Kapitalizmin karbonsızlaşma yolu, ekonomik büyüme saikleri doğrultusunda ilerliyor. Hal böyle olunca da COP26 gibi iklim zirvelerinden çok büyük sonuçlar beklemek, hayal kırıklığından başka bir anlama gelmiyor.

COP26 fiyaskosu  ve yeşil kapitalizm

Batuhan Sarıcan (@batusrcn)

Glasgow’da gerçekleşen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP26), karbona dayalı kapitalizmi çok da üzmeyecek olan ormansızlaşmayla mücadele ve metan salımını azaltma gibi taahhütler dışında fiyaskoyla sonuçlandı. Bunun nedeni, fosil yakıtla beslenen ülke-şirketlerin ataleti veya bilinçsizliği değildi.

Zirveye katılan herkesher şeyin farkındaydı. Sadece fosil yakıt ekonomisi ile yeşil ekonomi arasında denge (altyapıyı) kurabilmek adına oyalama taktiği kullanmaya devam ettiler. Ufak kıpırdanmalar olsa da kâr ve birikimlerinden bir nebze olsun taviz vermek istemediler.Taviz verdiler veya vereceklerse de bunu doğa için değil, iklim felaketlerinin kendi ekonomilerine verdiği zarardan ötürü yaptılar veya yapacaklar. Çünkü “ödedikleri bedel” çok ağır.

BM’ye bağlı Dünya Meteoroloji Örgütü’ne (WMO) göre, son 50 yılda iklim değişikliği kaynaklı afet sayısı ve daha aşırı hava koşulları beş kat artış göstermiş durumda.[1]Bununla beraber 33 AB ülkesinin 1980-2017 arasında bununla ilişkili olarak bildirdiği ekonomik kayıp ise 453 milyar Euro.[2] İklim değişikliğinin etkilerini artırmasıyla bu yükün gitgide ağırlaşacak olması da gayet doğal.

Büyük bir sigorta şirketinin araştırması ise mahsul verimi düşüklüğünden doğal kaynak kayıplarına kadar birçok iklim değişikliği kaynaklı faktörün bir araya gelerek 2050’de küreselekonomiye 23 trilyon dolar civarında zarar verebileceğini gösteriyor.[3]738 ekonomiste yöneltilen ankete görede iklim değişikliğiyle mücadelede başarısız olmak, 2050’ye kadar dünyaya yılda 1,7 trilyon dolara mal olabilir.[4] Buna benzer pek çok veri var.

Özellikle 2015’te imzalanan Paris İklim Anlaşması’ndan bu yana kapitalizmin birtakım adımlar atmaya başlamasının nedeni de bu korkunç rakamların (iklim değişikliğinin bugün burada olduğunun) farkına varılmış olması diyebiliriz. Yani iklim değişikliği kaynaklıekonomik kayıpların yaşanıyor ve yaşanacak olması, kapitalizm çatısı altında bir arada bulunan ülkeleri aksiyon almaya itiyor.

Bu minvaldebir yandan yeşil aklama (greenwashing) yaparak “çevreci” gözükmeye çalışırken diğer yanda oyalama taktiğiyle “yeşili nasıl sömürürüz”ün yollarını arıyorlar. Fosil yakıtlardan tamamen çıkma adına güçlü bir vizyon ortaya koymak yerine yetersiz vaat ve ertelemelerle toprak altından okyanusun derinliklerine, en büyük memeliden en küçük mikroorganizmaya kadarekosistemlerin her kademesini zehirleyen yıkıcı faaliyetlerine (yangından mal kaçırır gibi) devamediyor, bu sırada yeni kâr yolları arıyorlar.

Fosil yakıtla özdeşleşen bazı petrol firmalarının yeşil yatırımlara yönlenmesinin ve yeşil söylemlerde bulunmasının nedeni de bu. Ne ki aynı firmaların, bir anda ve hatta kısa vadede küresel ısınmayı 1,5 ila 2 derece arasında tutacak önlemler almaya hiç mi hiç niyeti yok. Uzun vadede birtakım sözler verseler de bunlar, küresel ısınmanın, bilim insanlarının gerekli gördüğü aralıklarda tutulmasına imkân tanımıyor.

Başa dönersek, COP26’dan büyük bir beklenti içinde olduğumuz için hayal kırıklığımız da büyük oldu. Ancak biz kendi kendimizi kandırdık. Farklı konularda günler süren bu toplantılarda ilk önce kömürden çıkışa dair bir umut belirmişti.Hatta enerji üretiminde kullanılan kömürü kesmeye dair taahhüt verecek ülkeler arasında Avrupa’nın en büyük kömür üreticisi Polonya’nın yanı sıra Ukrayna, Vietnam ve Kanada gibi “enerjisi büyük oranlarda kömüre dayalı” ülkeler bile vardı.[5] Buna karşın Çin ve ABD başta olmak üzere kömüre bağımlı büyük ekonomiler, herhangi bir söz vermekten çekinince bu irade de sönümlendi, zirveden kolektif irade ortaya koyan bir sonuç çıkmamış oldu.

Birleşik Krallık niçin karbonsuzlaşıyor?

Bir tek ev sahibi Birleşik Krallık, “Kömürü tarihin tozlu raflarına gömme” hedefiyle, yenilenebilir enerji kaynaklarına doğru iyi bir yolda gittiğine dair sinyalleri verdi ki bunun nedeni de “doğa sevgisi” değildi. Birleşik Krallık, son yıllarda elektrikli araçlardan tutun da güneş enerjisiiçin kullanılan fotovoltaik panellere kadar yaptığı “yeşil yatırımlar” sebebiyle böyle bir yola girdi. Yani “tamamen duygusal” sebeplerle.

Birleşik Krallık’ın ekim sonunda güncellenen bütçe ve harcama raporuna baktığımızda elektrikli araçlara geçişi desteklemek için önümüzdeki üç yıl içinde 620 milyon sterlin, binaları ve evleri daha sıcak ve daha çevre dostu hale getirmek (binaların karbonsuzlaştırılması) için 3,9 milyar sterlin venet sıfır inovasyona 1,5 milyar sterlinlik yatırım yaptığını görüyoruz.[6]

Buradan bakıldığında kapitalist ülkeler için karbonsuzlaşma, yenilenebilir enerji kaynaklı kâr, yani enerjinin her alanında yeni pazarlar oluşması demek. Bu da tıkanma noktasına gelen kapitalist sistem unsurlarının gözlerinin parlamasına neden oluyor.

Mesela elektrikli otomobil pazarına bakalım.Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), 2020’nin sonu itibariylekarayollarında 10 milyon elektrikli otomobil olduğunu ve bu rakamın, 2030’a kadar farklı senaryolarda 145 ila 230 milyon araç arasında değişeceğini öngörüyor.[7]

Bu artış sadece otomobille bitmiyor tabii ki; elektrikli araçlarda kullanılacak pillerden şarj altyapısının kurulmasına kadar geniş kapsamlı yeni bir küreselpazardan bahsediyoruz. Birleşik Krallık’ın 2030 yılına kadar yeni benzinli ve dizel motorlu otomobillerin satışını yasaklayacak olması da tamamen yeni düzene ayak uydurma vizyonundan kaynaklanıyor.

Burada iç içe geçmiş “kazan-kazan” ilişkileri devreye giriyor.Örneğin bir otomobil üreticisi kuzeydoğu İngiltere’deki Sunderland tesisinde elektrikli otomobil üretimini artırma sözü verirken endüstriyel ortağı da oraya yakın bir elektrik pili tesisi kurmaya hazırlanıyor.[8]

Altyapıyı kurana kadar oyala

Burada Birleşik Krallık’ın ve onun açtığı yolda şirketlerin yaptığı yeşil yatırımlardaki karbonsuzlaşma niyetini doğru anlamak; ekolojiden ziyade ekonomik güdülerin öne çıktığını söylemek gerekiyor. Bu yüzden yeşil teknoloji altyapısını tam olarak kuramayan büyük ülkeler, iklim zirvelerinde oyalama taktiğine devam ediyor. Birkaç sene sonraaltyapı kurulunca da bir anda “çevre dostu” olup çıkıyorlar.

Sonuç olarak fosil yakıtlardan vazgeçiş, büyük bir paradigma değişimini beraberinde getirirken birçok iş ve iş kolunu ekarte ederek yepyeni bir ekonomi ve pazarın oluşması; kapitalizm için de yeni bir rekabet ve kâr alanı anlamına geliyor.

Erken kalkan yol alıyor. Bu sebeple de hiçbir ülke, ekonomik fırsat kollama (pastadan pay kapma) yeri haline gelen iklim zirvelerinde alacağı “fosil yakıttan çıkış” kararıyla diğerinin ekmeğine yağ sürmek istemiyor. Altyapıyı kurunca da “en çevreci biziz” bayraklarını en önde sallıyor, gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeleri de çevreyi tahrip etmekle suçluyorlar.

Yoksa sürdürülebilirlikmiş, biyoçeşitliliğin azalmasıymış, ormansızlaşmaymış, habitat kaybı veya temiz enerjiymiş kimsenin umurunda değil. Herkes kendi kekinin; sınırları sağlıklı bir gezegenin tahribatı olan fütursuz ekonomik büyümenin peşinde. O yüzden büyük kapitalist firmaların alenen sponsorluk yaptığı COP26 gibi formalite icabı düzenlenen zirvelerden çıkacak kararlara bel bağlamamak, moralleri bozmadan mücadele etmeye devam etmek gerekiyor.


[1]Climate Change Leads to More Extreme Weather, but Early Warnings Save Lives, https://unfccc.int/news/climate-change-leads-to-more-extreme-weather-but-early-warnings-save-lives

[3]Climate Change Could Cut World Economy by $23 Trillion in 2050, Insurance Giant Warns, https://www.nytimes.com/2021/04/22/climate/climate-change-economy.html

[4]Economists support 'immediate and drastic action' against climate change, https://www.weforum.org/agenda/2021/04/economists-global-action-climate-change-natural-disasters

[8]Electric vehicle batteries: what will they look like in the future?, https://theconversation.com/electric-vehicle-batteries-what-will-they-look-like-in-the-future-164263