Çin’e fuar gezmek için gelen iki ticaret erbabı bir yandan katalogları karıştırırken diğer taraftan fiyatlar hakkında konuşuyorlar. İçlerinden biri Çin’deki ucuza üretimi “Komünist sistem abi, üç kuruşa işçi çalıştırıyor adamlar. Bizim gibi değil ki” diye açıkladı. Kendi cehaletinden beslenen bu Türk mütefekkirinin söyledikleri tabii ki ipe sapa gelir şeyler değil. Burada işçilerin boğaz tokluğuna köle gibi çalıştırıldığına inananlar son yıllarda Çin’deki işçi ücretleri ile Türkiye’deki asgari ücreti alım gücü açısından karşılaştırsınlar.

Çin mallarının ucuz olmasının en önemli nedeni, devlet destekli bir “ucuza üretme” politikasının olması. Bu politikanın önemli ayaklarından biri de hammadde kaynaklarını çeşitlendirmeye ve maliyetleri azaltmaya yönelik teşvikler.

Birkaç yıl önce Çinli bir tanıdık “Türkiye’de hurda-atık beyaz/kahverengi eşya bulabilir miyiz?” diye sordu. Ticaretle işim olmadığı için “Bulabilirsin, bir araştır” deyip geçiştirdim. Bu atıkları Çin’de geri dönüştürmek için arıyor. Geri dönüşüm işi buradaki büyük ve kârlı işlerden biri. Bu nedenle de bütün dünyanın çöpü Çin’e akıyor. Sinekten yağ çıkarmakta uzmanlaşmış Çinli aklı maliyeti düşürmek için hurdaları ve atıkları geri dönüştürerek hammadde haline getiriyor. Satın aldığımız oyuncaklar, klimalar, telefonlar, müzik aletleri, polyester ağırlıklı giysiler vs kim bilir kaçıncı kez geri dönüştürülmüş malzemelerden üretiliyor.

Limanlara ve sanayi bölgelerine yakın köylerde binlerce atölye atık ve hurda plastik, metal vs işleme işi yapıyor. Atıklar ayrıldıktan ve temizlendikten sonra, uygun olanlar geri dönüşüme gönderiliyor. Böylece, elde edilen hammadde yeni ürünlerin üretiminde kullanılıyor. Gelen atıklar/hurdalar genellikle geldikleri “gelişmiş” ülkelere ucuz mamul ürün olarak geri dönüyor.

“Ucuza üretim” politikasının gereği olarak, geri dönüşüm devletten destek görüyor. Destek için karşılanması gereken koşullar kâğıt üzerinde o kadar güzel yazılmış ki, bu düzenlemeye göre Çin’e zehirli-zararlı bir gram bile atık/hurda giremez; ancak tertemiz ve geri dönüşüme uygun maddeler girebilir. Lakin fiiliyatta durum hiç de öyle değil. Yasalara göre, plastik kapların ve zararlı madde içeren diğer atıkların Çin’e gelmeden önce temizlenmiş olması gerekiyor. Fakat çoğunlukla hiçbir temizlik yapılmadan geliyorlar. Çünkü temizlik ve ortaya çıkan zehirli-zararlı maddelerin arıtılması için Batılı ülkelerin yapması gereken harcamanın maliyeti satış fiyatını yükseltici bir faktör. Hal böyle olunca, atıkları hiçbir temizliğe tabi tutulmadan, içindeki zehirle birlikte kabul etmek neredeyse bedavaya almanın anahtarı olmuş. Batı ülkeleri böyle atıkları bir kuruş harcamadan ülkesinden def etmenin huzurunu, Çinli alıcılar da neredeyse bedavaya aldıkları atık malzemelerden Çin’i zehirleyerek para kazanmanın mutluluğunu yaşıyorlar.

Yani mevzu “Oh ne âlâ! Al atıkları ve hurdaları bedavaya, geri dönüştür, çok düşük maliyetle hammadde elde et ve ucuza üret” denecek kadar basit değil. Bu çöpler Çin’e ağır bir bedel ödetiyor. Hem insan sağlığına hem de çevreye büyük zarar veriyor. Atıkların temizlenmesi için çok miktarda su ve temizleyici madde kullanılıyor. Temizlik işlemi sonrası ortaya çıkan kirleticiler nehirlere ve göllere karışıp su kaynaklarını kullanılmaz hale getiriyor. Bu köylerdeki sular artık içme suyu olarak veya tarım ürünlerini sulamak için kullanılamıyor. Benim gördüğüm büyük bir su birikintisinin rengi koyu yeşil-siyah arası bir renge dönüşmüştü ve yaydığı koku dayanılır gibi değildi. İnsanlar işte bu zehirli göletlerin yakınlarında yaşıyorlar. Zehirli-zararlı atıklarla temas ve çevreye verdiği zararın etkisiyle, bu bölgelerdeki kanser vakalarının ülke ortalamasının on kat üzerinde olduğu söyleniyor.

Gördüğüm şu: “Ucuza üretim” aslında insan hayatının ne kadar ucuz, değersiz ve kapitalist yoldan kalkınmaya feda edilebilir olduğuyla ilişkili.