‘İstanbul’un Çoksesli Batı Müziği Tarihi’, şehrin çoksesli batı müziği ile 200 yıla dayanan ilişkisini ele alıyor. Serhan Bali, çoksesli batı müziğinin Osmanlı ve Cumhuriyet’te bir çağdaşlaşma unsuru olduğunu söylüyor.

Çoksesli müzik çağdaşlaşma aracı
5. Mehmet Reşad döneminden bir askeri bando resmi geçidi. (Fotoğraf: Arşiv)

Erkin Can SEYHAN

Dünyanın önemli kültür merkezlerinden İstanbul’un çoksesli batı müziği ile kurduğu yaklaşık 200 yıllık ilişki, İBB Yayınları’ndan çıkan ‘İstanbul’un Çoksesli Batı Müziği Tarihi’ kitabında geniş kapsamlı bir şekilde ele alındı. Şehirde gelişen çoksesli müzik kültürüne ve İstanbul’u ziyaret eden yabancı müzisyenlere ağırlık veren ve İBB Yayınları’nın son dönemdeki serisinin arşivlik eserlerinden olan çalışma hakkında; kitabı hazırlayan, müzik araştırmacısı ve yazarı Serhan Bali ile konuştuk.

‘İstanbul’un Çoksesli Batı Müziği’ oldukça geniş kapsamlı bir çalışma. Bu kitabın ortaya çıkış fikri ve hazırlık süreci nasıl gelişti? Kitap, Türkiye’deki müzik araştırmaları alanında hangi boşlukları dolduruyor?

Eskiden beri müziği tarihsel bağlamda incelemek ilgimi çekiyordu. Avrupa ve Türkiye’de tarihsel gelişimi ile ilgiliyim. Uzun yıllardır Andante Dergisi’nde de müziğin insanlık tarihindeki rolü üzerine çalıştım. İBB Yayınları’nı takip ediyorum ve hem çizgi olarak hem de kitap yayınlama sıklığı olarak hoşuma giden işler yapıyorlar. Üzerine çalıştığım iki konuda İBB Yayınları ile birlikte çalışmak için yayın yönetmeni Ahmet Bozkurt ile iletişime geçtim. Daha sonra İBB Yayınlar Koordinatörü Cengiz Özkarabekir de sürece dahil oldu. Kitaplardan biri buydu ve çok beğenildi. Sizin de takdir ettiğiniz gibi alanında yapılmamış bir çalışmadan söz ediyoruz. İstanbul’un 200 yıla yakın bir çoksesli batı müziği tarihi var ama bunun üzerine yapılan araştırmaların bir araya getirilmesi gerektiğini düşündüm. Çoksesli batı müziği tarihi, insanların bugüne kadar ilgilendikleri bir alan değildi. Bu kitap, müzik camiasındaki birçok insana hitap etmekle birlikte müziğin içinde olmayıp bu konulara ilgi duyan kişiler için de verimli bir çalışma. Çok ilginçtir ki Türk insanı tarihe meraklıdır, son yıllarda pek çok tarih dergisi çıkıyor ve tarih programları yayınlanıyor ama iş müzik tarihine geldiğinde bir ilgisizlik ve sessizlik var. Bu çalışmayı yapmamızdaki motivasyon kaynaklarından biri de bu ilgisizliği gidermekti.

Serhan BaliSerhan Bali

TARİHSEL SÜREKLİLİĞİ VAR

Osmanlı’nın Batı müziği ile kurduğu ilişki ve Cumhuriyet’in müzik alanındaki devrimleri hangi bakımlardan örtüşüyor? Özellikle Cumhuriyet sonrası İstanbul’daki müzik ortamının bu etkileşimde rolü ne şekilde devam ediyor?

Türkiye’nin çoksesli batı müziği ile kurduğu ilişki Cumhuriyet ile özdeşleştirilir ama daha evvelinde Osmanlı’da sarayın batılılaşma aracı olarak çoksesli batı müziği ile ilişki kurulmuştur. Osmanlı, Avrupa’nın geliştiği, büyüdüğü ve modernleştiği dönemde geri kalan ülkelerden biri olduğu için bunun eksikliğini çoksesli batı müziğini içselleştirme adımları atarak gidermeyi çabaladı. Bunun benzeri Rusya’da da yaşandı. Osmanlı coğrafyasında çoksesli batı müziğine açılan ilk kapı askeri bandolar oldu. Daha sonra ise Osmanlı elitleri, bu müziğin bir çağdaşlaşma aracı olduğunu fark ettiler. Zaten bilindiği üzere çoksesli müziğin bir ‘statü’ simgesi olması çok uzun yıllara dayanır. Osmanlı’da saray bu müziği sahipleniyor ve o süreçten sonra çoksesli batı müziğinin gelişimi hızlanıyor. Çoksesli batı müziği Osmanlı elitleri için, kendilerini batılı elitler ile eşit düzeye getireceğine inanılan bir sanat.

Tanzimat Dönemi itibariyle başlayan batılılaşma, Cumhuriyet'e kadar tamamen saray düzleminde kaldı. Cumhuriyet'in ön plana çıkan özelliği ise, Mustafa Kemal’in olağanüstü ileri görüşlülüğü ile çoksesli batı müziğinin halk tarafından içselleştirilmesine önem vermesi. Mustafa Kemal, yurt dışında operalar izlemiş ve gözlemlemiş biri. Atatürk, çoksesli batı müziğinin icra edilebilmesi için gelişmiş bir uygarlık düzeyine ihtiyaç olduğuna inanıyordu. Bu yüzden çoksesli batı müziğini, ulusunun ilerlemesi için ulaşılması gereken bir hedef olarak görüyordu.

Osmanlı ve Cumhuriyet, çoksesli batılı müziğe yaklaşım konusunda benzerlikler taşıyor. Osmanlı’da da çoksesli batı müziği bir çağdaşlaşma unsuru olarak görülüyor. 2. Abdülhamid döneminde bile iki müzisyen, çoksesli batı müziğini öğrenmek için Paris’e gönderiliyor. Cumhuriyet’in Osmanlı’dan farkı ise bu çabaları daha sistematik hale getirmesi ve çoksesli batı müziğinin halka ulaşmasını sağlamak. Yine de Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerini birbirinden koparmamak lazım. Çoksesli batı müziğine yaklaşım, bu coğrafyada 200 yıllık bir tarihsel süreklilik.

İSTANBUL’UN ÇOKSESLİ BATI MÜZİĞİ TARİHİ, Serhan Bali, İBB Yayınları, 2022İSTANBUL’UN ÇOKSESLİ BATI MÜZİĞİ TARİHİ, Serhan Bali, İBB Yayınları, 2022

BURJUVA DESTEĞİ

Cumhuriyet sonrasında başkent Ankara’da çoksesli batı müziği alanında atılımlar yapıldı. Peki bu anlamda İstanbul’u, Cumhuriyet’in başkenti Ankara’dan ayrıcalıklı kılan detaylar nelerdi?

Cumhuriyet sonrası Ankara’da yeni kurumlar ve çalışmalar hayata geçirildi. Ankara Konservatuarı’nın kuruluşu olan 1936 ve sonrasında Ankara’da bu çabaların ciddi biçimde sonuç vermeye başladığını söylemek mümkün. İstanbul’da ise Darülbedayi ve Darülfünun gibi kurumlar varlığını sürdürüyor. Ancak, Ankara ile kıyaslanınca İstanbul’da ne orkestra ne opera var. İstanbul bir süre Osmanlı’dan kalan kurumlarıyla yoluna devam ederken daha sonra burjuvazi desteğiyle oda orkestraları faaliyetleri artıyor ve çoksesli batı müziği kültürüne önemli bir katkı sağlanıyor. İstanbul’da varlıklı ailelerin çocukları müzik okullarına gidebiliyor ve bu dönemde kamu desteğinden bağımsız bir müzik dünyası oluşuyor. Bir İstanbullu olan Cemal Reşit Rey’in çabalarını da görmekte yarar var. Musiki İnkılabı için Cenevre’den Ankara’ya geldikten sonra İstanbul’a dönüyor ve şehrin müzik yaşamını canlandırmak için çeşitli çalışmalarda bulunuyor. İstanbul, bu ayrıcalıkları ile Ankara ile arasındaki farkı kapatma olanağı yakalıyor. İstanbul’da kamusal ve resmi olmayan, daha özel alanda ilerleyen bir müzik yaşamı vardı.