Google Play Store
App Store

Veliaht’ın Gölgesinde Suudi Arabistan kitabının yazarı Erdemol’a göre Muhammed Bin Salman yaptıklarına çok inanmasa da siyaseten doğru olana yöneldiği için bu reformlara imza atıyor, başka çaresi de yok.

Çölde reform mümkün mü?
Gazeteci-yazar Mustafa Kemal Erdemol

Umut Deniz AYDIN

Dünyada hep bir sis perdesiyle anılan Suudi Arabistan Ortadoğu’da anahtar bir role sahip. Kapalı kutu olan ülke son yıllarda Veliaht Prens Muhammed Bin Salman’ın (MbS) reformları ile gündemde. Gazeteci-yazar Mustafa Kemal Erdemol, “Veliaht’ın Gölgesinde Suudi Arabistan 4. Krallığa Doğru” ile objektifini bu bölgeye tuttu. Kitapta ülkenin kuruluş döneminden başlayarak ayrıntılı bir tarih bilgisine erişmek mümkün.

Erdemol ile son kitabı Veliaht’ın Gölgesinde Suudi Arabistan 4. Krallığa Doğru kitabı vesilesiyle Suudi Arabistan’da yaşananlar, ülkenin iç ve dış dinamikleri, İsrail Filistin savaşı ve bölgedeki son gelişmeleri konuştuk.

Neden özellikle Suudi Arabistan ile ilgilenme ihtiyacı duydunuz? Suudi Arabistan’ı dikkate değer yapan nedir?

Biz, son yıllara kadar parlamenter rejime, demokrasiye sahip bir ülkeydik ve Ortadoğu ülkelerine yıllarca küçümseyerek baktık. Bunun öyle olmadığını Arap ayaklanmaları gösterdi. Ayaklanmayla Ortadoğu’da müthiş bir aydınlanma hareketi olduğunu ve toplumsal hareketlerin ciddi itirazlar dile getirebildiğini fark ettik. Suudi Arabistan’a daha da küçümseyerek bakıyorduk, belki onlara “çöl adamları bunlar medeniyetleri yok” diyorduk. Ancak kadınların otomobil kullanmaları, sivil hareketlerin monarşiye karşı itirazları medyada yer aldı. Tabii bu noktada veliaht Muhammed Bin Salman’ın reformist olduğunu anlamak zor değil. Bu dönemden önce de reformist hükümdarlar vardı. Kadınlara kimlik kartı verilmesini sağlayan ve ilk kez bir kadını bakanlık görevine getiren Kral Abdullah bir örnek olarak verilebilir.  Eğer bu genç veliaht yaşarsa ve iktidara gelirse Suudi Arabistan’ın en uzun ömürlü iktidarını sürdürme potansiyeline sahip. Önüne engel çıkarabilecek rakiplerini yolsuzluk soruşturmalarında elimine etmiş olduğu için önü açık. Ancak burada şanssız bir ölüm mümkün müdür? Elbette. Örneğin Kral Faysal ülkeye televizyonun getirilmesi üzerine bir kraliyet mensubu tarafından suikasta kurban gitmişti.

Suudi Arabistan’ın gücü ve önemi biliniyor. Suudi Arabistan’ın gücünde petrol ne kadar önemli?

Petrol elbette çok önemli. Ancak bu ülke, topraklarında petrolün bulunduğunu çok geç anlamıştır. 1932 yılında Suudi Arabistan ABD’yi petrol bulması için ülkelerine davet etmiş ancak olumlu cevap alamamışlardır. Bu noktada İngilizler devreye girmiş ve Suud Hanedanlığını desteklemiştir. ABD ise Suudi petrollerinin ancak 1945 yılında farkına varır ve ancak o zaman bir görüşme için bölgeye gelir. Bu elbette Amerikan yardımlarını beraberinde getirir. Bundan önce İngiliz devleti ile anlaşan Suudi Arabistan yeni ortağıyla çalışmaya başlar. Zamanla ülke petro-dolar ülkesi haline gelir. Bu noktada Katar gibi daha küçük ülkeler yönünü Suudi Arabistan’a dönmek durumunda kalır. Bunun dışında elbette petrolün piyasasını belirleyen 4 ülkeden biri Suudi Arabistan’dır.  Neden güçlü olduğunu anlamak için bu yetmez. Bu ülke kurulduğundan beri yıkılması bekleniyor. Arap milliyetçiliği Bas Sosyalizmi ve en son Arap Baharı’ndan en ufak zarar almadan çıkmayı başardı. Bunun nedeni diğer ülkelerden farklı olarak petrol gelirini halk ile paylaşması. Verdiği refaha karşılık sadakat alır. Bütün bu önlemlere rağmen hala 7 parçaya ayrılma tehlikesi ile karşı karşıyadır.

Muhammed Bin Salman’ın reformları başarılı oldu mu? Sonuç alırsa bölge nasıl etkilenir?

Literatürde “political correctness” yani siyaseten doğruluk gibi bir kavram vardır. Burada Muhammed Bin Salman yaptıklarına inanmasa da siyaseten doğru olana yöneldiği için böyle yapmak zorunda kaldığından bu reformlara imza attığını tahmin ediyorum. Şu anda özellikle gençler ve kadınlarda büyük bir destek topladığı ve kamuoyu nezdinde çok güçlü olduğu açık. Bu noktada reformlar tutmuş gibi gözüküyor.

Peki gerçek bir reformist midir?

Ben şahsen buna inanamıyorum ancak inanmak isterim. Bence Suudi monarşisinin bu şekilde gitmeyeceğini bildiği için yıkılmayı geciktirmeyi hedeflediğini tahmin ediyorum. Peki neden? Çünkü petrol bitiyor, petrolün en fazla 100 yılı var. Bu nedenle yıllardır Suudi Arabistan petrole bağımlılıktan kurtulmaya çalışıyor. Burada çıkış yolu turizmden geçiyor. Neom isminde bir turizm şehri inşa etme projesi var ortada. Bu şehirde Suudi Arabistan yasalarının bazılarının geçerli olmayacağını söylediler. Yani bu yeni turizm şehrinde şeriat hükümleri uygulanmayacak. Şimdi bunun nedeni bu projelere sermaye gelebilmesini sağlamak. Bu gelişmeler ne kadar sermaye için oluyor olsa da tek bir kadın bile bir parça rahatlıyorsa bunun yanında olmak lazım.

Arap dünyasının önde gelen ülkesinin İsrail, İran ve Çin ile ilişkileri de değinmeye değer.

Suudi Arabistan’ın İsrail’le ilişkileri başından beri ılıman sayılır çünkü kendisine en büyük tehdidi İran Şiiliği olarak gördüğü için İsrail’le iş birliği yapmaktan çekinmez. Ancak son yıllarda Rusya ile İran’ın ilişkileri iyi olduğu için İran, Rusya ve Venezuela ile petrol fiyatlarına yön veriyorlar. Suudi Arabistan ise Amerika ile hareket etmek yerine bu ülkeler ile hareket etmenin avantajlarını gördü aslında. Amerika artık hegemonyasını yitirme sürecinde. Bu nedenle Suudi Arabistan’ın İsrail’e dayanarak, Amerika’ya yaslanarak politika sürdürmesi hem zor hem de gereksiz. Bu noktada Çin giriyor devreye. Çin’in büyük “Bir Kuşak Bir Yol” projesi var ve bu yol Suudi Arabistan’dan da geçecek. Şimdi Çin’den daha iyi bir müttefik olabilir mi?

7 Ekim’de başlayan İsrail-Filistin savaşı gibi krizlerin Suudi Arabistan’a etkileri neler olabilir? 

Aslında ben burada bölgesel savaş ihtimalinin çok bulunmadığını başından beri belirtiyorum. Bütün güçler gayet kontrollü bir çatışma sürdürüyorlar uzun süredir. Bu savaş bölgesel bir savaşa dönüşmez ve dönüşmesi de İsrail’in zararına olur. Bu nedenle böyle bir risk pek yok. Ancak elbette halihazırda devam eden çatışmalar bile yapılmak istenen projelere ve reformlara kötü yansıyacaktır. Suudi Arabistan 7 Ekim öncesine kadar Lübnan ile bir kriz içerisindeydi ancak 7 Ekim olduktan sonra oradan çekildi. Artık Lübnan’a saldıramayacağı gibi İsrail’in yanında görünmekten kaçınmak zorunda. Ayrıca Suudi Arabistan’ın yıllardır sürdürdüğü bir savaş var: Yemen Savaşı. Yaklaşık on yıldır süren bu savaş bile Muhammed Bin Salman’ın halihazırda yürüttüğü projelerini hayata geçirmesini zorlaştırıyor. Bu savaş S. Arabistan’ın Afganistan’ı veya Vietnam’ı gibi içinden çıkılmaz bir hal almış durumda.