Bütün bu olanlardan hiçbir şey çıkmadı. İnsanların ülkelerinden kaçmalarının nedenini -Aylan Kurdi özelinde, Suriye’de savaşı - durduracak yeterli politik arzu yoktu. Mülteci kamplarını fonlamak için de yeterli ve samimi bir istekten de söz edilemezdi

Çok kişisel bir barış çağrısı

VIJAY PRASHAD

Bir buçuk yıl önce, foto muhabiri Nilüfer Demir, simgeselleşecek bir fotoğraf çekti. Aylan Kurdi Akdeniz’in sularında yıkanan bedeni… Kıyafetinin kırmızısı acının işareti oldu. Üç yaşındaydı. O fotoğraf, Bodrum’dan çıkıp dünyayı dolaşacaktı…

Aylan Kurdi trajedisi, dünyanın dikkatini mülteci krizine çekebildi. Dünya liderleri Türkiye’nin, Suriye’den Avrupa’ya mülteci akışını kesmesini istedi. Derneklere Aylan Kurdi için paralar bağışlandı. Sosyal medya, Demir’in çektiği o fotoğrafla doldu taştı. Hüzün ve öfke hakimdi. Bir şeyler yapılmalıydı. Duygu buydu.

Bütün bu olanlardan hiçbir şey çıkmadı. İnsanların ülkelerinden kaçmalarının nedenini -Aylan Kurdi özelinde, Suriye’de savaşı - durduracak yeterli politik arzu yoktu. Mülteci kamplarını fonlamak için de yeterli ve samimi bir istekten de söz edilemezdi. Birleşmiş Milletler (BM) Türkiye’deki mülteci kamplarının temel ihtiyaçlarını karşılamak için 3,5 milyar dolar istedi. Bunun bir kısımı bağışçı devletlerden gelecek. 2016’da, Aylan Kurdi’nin ölümünden bir yıl sonra, BM, talep edilen miktarın yalnızca yüzde 59’unu toplayabilmişti.

Savaştan ve açlıktan kaçan mültecilere kucak açma konusundaki istek ise çok daha azdı. Batı’da zalim popülizmin çirkin biçimleri mültecileri şeytanlaştırdı. Halkların ülkelerinden kaçmasında Batı politikalarının temel etkisi reddedildi. Yalan haberlerle mültecilere, Donald Trump’ın “Meksikalılar tecavüzcüdür” söylemini hatırlatır şekilde, “tecavüzcü” diye çamur atıldı. Nefret söylemi her yere yayıldı. Bütün bunlar olurken Aylan Kurdi’nin etkisi olmadı.

Aylan Kurdi’nin halası Tima Kurdi’nin, 2015 Eylülü’nde ailesini vuran talihsiz olayın etkisinde olmadığı tek bir gün dahi yok. Tima’nın ailesinden verdiği tek kayıp Aylan değildi. Üç yaşındaki Aylan’ın yanında, beş yaşındaki ağabeyi Galib ve çocukların anneleri Rehana öldü. Geride, Rehana’nın eşi ve çocuklarının babası Abdullah ve tarifsiz acısı kaldı. Üçü de Kobane’de gömüldü. Onlara Kanada’dan kefil olan Tima, tarifsiz bir kayıbın çaresizliğini yaşıyor. Abdullah şu anda Erbil’de yaşıyor. Hâlâ çok zor günler geçiriyor. Tima, Abdullah ve ailenin diğer üyeleri ‘Aylan ve Galib Kurdi Vakfı’nı kurdu. Bu vakfın dünyadaki 20 milyon mültecinin kimi ihtiyaçlarını karşılayabilmesini umut ediyorlar.

Kanada’da eşi Muhammed’le birlikte bir kuaför dükkanında çalışan Tima, Türkiye’deki mülteci kamplarını ziyaret etmiş. Orada insanlarla konuşup öfkelerini gözlemlemiş. Batı’daki mülteci karşıtlığından konu açılınca çok duygulanıyor, sinirleniyor. “İnsanların kendi ülkelerinden neden kaçtıklarıyla ilgili tek bir fikirleri yok, eğer bir gün onların yerinde olursanız, görürsünüz…”

Aylan Kürdi’nin babası Abdullah, annesi Rehana ve ağabeyi Galib, IŞİD’in saldırısına uğrayan Kobane’den kaçmış. Rehana’nın babası Sexo Seno Kurdi’ye göre, kentte ailelerinden 11 kişi ölmüş. Neredeyse Kobane’nin tüm nüfusu, ya görece daha güvenli olan diğer kantonlara ya da Türkiye’ye kaçmış. Suriye’de şiddet, diyor Tima, “bin beladan gelir”; “IŞİD’den, El Kaide’den, onların vekillerinden ya da devletten…” İnsanlar kaçıyorlar çünkü buna mecburlar. Buna zorlanıyorlar.

Ben Tima’yla konuşurken, ABD’nin başkenti Washington’da bulunan düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi, Halep’teki çatışmalarla ilgili yeni bir rapor yayınladı. Atlantik Konseyi, uzun zamandır Suriye’de rejim değişikliği çağrısı yapıyor. Rapor geldiğinde yeni ateşkesler üzerine görüşülüyordu ve silahlı isyancıların bir kısmı Suriye hükümetiyle görüşmeye karar vermişti. İsyancıların içinde hâlâ savaşan gruplar, IŞİD ve El Kaide bağlantılı Tahrir el Şam. Bunların hiçbiri Atlantik Konseyi için önem taşımıyor.

Konsey, üç strateji çağrısı yapıyor. “Savaş alanındaki müttefikleri” yani güvenilmez ‘ılımlı muhalifler’ için “sağlam destek”. Tima Kurdi’nin bana söylediğine göre, “Suriye’de ılımlı isyancı diye bir şey yok”. Onlar uzun zaman önce gittiler. İkincisi, ABD tarafından yapılacak silahlı eylem. Üçüncüsü, Suriye’de güvenli bölgelerin yaratılması.

Suriye’de savaşın durdurulması için barış sürecinin desteklenmesini isteyen Tima Kurdi, ilk iki öneriyi lanetliyor. “Batılılar’ın Suriye’de neler olup bittiğiyle ilgili en ufak fikri yok” diyor. Her şeyi “siyah ve beyaz”, “Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ı her şeyin sorumlusu olarak görüyorlar” diye ekliyor. Fakat, diyor, Tima Kurdi, “Mesele; Esad, IŞİD, El Kaide değil, mesele savaşın nafile olduğu.” Konun özü bu. Savaş çığırtkanlığı yapmanın kimseye faydası yok.

Savaş çığırtkanlığı sadece sözle yapılmıyor. Diana Bashur imzalı bir rapor, Suriyeli mültecilere kapılarını açmak konusunda isteksiz olan Batılı ülkelerin, vekalet savaşlarının yapıldığı alanlardaki bölgesel güçlere yapılan silah satışından çok büyük kâr elde ettiğini ortaya koyuyor. Rapora göre, “Suriye’nin Dostları” grubu içindeki ülkeler, Suriyeli isyancıları silahlandıran ülkelere yapılan silah satışından 31,88 milyar dolar kazandı. Aynı grup, Suriyeli mültecilere ev sahipliği yapmak için 10,45 milyar dolar harcadı. Eğer listeden Almanya çıkarılsa; silah satışından 27,92 milyar dolar kâr eden ABD, Fransa, İngiltere ve İtalya’nın, mülteciler için 1,18 milyar dolar harcadığını görürüz. Bunlar skandal tablolar. Gazetelerin birinci sayfaları bu gerçekleri anlatmalı.
Silah tüccarlarının çok büyük meblağlar kazandığı bu savaşın bedelini Aylan Kurdi’ninki gibi aileler ödüyor. Belki de savaş alanında kimin daha güçlü olduğundan çok tüm tarafları destekleyerek bu büyük meblağları kazananların kim olduğu daha önemli. “Ben o ya da bu tarafı desteklemiyorum” diyor Tima Kurdi, “Bırakın, acı çeken Suriyeliler olarak hayatlarımızı yeniden kuralım.”

Tima Kurdi, mümkün mertebe hayatlarını kurtarmaya çalışan Suriyeliler’in sesi olmak istiyor. Fakat o hayatların kurtulması için, çeşitli güçlerin barışa giden yolları ciddiye almaları gerek.

Çeviri: Ömür Şahin Keyif