Suudi krallığında yaşananların bu ülkenin gerçekten de “iyiye” evrilmesiyle bir ilgisi olacağını düşünmek çok iyi niyetli bir yaklaşım. Çünkü tahta, eğer başına bir iş gelmez de geçerse, en genç Suudi Kralı olacak olan Muhammed bin Selman’ın hırsı ürkütücü bir hırs. Tabii ki “ılımlı olacağız” deyişine “olma” diyecek halimiz yok, mesele de bu değil zaten.

Nasıl bir ılımlılık olacak bu: Vahhabi inancının temelini oluşturan, modern dünyaya da uymayan ilkelerden vazgeçmek bu ılımlılığın neresinde, bekleyip göreceğiz. Kadınların otomobil kullanmalarına, futbol sahalarına girmelerine, kadın basketbol takımı kurulmasına izin vermek yeterli görülüp durulacak mı örneğin.

Artık kesin olarak Krallığı yönettiği bilinen Veliaht Prens Muhammed bin Selman ülkesini dış politikadaki sıkışmışlıktan çıkarır, içeride de muhtemel muhaliflerini temizlerken bunu “modern dünyaya” ayak uydurma çabasının sonucu gibi göstermeye pek bir önem veriyor. Tüm bu adımları atmadan önce 14 Mart 2017’de Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump ile görüşüp ona atacağı adımlar konusunda bilgi verdiğini, karşılığında destek aldığını belirtelim. İşbaşına gelir gelmez, Suudilere pek de yüz vermeyen Barack Obama’nın tersine Suudi sermayesinin ABD’de kalmasına her şeyden daha fazla önem veren Trump’ın Riyad’da Suudilerle “kılıç dansı” diplomasisinin bu tür sonuçları olacağını biliyorduk. Trump’ın Muhammed bin Selman’a, ABD’den de pek hazzetmeyen prenslerin tasfiyesinde açık destek verdiği artık ayan beyan ortada.

Trump ayrıca Suudilerin Katar’a karşı aldıkları tutuma önceleri “arabulucu” kılığında yaklaşmışken geçen hafta Katar’ı suçlar bir tonla Suudi destekçisi bir konuma geldi. Suudi-Katar krizi sırasında Katar’la milyar dolarlık silah anlaşması yapmışken üstelik. Neden? Çünkü Prens’e vereceği desteği Katar’da Suudilerin yanında olduğunu göstererek de yapması gerekiyor. İran karşıtlığında, nükleer anlaşmanın bozulmasına Avrupa’dan destek alamayan Trump, bu desteği Suudiler ile Suudilerin utangaç destekçilerinden almak durumunda.

Veliaht Muhammed bin Selman’ın Katar’ı izole etmede başarısız kalan, dolayısıyla İran’ı güçlü kılan Suudi başarısızlığını, Yemen’de girdiği çıkmazdan çıkması zor olan Suudi stratejisizliğini ABD yardımıyla lehine çevirecek manevralara ihtiyacı var. Katar’da, Yemen’de geriletemediği İran’ı Lübnan’da geriletebilmek için şimdi bu talihsiz ülkede kışkırtıcı bir rol üstlenmiş bulunuyor.

Daha birkaç hafta önce Lübnan’ı ziyaret eden İran Dini Lideri Hamaney’in Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti’ye İran’a ülkesine verdiği destek için övgülerde bulunan Lübnan Başbakanı Saad Hariri’yi, Riyad’a, “İran ve Hizbullah tarafından öldürülme korkusu taşıyorum” dedirterek istifa ettirdi örneğin. Şu iyi bilinmeli; Saad Hariri, Sünni bir politikacı. Lübnan Anayasası gereği Başbakan Sünni olmak durumunda. Hizbullah’ın da desteğiyle bu makama seçildi. Hariri’nin son zamanlarda İran’a yakın değilse de düşmanca da olmayan bir politika izlemesi Suudilerin tepkisini çekiyordu. Hizbullah’a da bakışı Suudilerinki gibi değildi Hariri’nin. Çünkü Hizbullah ülkede siyasi istikrarın korunmasında en büyük güvence durumunda olan, tüm kesimler tarafından da kabul edilmiş siyasi bir güç. Halk nezdinde de büyük bir saygınlığı var. İsrail karşısında da onu durduracak önemli bir askeri güç olarak görülüyor. Bu nedenle İsrail’in de bir numaralı hedefi durumunda.

Muhammed bin Selman’ın “savaşı Lübnan’a taşıyacağız” demiş olması Hizbullah’ı yok etmekte kararlı olan ABD-İsrail planına Suudi katkısının da ekleneceği anlamına geliyor. İsrail’in tarihinde ilk kez yüz uçaklı bir filoyla önceki gün Lübnan hava sahasına yakın bölgelerde gerçekleştirdiği hava tatbikatı Lübnan için ciddi bir gözdağı. Suudilerin Lübnan iç siyasetini karıştırmaya yönelik Hariri krizi ile İsrail’in silahlı tehdidinin zamanlaması bu açıdan çok dikkat çekici.

Suudi Arabistan’ın Lübnan’la ilişkileri germesi onu İsrail’in doğal müttefiki yapıyor. Suudi diplomatlar ile güvenlik yetkililerinin aylardır İsrail’de temaslarda bulunduğu yolundaki bilgiler kesinlik kazanmış durumda. Bu bilgilerin Lübnan’a yönelik bir operasyonda kullanılacağı da herhalde sır değil.

Ilımlı İslam” falan derken bir hayli “hışımlı” bir dış politikayla ortalığı karıştıracak bir “çöl fırtınası” geliyor.

Bilmem farkında mısınız?