Bu da oldu. Nükleer santralımız yokken nükleer çöplük yaratmayı başardık. Radikal’den Serkan Ocak’ın haberiyle öğrendik ki, ‘Herkes için sağlık’ temasıyla gazlanan Expo 2020 adayı İzmir’in Gaziemir ilçesini radyasyon basmış, herkes için zehir olmuş. Kurşun üreten bir fabrikanın yıllarca zehirli atıklarını gömdüğü toprak için için yanıp kusma noktasına gelmiş ama haberleri olmasına rağmen bakanlıktan valiliğe, belediyeden kaymakamlığa, 5 yıl boyunca kimse kılını kıpırdatmamış. Şimdi fabrika içinde görünen atıkların toplam miktarının 100 bin tonun üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Gömülü atık miktarını ise varın siz düşünün.

Aslan Avcı Döküm Sanayi ve Tic. A.Ş, onlarca yıl şehrin ortasında kurşun üretimi yaptıktan ve 70 dönümden fazla olan arazisi yetmezmiş gibi hazine arazisine de gömdüğü atıklarla zehir saçtıktan sonra, 2 yıldır terk edilmiş halde duruyor. Fabrikada, radyasyonlu atık gömülü olduğuna dair ilk tespit Nisan 2007’de Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından yapılmış. Ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İzmir Valiliği, Gaziemir Kaymakamlığı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi gibi, sorunu çözmekle yükümlü bütün kurumların haberdar olduğu bu tehlikeli durum karşısında, klasik Türkiye refleksi olan 5 yıllık ‘seyir’ başlamış.

Bakanlık, atıklar radyoaktif olduğu için sorumluluk TAEK’te diyor. Onlar işin sadece para cezası kesme kısmıyla ilgilenmişler. TAEK ise fabrikayı kapatma yetkisinin Çevre İl Müdürlüğü’nde olduğunu söylüyor ve derken zehir elden ele çoğalıyor! Bugün, toprağın altı da üstü de radyasyonla dolu. Çocuklar üzerinde oyun oynuyor, halk topraktan çok ağır bir kokunun yükseldiğini söylüyor. Geçen bunca zaman içinde, fabrikanın kapatılıp zehirli atıkların da bertaraf edilmemesi, çevre ve halk sağlığına etkileri açısından başlı başına bir felaketken, radyasyon tespit edilen malzemelerin artık bir atık sınıfında olmayıp ‘radyoaktif kaynak’ sayılması ve Türkiye’de bulunmaması da önemli bir zafiyeti ortaya çıkarıyor.

***

TAEK’in raporlarına göre, fabrikadaki radyoaktif kaynak Europium 152 adlı bir madde ve bilim insanlarının açıkladığına göre yanmış nükleer reaktör çubuklarında bulunuyor. Fabrikada eritildiğine dair kuvvetli şüphenin olduğu bu nükleer çubukların Türkiye’ye neden ve nasıl girdiği ise tam bir muamma. 5 yıldır varlığından haberdar olunan bu maddenin izinin sürülmemiş olması da felaket üstüne skandal.

Tahmin etmenin hiç zor olmadığı bir şekilde, Europhium insan sağlığına zararlı bir madde. Genetik yapının bozulmasına neden olabiliyor. Organ hasarları, sakat doğumlar ve kanser olası zararları… Topraktaki radyasyonun yer altı sularına karışıp karışmadığına dair henüz bir bilgiye ulaşılmamış olması, karıştıysa da neden olacağı sağlık sorunları olayın etki alanını ve vahametini daha da arttırıyor. Uyarılar ve yazışmalarla harcanan 5 yıl boyunca çevre sakinlerinin çok ciddi bir tehlikeyle baş başa bırakıldığı ortada.

AKP hükümetinin nükleer santral sevdası malumunuz. Karşı çıkanları, ‘vatan haini’ ilan etmeye varan bir taraftarlık onlarınki. Tehlikeli bir maddenin ülkeye girişine engel olamayan TAEK, sonrasında varlığından haberdar olduğu 5 yıl boyunca halkı uyarıp gereken önlemleri almamış, işin çözümüne yönelik kayda değer bir hareket gerçekleştirmemiş bakanlık, belediye ve valilik, yine el ele şaşırtmayan bir performans sergiledi.

Sahip olan ülkelerin bir bir kapatmaya başladığı nükleer santralları, TOKİ evi gibi sağa sola dikme hevesindeki iktidarın elinin altındaki bu sorumluluk almayan sorumlularla işimiz zor. Henüz çubuğuna sahip çıkamayanlar, olası bir nükleer santralın güvenliğini nasıl sağlayacak? Yapmayın! Bu ülkede hayatta kalmanın şansa bağlı olduğunu biliyoruz hepimiz. Sokakta yürürken belediye çukuruna düşüp ölmek sıra dışı gelmiyor bize. Beş santim yağmurda boğulmak mümkün. Can güvenliği diye bir şey olmadığını öle öle öğrendik. Ecelden önce devletle karşılaşmaya alıştık. Demem o ki, vazgeçin bu nükleer sevdasından. Gördüğünüz gibi, çöplüğü bize yeter de artar.