Aşçılık eskiden ikinci sınıf bir meslekti, şimdi birinci sınıf bir iş oldu.... Film, tipik, zamanla yumuşayan ve sevmeyi öğrenen erkeğin hikâyesi. Ne çok haz veriyor ne de ağızda kötü bir tat bırakıyor

Çok Pişmiş: Yeni hedonist dünya

Sinemada neredeyse yeni bir tür var: Aşçı filmleri. Türk sinemasının da Ferzan Özpetek (hemen hepsinde bir şeyler vardır ama özellikle Karşı Pencere), Fatih Akın (Soul Kitchen) ve Çağan Irmak (Issız Adam) vasıtasıyla ziyaret ettiği bir tür bu. Animasyonundan (Ratatouille) romantik komedisine (Aşk Tarifi), dramına (Eat Drink Man Woman) her tür örneği sinemalara yılda birkaç kez düşüyor. Bu yemek düşkünlüğünün, 1980 sonrası dünyasını; Reagan, Thatcher ve Özal’la simgelenen bir tüketim ve haz kültürünün egemenliğini gösterdiği düşünülebilir. Gurme kelimesi de dilimize bu dönemde girmişti. “Sosyalist” yazarlar gurme yazıları da yazmaya bu dönemde başlamıştı (misal Murat Belge).

Ama böyle deyip de geçmemek lazım herhalde. Çok büyük bir saptama değil bu zaten. Başka nedenleri de vardır belki ama şurası kesin: Aşçılık eskiden ikinci sınıf bir meslekti, şimdi birinci sınıf bir iş oldu. Eskiden üniversite mezunlarının, organik gıda yetiştirmek, aşçılık yapmak gibi hevesleri olmazdı. Şimdi var.

“Çok Pişmiş” bu yeni tür içinde çok hatırlanacak bir yere sahip bir film değil. Bradley Cooper’ın maço, sert aşçısının zamanla hayatta mesleki başarıdan daha önemli şeyler de olduğunu keşfetmesinin hikâyesi “Çok Pişmiş”. Tipik, zamanla yumuşayan ve sevmeyi öğrenen erkeğin hikâyesi. Ne çok haz veriyor ne de ağızda kötü bir tat bırakıyor.