Çok komiksin Azrail, Şensoy ölür mü?

Ses Tiyatrosu’nun fuayesine girdiğiniz zaman hemen karşı duvarda siyah beyaz fotoğraflar vardır. Boran Kaya, Tuncel Küritiz, Parkan Özturan, Münir Özkul, Levent Ünsal, Erol Günaydın, Bülent Kayabaş ve Baykal Kent’in oyun kostümleriyle çektirdikleri muzip fotoğraflar. Onların hemen üstünde de Ferhan Şensoy’un Rasim Öztekin’e kavuğu devrettiği unutulmaz fotoğraf.

Daha bir iki ay kadar önce Ortaoyuncular ekibi ile fuayede oturmuş şarap eşliğinde ustayla laflamış imzasız tek kitabı Gündeste’yi imzalatmıştım. Bacaklarında dolaşımla ilgili bir sıkıntı vardı, onun için bir sandalyeye uzatmıştı ayaklarını. Biraz halsizdi ama yine güler yüzlü ve espriliydi. ‘Şahları da Vururlar’ı nasıl sahneleyebiliriz, onu konuştuk, eski günlerden söz ettik. Hastane sürecinde doktorların sigara ve içkiyi bırakmasını istediklerinde verdiği matrak cevaplara güldük. Yaklaşık yarım saat süren bu görüşmeden sonra Ferhan salona doğru yürüdü gitti. Aslında pek kimsenin bilmediği bir şekilde, Ferhan Şensoy’un kulisi aynı zamanda Balo Sokak’taki evinin kapısına açılıyordu… Meğerse bu son görüşmemizmiş. Nereden bilebilirdik ki? Aslında kendimizi hazırlamamız gerekiyordu belki ama Ferhan Şensoy’un ölümüne nasıl hazırlanabilir ki insan? Tam tamına 36 senelik bir dostluk. Ona duyulan hayranlık, çalışma disiplini, yazarlığı, çalışkanlığı, demokrasi sevdası, yazma tutkusu, tiyatro aşkı, Geriş’teki hayatı, köpekleri, kitapları, çocuklarının annesi Derya Baykal, çocukları Müjgan Ferhan, Derya, Mert, can dostu ve eşi Elif, bizler, Ortaoyuncular…

Hani derler ya sevdiğimiz biri öldükten sonra “Hayat devam ediyor” diye. Ne saçma bir laf. Hayat aslında devam etmiyor. Biz bir şekilde hayatımıza devam ediyoruz. Levent Kırca’lı, Duygu Asena’lı, Serhan Şeşen’li, Ferhan Şensoy’lu bir hayatla, onlarsız bir hayat nasıl aynı şekilde devam edebilir? Büyük bir kandırmaca. Hayat sadece yaşamaktan ibaret değil ki. Hava almak için nasıl oksijene ihtiyacımız varsa yaşamak için de sevdiklerimize ihtiyacımız var. Benim için hayat o gün durdu mesela. Siyasi haberler, akşamki konser, izlediğim film, futbol… Hepsi durdu. Ferhan artık yok… Yazdıklarıyla, oynadıklarıyla sahneye koyduklarıyla artık yok. Gündeste, Kazancı Yokuşu, Ferhantoloji, Kalemimin Sapını Gülle Donattım, Hacı Komünist, Oteller Kitabı evin dört bir yanına dağılmış çaresizlik içinde. Şahları da Vururlar, İçinden Tramvay Geçen Şarkı, Ferhangi Şeyler, Hayrola Karyola, İstanbul’u Satıyorum sofitada ustalarını bekliyor. Ferhan Şensoy öldü be dostlar. Bu son zamanlarda Türk Tiyatrosu, düşün hayatı ve edebiyatının yaşadığı en büyük kayıp.

Giden birinin ardından yazmak gerçekten de çok zor. Giden yüreğinizin bir parçasıysa eğer; yazmak sadece zor değil anlamsız da. Bu acıyı bu üzüntüyü tarif edecek kelime bulmakta zorlanıyor insan. “Öyle bir kelime söylesem ki diyorum, dışarıda bir başkası kalmasa” demişti Özdemir Asaf. Ferhan’da “Çok faşist bir yağmur yağıyor kocaman bir şemsiyenin altında toplanma zamanı” diyerek yaşadığımız günlerin zorluğunu ne güzel özetlemişti… Ben de naçizane “Bazı insanlar ölmez biz ölünceye kadar” diyerek Ferhan Usta’yı ayakta alkışlıyor ve de dinmeyen alkışlara cevap verebilmesi için, son bir umutla bis yapıyorum…