Covid-19 aşıları DNA’nızı değiştiremez, neden mi?

BirGün/ÇEVİRİ

Dünyada milyonlarca insan Covid-19’a karşı aşılanırken bazılarında ise hala aşıya karşı isteksizlik söz konusu. Bunun, görece makul olanlardan, düpedüz saçmalık olanlara (5G ve mikroçipi düşünün) kadar bir dizi sebebi bulunuyor.

Şimdilerde Twitter, Facebook ve YouTube gibi sosyal ağları sözde “bilimsel” içerikleriyle istila eden efsanelerden en popüleri: "mRNA aşılarının DNA’nızı değiştireceği." Süper güçleri için şans olabileceğini umanları hayal kırıklığına uğratacak iyi bir haberle başlayalım: "mRNA DNA’nızı değiştiremez." Peki ya DNA değiştiren aşılar olduğu inancı nereden kaynaklanıyor?

Ulusal Genetik Danışmanlar Derneği Başkanı Sara Riordon, "Sanırım insanlar, genetik materyal vücuda enjekte edildiğinden, bunun kendi genetik materyalleriyle bir şekilde karışıp onu değiştireceği konusunda kaygı duyuyorlar" diye belirtiyor. Ancak anne babamızdan miras aldığımız tüm bilgileri taşıyan DNA ile Moderna ve Pfizer/BioNTech aşılarının yapıldığı mRNA arasında önemli farklar bulunuyor.

DNA; çift sarmal, çok çok uzun sarıp sarmalanmış şekilde hücrenin nükleus adı verilen bir parçasının içinde bulunmakta. mRNA ise; rutin olarak nükleus’ta üretilen, ancak sonra taşıdığı yönergelerin ‘okunup’ hücrenin ihtiyacı olan çeşitli proteinlere dönüştürülebilmesi için hücrenin ana parçasına salınan DNA’nın küçük bir kısmının tek sarmal kopyası.

Riordan, “mRNA vücut tarafından doğal olarak üretilir, vücudun hücrelerinin protein yapması için yönergeler kodlar. Herhangi bir mRNA aşısı da aynı amacı taşımaktadır, ‘vücuda belli bir patojene karşı bağışıklık cevabı geliştirmesini öğretmek’, böylece patojen vücuda girerse, bağışıklık sisteminiz ona saldırabilir” diye ekliyor.

Covid-19’a karşı geliştirilen mRNA aşıları durumunda ise, bunların ‘nükleus’ta üretilmediğini belirtelim. Bunlar daha ziyade, tek başına virüsün olumsuz etkilerinin hiçbiri olmayan SARS-CoV-2 koronavirüsünün küçük bir kısmı olan viral “Spike” veya “S” proteinin bir kısmının nasıl yapılacağını kas hücrelerine anlatmak üzere koldan enjekte ediliyor.

Riordan, “mRNA aşılarıyla ilgili güven verici olan nokta şu; mRNA, kendi DNA ve yönergelerinizin tümünü içeren hücre parçası olan ‘nükleus’a hiç girmiyor bile” diye ekliyor.

covid-19-asilari-dna-nizi-degistiremez-neden-mi-887858-1.

PEKİ, MRNA NASIL ÇALIŞIYOR?

mRNA tabanlı aşılar biraz mutfakta durup akşama ne yemek yapacağını düşünmek gibidir. Bilirsiniz, elde yemek yapmak için gereken tüm malzemeleriniz var ancak tam olarak nasıl yapacağınızı bilmiyorsunuz. Bu durumda internetten bir tarif indirir, mutfakta zaten var olan gereç ve malzemeleri kullanarak her şeyi bir araya getirir ve akşam yemeğini yersiniz.

Aşılar basitçe tariftir, kolunuza enjekte edilerek belli bilgiyi hücrelere gönderir ve onların bu bilgiyi okumasını sağlarlar. Hücreleriniz ellerinde zaten olan malzeme ve gereçlerle Spike proteinin küçük bir parçasını uzman bir şekilde bir araya getirir. Bundan sonra, bağışıklık sistemi herhangi bir karşılaşma durumunda koronavirüse karşı savunma geliştirmeyi öğrenerek, Spike protein parçasının peşinden gider. Ancak normal olarak hücrelerimizin içinde dolaşan Spike proteini kodlayan mRNA yoktur, öyleyse kolunuza enjekte edilip hücreleriniz bağışıklık sistemini harekete geçiren Spike protein parçasını yaptıktan sonra mRNA’nın kendisine ne olur?

Riordan, “Aşıdan gelen mRNA yönergeler okunduktan sonra hücre tarafından yok edilir” diye cevaplıyor.

Bu durum yeni mRNA aşılarından süper güçler elde etme muradında olan insanlara hayal kırıklığı yaratsa da, bundan en fazla umulabilecek şey muhtemelen sadece biraz kol ağrısı pahasına SARS-CoV2’ye karşı bağışıklık elde etmektir.

Öyleyse bu aşının DNA’nızı değiştirebileceğine dair bu inanç nerden çıkıyor? mRNA ve DNA arasındaki farkların yanlış anlaşılmasının yanı sıra, bazı genetik hastalıkların tedavisinde kullanılan yöntemler ve hatta DNA’mız üzerinde yıkıcı etkisi olan bazı virüsler de dahil DNA’mızı değiştirebilecek biyolojik varlıklar bulunmaktadır.

BAZI VİRÜSLER DNA’YI DEĞİŞTİREBİLİR VE BUNUN AŞIRI OLUMSUZ SONUÇLARI OLABİLİR

İlk olarak DNA’yı değiştiren virüsler arasında koronavirüsler olmadığını, ancak HIV ve HPV gibi bir takım virüslerin DNA’yı değiştirebileceğini belirtelim. Bu tür virüslerin çalışma biçimi, bir hücrenin DNA’sına rasgele yapışarak kendilerini daha fazla kopyalayabilmek adına hücrenin kopyalama mekanizmasını ele geçirmek şeklindedir. Genellikle kendilerini genomun neresine koydukları konusunda ayrım yapmadıklarından, şayet hücre için önemli bir kod parçasının ortasına yerleşirlerse, hücrenin kanserleşmesine neden olabilirler. HPV; servikal, boyun, baş bölgelerinde pek çok farklı kanser türüne sebep olabilir. Bu nedenle insanlar HPV’ye karşı genellikle aşılanmaktadır. Başka bir örnek ise kendi genomunu insanın akyuvar hücrelerine entegre eden ve hücreyi virüsün pek çok kopyasını yapmaya zorlayarak nihayet diğer hücreleri de hızla enfekte etmeye başlayan HIV’dir.

BAZI TEDAVİLER, POZİTİF ETKİ SAĞLAMASI AMACIYLA DNA’YI BİLİNÇLİ OLARAK DEĞİŞTİRİR

Bilim insanları genellikle DNA’da kalıtsal bozuklukları düzeltmek amacıyla gen terapileri kullanarak genetik hastalıkların üstesinden gelmeye çalışmaktadır. Yaşamı tehdit eden veya engelleyen koşullara yönelik yeni tedaviler, şimdilerde müthiş bir hızla onaylanıyor. FDA (ABD İlaç ve Gıda İdaresi) 2017’de, körlüğe neden olan genetik bozukluğu düzeltecek virüs tabanlı bir ilacı onayladı. İşitme kaybı ve pek çok başka genetik hastalık için de tedaviler geliştiriliyor.

Ancak virüsleri kullanan gen terapileri, tarihsel olarak hep zorluklarla karşılaşmıştır. Şayet viral tabanlı tedavi kendisini o hücrenin işlevi açısından özellikle önemli olan bir DNA parçasına yerleştirirse, HPV gibi virüslerin yaptığına benzer şekilde kansere sebep olabilir. 1990’larda viral gen terapisi, çocukların hiç fonksiyonel bağışıklık cevabının olmadığı ve hafif enfeksiyonların bile ölümcül olabildiği yıkıcı bir hastalık olan ağır kombine immün yetmezlik hastalığı (SCID) olan çocukları tedavi etmede kullanıldı. Bilim insanları bu çocuklardan kan hücrelerini çıkarıp, bozuk geni düzeltmek için virüsle DNA’ları genetik olarak değiştirerek onları tekrar bu çocuklara nakletti.

SCID tedavisinde bu yaklaşım işe yaradı. Ancak muhtemelen virüs kendisini, hücre büyümesi ve ölümünün kontrolü açısından önemli olan bir DNA parçasının ortasına yerleştirip hücrenin normal fonksiyonunu bozduğu için 20 hastadan 5’inde lösemi gelişti

Virüslerin, DNA’nın ‘zararsız’ olduğu ve herhangi bir kanser riskine yol açması muhtemel olmadığı düşünülen parçalarına düzgün bir şekilde yerleştirilmesini sağlayan CRISPR gibi teknolojilerde yaşanan gelişimeler sayesinde, ‘Gen Terapisi’ ilerleyen yıllarda daha fazla başarı elde etti. Ancak koronavirüs aşısı yapmak için böyle bir teknik kullanılmadı çünkü teknik olarak işe yaramasına rağmen günümüzde aşı geliştirmenin daha iyi, güvenli ve çabuk yolları bulunuyor.

Bilim insanları, yeni hedeflerin üstesinden gelmesi için yönergeleri basitçe değiştirebilmesi gibi bir avantajı olduğu için yıllardır mRNA aşıları konusunda heyecan duyuyorlar. Günümüzde Moderna, başkalarının yanı sıra mevsimsel grip ve HIV gibi hastalıklara gözünü dikmiş durumda, şayet aşıya karşı dirençli SARS-CoV-2 versiyonları ortaya çıkarsa, araştırmacılar aşıdaki yönergeleri ihtiyaç duyulan şekilde değiştirebilecekleri konusunda kendilerinden eminler.

Ancak şimdilik, mRNA Covid-19 aşıları ne DNA’nızı değiştirebilecek bir virüstür, ne de bir gen terapisi.

Kaynak: Forbes
Victoria Foster - Uluslararası Pediatrik Onkoloji Derneği (Çocukluğunda lösemiyi yenmiş bir kanser araştırmacısı)