Üniversitede girecekleri bölümleri tercih aşamasındaki gençlerden kaç tanesi, hayalini kurduğu yerde, hayalini kurduğu öğrenimi alacak? Belki de bu düşündüğümüz gibi bir önem taşımıyor. Önemsiz demek istemem, ancak, üniversite kapısında yapmak zorunda kaldığımız tercihlerin hayatımızı belirleyici yanı düşündüğümüz gibi değil

Çoktan seçmeli toplum

LGS, AYT, ve benzeri sınavlar uygulanıp, sonuçları peşpeşe açıklanıp, tercih yapma zamanı geldiğinde, hem adaletsiz eğitimden, hem de o adaletsizliği tahammül edilebilir düzeye çektiği için vazgeçmenin zor olduğu sınavlardan şikayetlerimiz artar.

Çoktan seçmeli sınavlar dünyasında yetişmiş kuşakların sınava hazırlanırken vazgeçtikleri esnek düşünme becerisinden yoksunluğu, kalıplara sıkışık hayalleri bizi kaygılandırıyor. Diğer yandan, çocuklarımızın nispeten iyi bir eğitim alabilmesini, eleğin üstünde kalabilmesini sağlamak için bu sınavlara olabildiğince asılıyor, kendi bütçelerimizin sınırlarını zorlayacak harcamalara giriyoruz.

Basit bir defter hesabı ile baktığınızda neredeyse küçük çapta bir işletme kuracak kadar parayı çocuklarının eğitimine harcayan (çoğu yok olmakta olan “orta sınıf”tan) on binlerce aile var. Bu harcamanın boyutunu mantıksız bulsak da, içimiz başka türlü rahat etmediği için, devam ediyoruz.

İç rahatlığının bilimi yapılabilir mi? Anne babanın içinin hiç bir zaman rahat etmeyeceğini deneyimler gösteriyor. Hayatta yaptığımız birçok şeyi neden yaptığımızı pek bilerek ya da düşünerek değil, içimiz rahat etsin diye yapıyoruz. İçimiz de, çocuklarımız söz konusu olunca, pek rahat edemiyor.

Sonuçlar açıklanırken

‘Büyüyünce ne olacaksın?’ sorusunun cevabını vermek zamanı geldi mi acaba? “Haydi bakalım, al hayat senin, rüyanı gerçekleştir” komutuna ne cevap verebiliriz?

Üniversitede girecekleri bölümleri tercih aşamasındaki gençlerden kaç tanesi, hayalini kurduğu yerde, hayalini kurduğu öğrenimi alacak? Belki de bu düşündüğümüz gibi bir önem taşımıyor. Önemsiz demek istemem, ancak, üniversite kapısında yapmak zorunda kaldığımız tercihlerin hayatımızı belirleyici yanı düşündüğümüz gibi değil. Gençlerin bir çoğu ‘mesleğimizi artık elde edeceğiz, bundan sonra hiçbir şeyi dert etmeyeceğiz’ diye düşünse de, aynı yolları geçip bugüne gelmiş olanlar, durumun öyle olmadığını, “tamam, bu son artık” dediğimiz bir çok engelin geride kaldığında “bu da bir şey değilmiş” olarak hatırlandığını bilebilirler.

Gençler için lisenin bitişiyle beraber geleceği varsayılan özgürlük ve kendi kararlarını verebilme olanağı, omuzlarına bindirdiği “seçim yapma” sorumluluğu ile birlikte ağırca bir yüke dönüştü. Özgürlüğün, seçme hakkının getirdiği yükleri anlamak için üniversite kapısına kadar gitmeye gerek yok.

Gençlerin üniversite tercihlerini hayatlarının son kararı, geri dönülmez bir yolculuğun bileti gibi algılamalarına üzülüyorum. Rüyalarını gerçekleştirememiş kuşaklardan anne-babaların çocukları, kendilerini de aynı yazgının beklediğine inanmaya başladıklarında, özgürlüklerini bir tür düşman gibi görüyorlar. Seçme hakkına sahip olmak, özgür olmak zor ve acı verici geliyor. Beynimizi yoran bu özgürlük halinden bir an evvel kurtulmak için çoğumuz can atıyoruz.

Üniversite kapısındaki gençlerin kararlarını daha rahatça alabilmeleri daha önemlisi gereğinde değiştirebilmeleri için güvenecek birilerinin varlığı yeterli olur. Zira, başkasına güven duyamayanların, kendilerine güvenmeleri mümkün değildir. Kimselere güvenemediğimiz, kimsenin samimiyetine inanamadığımız zamanlarda, genç olalım, yaşlanmış olalım, özgürce bir taraf olmak daha da zor gelir. Belki hangi taraftan olacağız, ne olacağız, ne yapacağız sorularının hayatlarımızda yoğun olduğu dönemlerde, temel soruyu kimden yanasın diye değil, kime güven duyuyorsun, diye sormak bu sorumluluğu üstlenmeyi mümkün kılabilir.

•••

Tek tek bireylerin hayatlarını bazen toplumun kaderinden ayırabilecek güçteki kararlar, geleceğimize ilişkin kararlardır. Henüz olmamış olayların, henüz yaşanmamış bir hayatın nasıl gideceğini belirlemeye çalıştığımız dönemlerden birisi, lise öğrenimini tamamlayıp, bundan sonra ne yapacağım diyenlerin kararları, ilk bakışta böylesi kararlar gibi gözükmekte.

Üniversite kapısına kadar hoplaya zıplaya, düşe kalka gelmiş olan yüzbinlerce genç, hangi üniversitede hangi bölümlerde okuyacaklarını belirleyecek olan tercih haftalarına girmekteler. Hangi tercihi yaparlarsa yapsınlar hayatlarında önemli bir döneme girdiklerinin farkında olan gençler ve anne-babaları, bölüm tercihi kararlarını verdiklerinde hayatın bütün pürüzlerini çözmüş olacaklarına, artık bundan sonra koltuklarında arkalarına yaslanıp, geleceğin onlara sunacağı nimetleri bekleyeceklerini sanmasalar da umuyorlar. Öyle olmayacak. O yüzden, şimdi yaptıkları tercihi yanlış yapmaları, anne-babalarının ya da arkadaşlarının aptalca bulduğu, “sakın ha” dediği cinsten tercihlerde bulunmaları sandıkları kadar tehlikeli ya da geri dönülmez cinsten değil.

Kararları zor ve tehlikeli kılanın geri dönülmezlik kısmı olduğunu farkettiğimizde hissedebileceğimiz kaygı ve korkuları, yüksek mevkilerdeki kişilere bırakıp, küçük dünyalarımızdaki tercihlerle heyecanımızı yaşamayı azımsamayın.

* Yazının ilk şekli 2008’de yazılmıştı.