırıyor. Ama bütün olası maliyetlerine rağmen doğru önlemler alınmazsa toplumu çok derinden etkileyecek ekonomik ve insani sorunlarla karşı karşıya kalabiliriz.