On yıl da geçse, hiç kolaylaşmadı BirGün’de yazmam. Haftada bir, ne var ki zor benim için yine de. Her zaman değil ama güncele de değin yazdıklarım ya, onun için erteleyedurduğum son gün cuma. Konu neyse, eğer üstüne araştırılacak-alıntılanacaklar varsa onların seçimi var bir de. Uzunca bir çalışma süresi; yarısı okuyarak, yarısı yazarak. Sonra özellikle dinlendirilmeye bırakılan yazıyı ertesi gün ince eleyip sık dokuyarak son durumuna kavuşturmak ve 13.00 saatlerinde gazeteye göndermek pazar günkü baskı için...

Ancak bu kez öyle değil. Yazımın son biçimini alması için cumartesi sabahı erkenden kalktığımda haberlerde gördüğüm; yakın geçmişte Ankara’dan sonra, şimdi de Paris’teki kırım... Bir Batı başkentini vuran en kanlı, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri Fransa’da gerçekleşen en ölümcül saldırı...

Hazırlamakta olduğum yazı doğal olarak ne bilecekti Paris’i?! Başka bir konuyu içeriyordu. Ama bu durumda onu yayınlamak içimden gelmedi, haftaya kalsın en azından.

O yazımdan vazgeçtim de, onun yerine bugüne ne(yi) yetiştirebilirim? Olan vahşetin yerine hiçbir şeyi koyamam. Hem dedim ya yarım günde pek bir şey yazamam; zor benim için, çok zor, bunca acılarla yaşamak gibi...