G-7 Zirvesi’ne sunulan raporda, Washington Uzlaşması’nın ölümü, Cornwall Uzlaşması’nın benimsenmesi resmen ilan edildi. Cornwall Uzlaşması, ılımlı önerilerle yetinen, sistem içi dengeleri zorlamayan bir belge.

Cornwall uzlaşısı

Bildiğiniz gibi geçtiğimiz hafta Şili’de solcu aday Gabriel Boriç tarihi bir zafer kazandı. Hepimize mutluluk veren bu başarı, bir yanıyla Şili’de Pinochet faşizmiyle vücut bulan askeri diktatörlüklerin reddi; bir yanıyla da otoriter rejimlerde daha pürüzsüz uygulanan, ilk laboratuvarını Şili’de Chicago Çocukları’nın kurduğu neoliberal politikalara kırmızı ışık yakılması anlamında sembolik önem taşıyordu. Özelleştirme, kuralsızlaştırma, liberalleşme, daha sonra finansallaşma ile somutlanan neoliberalizm, 80’lerle birlikte İngiltere’de Thatcher, ABD’de Reagan, Almanya’da Kohl, bizde de Özal ile bir bir hayata geçti.


Sermayenin önündeki tüm engelleri ortadan kaldıran, emeğin bütün direniş olanaklarını tıkamaya çalışan neoliberal kapitalizm, küreselleşme rüzgârıyla bu tasarımı tüm dünyaya yaydı. Başta Çin, anti-kapitalist/prekapitalist coğrafyaları da fethetti. Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi kamu hizmetleri, giderek sanat, kültür gibi faaliyetler piyasa güdümüne sokuldu. IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası finansal kurumlar tarafından da dayatılan bu ekonomi politikası reçetesi, 1989’da John Williamson tarafından Washington Uzlaşısı olarak adlandırıldı ve bu kavramlaştırma genel kabul görerek bugüne kadar geldi.

10 EMİR

Washington Uzlaşması “10 Emir” gibi, on tavsiyeye dayanır:
•Mali disiplin
•Kamu harcamalarının kısılması
•Vergi reformu
•Finansal liberalleşme
•Rekabetçi tek bir döviz kurunun benimsenmesi
•Ticaretin liberalleşmesi
•Doğrudan yabancı yatırımların önündeki engellerin kaldırılması
•Kamu işletmelerinin özelleştirilmesi
•Piyasaya giriş ve rekabetin kuralsızlaştırılması
•Mülkiyet haklarının güvence altına alınması

Değerli meslektaşım Aziz Konukman, Washington Uzlaşması’nı “birinci kuşak reformlar” olarak nitelendiriyor. 1990’ların sonundan itibaren devletin “yasama, yürütme, yargı” gibi temel fonksiyonlarının da neoliberalleştirilmesi yoluyla devlet içi çatışmaların önlenmesinin amaçlandığı evreyi ise “Post- Washington Uzlaşması”, ya da “ikinci kuşak reformlar” olarak kavramsallaştırıyor. Üçüncü evrede ise, sermayenin emek karşısında bu kazanımlarına hukuki güvence sağlayacak anayasa değişiklikleri yapılarak, neoliberal otoriter devletin oluşumu tamamlanmak isteniyor.

NEOLİBERALİZME YÜKSELEN TEPKİLER

Tabii ki neredeyse tüm toplumlara tepeden aşağı dayatılan bu “deli gömleği” karşısında muhalefet hareketleri de yükselecekti. 90’lı yıllarda IMF-DB programlarına, kapitalist küreselleşmeye karşı kitlesel gösteriler yaygınlaştı. “Başka bir dünyanın” mümkün olduğuna inanan kitleler 1999’da ABD’nin Seattle kentinde toplanan DTÖ zirvesini engelledi. IMF-DB toplantıları sırasında Washington, Prag, Cenova’daki protestolar; finansal piyasa diktatörlüğüne karşı tavır alan Üçüncü Dünya’nın borçlarının iptalini talep eden inisiyatifler; ilki 2001’de Brezilya’nın Porto Allegre kentinde düzenlenen Dünya Sosyal Forumu, ardından Avrupa Sosyal Forumları başka bir dünya arayışının dile getirildiği itiraz zeminleri olmuştu.

Zamanla neoliberal politikalara solcuların, sendikaların, toplumsal hareketlerin tepkileriyle sınırlı kalmayan, “sessiz çoğunluğun” politik süreçlere müdahalesiyle sonuçlanan gelişmelere tanık olduk. Brexit, Trump’ın yükselişi, başta Fransa Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde geçmişte sola oy veren seçmenlerin bile faşist hareketlere rağbet etmesi gibi… Kapitalist küreselleşmenin ayıkladığı, işsiz bıraktığı, kitlelerin gazabı neoliberalizmi sadece ideolojik değil, politik bir tehdit altında da bıraktı. Bu da egemen kesimleri, uluslararası mali kuruluşları, küreselleşme ideologlarını bir yandan savunmaya geçmeye zorladı, bir yandan da uygulanan ekonomi politikalarında revizyon yapma gereğini dayattı.

G-7 UZLAŞMASI

İşte yaşanan bu süreçlerin sonunda, İngiltere’nin Cornwall kentinde toplanan 2021 G-7 Zirvesi’ne sunulan G-7 Paneli Ekonomik Dayanıklılık Raporu’nda, Washington Uzlaşması’nın ölümü, Cornwall Uzlaşması’nın benimsenmesi adeta resmen ilan edildi. Raporu hazırlayan paneldeki uzmanlar her G-7 ülkesini temsil eden bir kişi olmak üzere kendi hükümetleri tarafından görevlendirildi.

İtalya temsilcisi, ekonomide kamunun rolünün canlandırılmasına ilişkin görüşleriyle tanınan Profesör Mariana Mazzucato, Raporu şöyle değerlendiriyor.
2008’de ve 2020’de koronavirüs kriziyle iki kez küresel ekonomik çöküşün eşiğinden döndükten sonra, dünya şimdiye kadar görülmemiş, risk, belirsizlik, kargaşa ve iklim kriziyle yüz yüze. Dünya liderleri basit bir tercihle karşı karşıya; ya başarısızlığı ortada olan ekonomik sistemi devam ettirmek veya Washington Uzlaşması’nı çöpe atarak yeni bir uluslararası sosyal sözleşmeyi benimsemek.

Mazzucato’ya göre, serbest piyasa gündemi yerine konulması söz konusu olan Cornwall Uzlaşması, devletin ekonomik rolüne hayatiyet kazandırılmasını, sosyal amaçlara öncelik verilmesini, uluslararası dayanışmanın inşasını, kamusal çıkar çerçevesinde küresel yönetişim sisteminde reform yapılmasını öneriyor.

7 Stratejik POLİTİKA ÖNERİSİ

Cornwall Raporu önerilerini 7 stratejik politika alanında topluyor. Bu öneriler kısaca şöyle:

1.Küresel Sağlık: G-7 aşı adaleti sağlamalı, pandemilere karşı müdahale planları hazırlamalı, küresel sağlık sorununu G-7 toplantılarının daimi gündem maddesi yapmalı.

2.İklim Değişikliği ve Çevre: G-7 yeşil teknolojileri finanse etmeli, karbon fiyatlama ve ticaret mekanizmalarının öncülüğünü yapmalı.

3.Dijital Yönetişim: G-7 siber saldırılara karşı harekete geçmeli, dijital yönetişim için teknik standartları ve düzenlemeleri güçlendirmeli, dijital ekosistemde zararlı tekel yapılarına karşı tavır almalı, kripto teknolojileri ve varlıkları düzenleyecek ortak bir çerçeve geliştirmeli.

4.Küresel Ticaret Sistemi: Dünya Ticaret Örgütü kuralları, süreçleri ve yetkileri güçlendirilmeli. Eczacılık ürünleri ticaretinin kamusal çıkar için düzenlenmesini sağlamalı.

5.Yatırım Odaklı İyileşme: Pandemi sonrası ekonomik iyileşme ve yeşil dönüşüm için yatırımlara hız verilmeli. Büyük şirketler ve dijital şirketlere küresel asgari vergi uygulanmalı.

6.Emek Standartları ve Katılımı: Sosyo-ekonomik ilerleme hedefi büyümenin önüne geçmeli, emek ve sağlık standartları kadınları ve azınlık grupları gözeterek uygulanmalı, işçilerin toplumsal süreçlere katılma hakkı savunulmalı.

7.Tedarik Zincirleri ve Kritik Piyasa Kırılganlıkları: G-7 kriz anlarında zorunlu malların tedarikini politik anlamda koordine etmeli, kritik sektörlerde de çevresel, sosyal ve yönetişim standartlarının iyileştirilmesinde önderlik yapmalı.

Elbette Cornwall Uzlaşması, G-7 egemenliğini sorgulamayan, ılımlı önerilerle yetinen, sistem içi dengeleri zorlamayan bir belge. Ama Washington Uzlaşması’nın bitişini ilan etmesi, dizginsiz piyasacılığın çözüm olmadığının altını çizmesi, küresel eşitsizliklerin devam edemeyeceğini kabul etmesi açısından yabana atılamayacak bir önem taşıyor. Çünkü böylelikle kapitalist sistemi sorgulayan, emekten yana, daha radikal yönelimi olan fikirlerin önünü açıyor, anti-kapitalist, eşitlikçi, kamucu fikirlere meşruiyet kazandırıyor.