Acıya merhem olduğunda, başka bir dünya düşü yeşerir. El ele tutuştuğunda, zulmün karşısında güçlü bir duvar yükselir. Dinlediğinde, öfke diner. Sarıldığında, dostluk başlar. Bir sevgi büyür ki gönülden gönüle, ışığını yansıttığı her yüzü kendine çevirir. Onlar, düşmanlığı kardeşlikle yenmeye niyetli, yakılıp yıkılan Kobane’nin çocuklarına, umutları solmasın diye oyuncak getiren gençlerdi. Suruç’ta katledildiler. O bomba, pırıl pırıl gençlerin avuçlarında yeşerttiği, başka bir dünya düşünün ortasında patlatıldı.

• • •

Havuz medyasının kötü kadıları, kendilerinden beklendiği gibi ne güvenlik zafiyetinden ne mezhepçi dış politikadan söz açtı. Akrabası Kobane’de katledilen bir Türkiyeli Kürt’ün, direnmek için Suriye’ye gidişini, “başka bir ülkeye gidip bambaşka bir ülke için savaşmak” diye okuyup, terörü ülkeye sokan bir sebep olarak gördü de; Esad devrilsin de, nasıl olursa olsun diyerek, başka bir ülkenin iç savaşını, iç mesele haline getiren iktidarın siyasetini sorgulamadı. Yardım denilen MİT TIR’larından silah çıkınca, haberi yapan gazeteciyi vatan haini ilan etmek akıllarına geldi de, “Esad’ı devirmek için Türkiye gerekirse atom bombası gönderir, susacaksınız” sözündeki serinkanlı savaş çığırıcılığı hiçbirini rahatsız etmedi.

• • •

Devlet savaş uçaklarıyla, Roboski’de 34 yurttaşını bombaladığında, yeni yılı kutlamakta bir beis görmediği gibi, 32 gencin katledilmesinde de yas gerektiren bir üzüntü bulamadı. Arınç’ın açıklamasından öğrendik ki, ulusal yas, bu ve buna benzer olaylarda her gün, tek tek yapılmaya kalkılırsa anlamını kaybedermiş. Meğer, kapısını açmak için misafirin gelmesini beklediğimiz salon gibi bir şeymiş. Krallara layıkmış. Elin derdinin yanında, evin derdinin bir önemi yokmuş. Bana kalırsa, başından beri anlamsız bir talepti zaten. Yası bizdeydi, ulusalını kim ne yaparsa yapsındı.

• • •

Aş paylaşan gençler, bugün yan yana toprağın altında. AKP ve gazetecileri bir ağızdan soruyor, “ölenlerin arasında ne belediyeden bir yetkili, ne de HDP il ve ilçe yöneticileri var. Eş Başkan Figen Yüksekdağ, neden orada değilmiş?” Haklı bir istihbarat sorusuymuş bu. 13 yıllık iktidarında, Soma’dan Roboski’ye, Reyhanlı’dan Gezi’ye, sorumluluğu üzerinden atmakta ustalaşan AKP’nin Suruç katliamıyla ilgili olarak, -aksini ispatlamakta zorluk çektiği IŞİD destekçiliği konusunda köşeye sıkışmışken- HDP yöneticilerine yönelttiği, “ölmediğinize göre saldırıyı siz planladınız” iması, ancak böylesi acı bir trajediden siyasi rant devşirme isteğiyle açıklanabilir. Bu imadır ki, gecenin kör saatinde Yüksekdağ’a neden ölmediğinin azabını çektiren... “Onlarla birlikte değil, onların yerine ölseydim” diye isyan ettiren...

• • •

Doğru soru şu; üç kişi yan yana gelince alarma geçen, okunabilen tek bir bildiride bile, gazıyla, copuyla, TOMA’sıyla eksik olmayan polis o gün neden orada yoktu? Bu, ölmeyene neden ölmedin, diye sormak yerine; halkın can güvenliğini korumakla yükümlü devlete yöneltilmesi gereken daha yerinde bir istihbari soru değil mi? Gençlerin kumanyalarına kadar arayan güvenlik güçlerinin, üzeri bomba yüklü IŞİD’liyi gözünden kaçırması ihmalin daniskası değil mi? Kimliğini sorduğumuzda tekme tokat girişen polis, İç Güvenlik Yasası’yla sorgusuz sualsiz donumuza kadar arama yetkisi verilen polis, gaz tüfeğini gönlünce ateşleme özgürlüğüne sahip polis, Amara Kültür Merkezi’nde, belediye görevlileri izin vermeyince arama yapmayıp gitmiş, öyle mi?

• • •

Üç günde 32 genç, bir asker, iki polis öldürüldü. En çok, ‘katil’ denilerek hakkında linç kampanyası başlatılan Demirtaş’ın ne diyeceği merak edildi. “Kan kanla yıkanmaz, bunu biliyoruz. Bütün bu zorluklara rağmen, demokratik, barışçıl bir yöntem benimsemeye devam edeceğiz. Çok öldük, çok üzüldük. Bunu gidermenin yolu yeniden çatışma, kan ve gözyaşı değildir. Ezilen haklar olarak birlikte olmak zorundayız” dedi. Sağduyusuyla, barış masasındaki yerinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi.

Savaştan beslenenler, barışa sahip çıkanları en çok karşı oldukları şeyle suçlar. Direnç kırılsın, umut parçalansın diye... Başka bir dünya düşü kuran gençlere çapulcu, devrimcilere terörist, inadına barış isteyenlere katil demeleri bu yüzden. Nafile.