Enflasyon azınca paralar suyunu çekti. Helikopterimi de icracılar aldı. İşsizdim. Karnım açtı. Amaçsızca gezinirken kibar bir dayı: “İleride çöplük var oğul,” dedi. “Git oraya, belki sana da ekmek çıkar.”

Kelimeler Çöplüğü’nü bilir misiniz? Belediye çöp araçları her gün buraya kullanılmayan kelimeleri taşır. İki heceyle ömür geçirdikleri için çöplük delisi martılar dahi burada eşelenmez, adet yerini bulsun diye havada bir tur atıp giderler. Hem sessiz, hem de huzursuz bir yerdir burası.

Çöplüğe girdim, ‘Tezahür’, ‘Özdek’, ‘İcazet’, ‘Ekabir’ gibi binlerce sözcük önce ayağıma sonra gözüme çarptı.

Kederlendim, yüreğime bir ağrı saplandı, ben buralara düşecek adam mıydım? Paçamdan çeken Tebelleş sözcüğünü öfkeyle ittim, kafama tırmanan İmgelem sözcüğünü elimle aşağıya yuvarladım. Madem ki buradaydım, akşama kadar birkaç güzel kelime kurtarabilirdim. Çöplüklerde bilirsiniz, bazen çok değerli şeyler araya karışır. Biz çöpçülerin görevi de o değerleri bulup ortaya çıkarmaktır.

***

Bacı kelimesini bir köşede ağlarken buldum. Bacı dile geldi, “Ben aslında mağara devrini yaşayan bir toplumda, kadınların özgürlüğünün ve mücadeleye katılmasının yolunu açan bir kavramdım, beni niye çöpe attılar?” dedi. İçimden “Ne kavramı be, dört harfli bir sözcüksün işte” dedim ama belki de bir hikmeti vardır diye ona belli etmedim. Yerde bana heybelik yapacak bir çuval bulunca, Bacı’yı alıp içine attım.

Bacı’nın olduğu yer tuhaf Arapça sözcüklerle doluydu. Bu kısımda doksanlardaki sol dergilerin çöplerinin yığıldığını hemen anladım. Anlaşılmaz sözcükler, abartılı sıfatlar, gediğine kondurulmuş laflar, sinsice bekletilmiş yüklemler ve çok gizli özneler her yeri kaplamıştı.

Bir baktım Emek sözcüğü de bir başka köşede ağlıyor. Meğer bunun ikiz kardeşi Özgürlük de buralardaymış. Emek yıllar önce çöpe atılmış. Kardeşleri birbirinden ayırırken fitne sokmayı da ihmal etmemişler. Demişler ki: “Özgürlük Emek’ten önemlidir, biz Özgürlük’ü sevdiğimiz için Emek’le işimiz olmaz.” Emek çöplüğe atılır atılmaz sıra Özgürlük’e gelmiş elbette. “Senin kardeşini çöpe attık gıkını çıkarmadın, yalanlarımıza inandın, şimdi çöpe atılma sırası sende” demişler ve Özgürlük’ü de çöpe fırlatmışlar. Sağa sola bakınınca mahcup mahcup oturan Özgürlük’ü buldum. Sol elimde tuttuğum Emek’i görünce Özgürlük’ün mavi yanakları kızardı, kardeşlik işte, hemen sarıldılar birbirlerine. Bu iki sözcüğü de heybeme koydum.

***

Adalet ve Barış sözcükleri yan yana kanlar içinde yatıyorlardı. Bunlar da aslen sevgiliymiş. Önce Adalet’i vurmuşlar, öldü sanıp çöpe atmışlar. Adalet yok olunca Barış zaten kendiliğinden gitmiş. Giderken Barış’ı da sırtından vurmuşlar. Neyse ki ikisi de yaşıyor, birbirlerine sarılmış nefes almaya çalışıyorlardı. Yaralarına pansuman yaptım, ikisini de öptüm ve onları heybeme koydum.

Nezaket, Erdem ve Bilgi sözcükleri de çöplüğün eskilerindenmiş. Onca çöpün pisliğin içinde yıpranmış ama temiz kalmış giysileriyle oturmuşlar bana bakıyorlardı. “Beni Hödük ve Maço attı buraya,” dedi Nezaket; “Ben Cehalet’in kurbanıyım” dedi Erdem; “Yargı varken kim takar beni?” dedi Bilgi.

İnsanlar sözün bittiğini düşünürken, çöplük çok kıymetli sözcüklerle doluydu. Niye atılmışlardı ki bu güzelim kelimeler?

***

Heybem gitgide dolmaya başlamıştı. Bunca sözcükle ne yapacaktım? Kendi karnımı doyuramazken onlara nasıl bakardım? Çöplükte harcadığım bu mesainin bana ne faydası olacaktı? Beni buraya sürükleyen Kibardayı’nın bir bildiği mi vardı? Ben ki sözcük ve kelimeyi aynı metinde kullanacak kadar sevdalı bir kelimeseverdim, kıyamazdım ki hiçbirine, atsam atılmaz, satsam satılmaz... Böyle şeyler düşünürken onu gördüm.

Yerde uzanmış yatıyordu Devrim... “Seni kim attı buraya?” diye sordum. “Siz attınız ulan!” dedi. “Benim bir saçmalık olduğuma inanmanız istendi, siz de inandınız! Burada yılarım geçti! Siz beni çocuk oyuncağı mı sandınız?!” Bocaladım. “Hayır” dedim. “Ben sana hep inandım. Kabul ediyorum, senin için uzun zamandır bir şey yapmadım. Kurtarayım derken ha bire büyüttüğüm bir popom var benim, hepsi onun yüzünden... Ama... Ama sana inanan o kadar çok kişi var ki. Hadi ver elini, çıkalım buradan.”

Devrim ters ters baktı ama heybemdeki, Adalet, Özgürlük, Emek sözcüklerini görünce içi gitti. “Tamam be!” dedi. “Ama Tekrar’ı da bulacaksın! Buralarda bir yerdeydi! Tekrar çok mühim! Tekrar yoksa ben de yokum!”

Daha ağzımı açmadan Tekrar bir yerlerden fırladı ve kendi kendine heybeme dalıverdi.

***

Akşam oldu. Sabır, Sebat ve İnanç sözcüklerini alacakaranlıkta zar zor seçip buldum. Umut’u bir türlü göremiyordum. Nereye kaybolmuştu acaba? Oysa onun da çöpe atılmış olduğuna emindim. “Yine gelir bulurum onu, hem daha ne cevherler vardır burada,” dedim.

Uzakta ellerinde fenerle bir kız, bir oğlan iki çöpçü genç belirdi. Gençler yaklaşıp beni tepeden tırnağa süzdüler. Oğlan sessizce durdu, kız heybeme bakıp gülümsedi: “Bir günde amma çok kelime bulmuşsun be abi” dedi.

“BirGün’de yapabileceğim en iyi şey bu,” diye karşılık verdim. Gülüştük. Oğlan da güldü. Heybeler sırtımızda, yola devam ettik.