Çorlu katliamı davası geçen hafta başlayamadan bitti, daha doğrusu Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi, dosyanın sorumluluğunu üzerinden atmak için olabilecek en absürt yolu deneyip duruşma öncesi yakınlarını kaybedenlere düzenlenen saldırılarla ilgili “heyetin kanunsuz emirle verdiği talimatla yapıldığı” iddiası üzerine dosyadan çekilme kararı aldı. Üst mahkeme kararı reddedip dosyayı geri gönderdi ancak yargılamanın bu mahkemeyle nasıl […]

Çorlu katliamı davası geçen hafta başlayamadan bitti, daha doğrusu Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi, dosyanın sorumluluğunu üzerinden atmak için olabilecek en absürt yolu deneyip duruşma öncesi yakınlarını kaybedenlere düzenlenen saldırılarla ilgili “heyetin kanunsuz emirle verdiği talimatla yapıldığı” iddiası üzerine dosyadan çekilme kararı aldı. Üst mahkeme kararı reddedip dosyayı geri gönderdi ancak yargılamanın bu mahkemeyle nasıl devam edeceğine dair öngörüye sahip olduk.

Çarşamba günkü duruşmada, her kalabalık davada rastladığımız üzere mağdur aileler ve avukatları hakarete maruz kaldı, darp edildiler. Kaldı ki tüm bu “tantana” olayda esas sorumluluğu bulunanların değil, sadece dört TCD çalışanının ve sadece “taksirli suçtan” yargılanabilmesi içindi.

Ve tam da bu “tantana” sebebiyle gerçek sorumluların yargılanması talebi geriye düştü, kamuoyu sıtmaya razı edildi ve artık yargılamanın “normal düzeyde” yapılması talep edilir oldu.

Çorlu’da 8 Temmuz 2018’de meydana gelen, 25 kişinin hayatını kaybettiği, 340 kişinin yaralandığı katliamla ilgili hakkında suç duyurusu yapılan siyasetçiler, bürokratlar ve TCDD’nin üst yönetimi hakkında savcılık, 19 Şubat’ta takipsizlik kararı vermişti.

Takipsizlik kararının en dikkat çekici yönü, ailelerin haklarında suç duyurusu yaptığı siyasilerden isimleriyle değil “siyasetçiler” olarak bahsedilmesi.

Savcı, sanki gizli bir kulübün üyesiymiş gibi “siyasetçiler, bürokratlar ve TCDD üst yönetimi” olarak bahsettiği kişilerin, katliamla aralarında bir illiyet bağı bulunmadığını öne sürüyor, dönemin Ulaştırma Bakanı Ahmet Araslan’ın ya da TCDD Genel Müdürü İsa Apaydın’ın adını ağzına almıyor, kayıtlara bile geçirmiyor.

Takipsizlik gerekçesinde de “Herhangi bir alakalarını bulamadık” diyerek, konuya dair bir araştırma yapılmadığı açık ediliyor.

Savcı Galip Yılmaz Özkurşun, ceza hukukunda, “eylemin meydana gelmesinde doğrudan kusuru bulunmayan kişilerin eylem ile kusurlu davranışları arasında illiyet bağı kurulamayacağını” söyleyerek ailelere tazminat davası yolunu gösteriyor. Olası bir tazminat davasının, ceza davasındaki bu “kovuşturmaya yer yok” kararıyla başlamadan biteceğini bile bile üstelik.

Üst düzey yetkililerin neden sorumlu tutulamayacağına dair araştırma yapılmadığı da karardan anlaşılıyor: Çünkü sorumlu olabileceklerine dair bir inceleme yapılmamış, kararda sadece TCDD çalışanlarının ifadeleri ile bilirkişi raporu tekrarlanmış.

Yani savcı, bilirkişi raporunda ne varsa onu kopyala-yapıştır yapıp geçmiş. Sanki bilirkişi raporuna uymak zorundaymış ve kendi araştırmasını kendisi yürütemezmiş gibi.

Memleketin hiçbir döneminde bir katliamla ilgili emri veren devlet erkanının veya ihmalde bulunan yetkililerin yargılanmadığı düşünüldüğünde sürpriz olmayan bir karar.

Bu takipsizlik kararı, yargılamanın seyrini ve çıkacak sonucu aylar öncesinden anlatıyordu: “Pardon bir kaza olmuş işte, büyütmeyin.”