Dünya genelinde sınırlar ve sokaklar birer birer kapanıyor. COVID-19 virüsü hepimizi esir alıyor. Sosyal medyada olumlu bir şey duymak isteyenler kusura bakmasın önümüzdeki dönemde çok daha olumsuz haberler duymaya devam edeceğiz.

Virüse karşı genel olarak Büyük Britanya’da Boris Johnson hükümeti İngiltere’de, İskoç Ulusal Partisi hükümeti İskoçya’da ve İşçi Partisi hükümeti Galler’de olmak üzere çeşitli tedbirler uygulanıyor. Johnson hükümeti muhtemelen bir simülasyon bilgisayar oyunu kıvamında strateji geliştirmeye devam ediyor.

İlk açıkladıkları kitlesel bağışıklık stratejisinden vaka ve ölüm sayıları bir anda hızla artmaya başlayınca çark etmiş görünmekle birlikte, geç kalınmış tedbirlerin kitlesel bağışıklık stratejisinden pek farklı sonuçları olmayacak.

Kitlesel bağışıklık kabaca özetlemek gerekirse yeterince sağlıklı insana virüs bulaşırsa ve bunlar iyileşirse ‘üç beş zaiyat’ vererek sorunu çözeriz anlamına geliyor.

Alınan tedbirlerin türü, kapsamı ve şiddeti her geçen gün artacağa benziyor ancak değişmeyen Muhafazakar Parti hükümetinin ideolojik konumu. Bu konum gereği apaçık sosyalist olan ancak etkili olduğu ve olacağı bilinen tedbirlerden uzak durulacağı. Örneğin, İspanya’da özel hastanelere devlet el koyarken bizimkiler yatak başı gecelik 300 sterlin üzerinden kiralama yoluna gidiyor. Bir nevi özelleştirme.

İnsanlara yiyecek içecek yetiştirmek için kontrollü ve planlı yöntemler yerine ‘aşırı stok yapmayın’ telkininde bulunuluyor, işini kaybedenlere, kaybedeceklere doğrudan destek sağlamak yerine şirketlere indirimler, ödüller ve teşvikler vermeyi tercih ediyor.

Anne babalar işe gidemeyecek kaygısıyla okullar kreşler son dakikaya kadar kapatılmıyor. Yani neoliberal devlet hala şirket ve patronları kurtarmaya öncelik veriyor. Zayiat stratejisinin devam ettiğini düşündüren bir ipucu da yeni hastane inşaatı ile ilgili çıt çıkmazken geçen hafta içinde apar topar prefabrik morg inşaatlarına girişildiğini ve bazı yerlerde morg kapasitesinin yüzde 70 artırıldığını gördük. Tabii ki bu da önemli ve gerekli bir tedbir ancak hükümetin hayatta tutmaktan ziyade ‘ölünce ne yapacağız’a odaklanmış olması çarpıcı.

Vatandaş ise panik durumunda. Geçen hafta sonundan itibaren imkanı olan marketlere hücum edip stok yapmaya başladı. İlk tükenen malzeme tuvalet kağıdı oldu. Onu dayanıklı yiyecekler, kuru bakliyat ve temizlik ürünleri takip etti.

Haftalık ya da günlük yevmiye ile çalışanlar ya da ‘sıfır saat sözleşme’ ile çalışanlar ve işsiz olanlar için stok imkanı yok ya da yok denecek kadar az. Krize karşı en zayıf halka da bu grup. COVID-19 riski yanında bu gruba girenleri çok zor günler bekliyor.

Bu arada küçük esnaf ve karaborsa hortladı. Burada parantez açalım özellikle Türkiyelilerin yoğun olduğu ve onların işlettiği marketlerde fiyatların son bir haftadır hızla arttığı da gelen duyumlar arasında. Bizim sürekli alışveriş yaptığımız market ise şimdilik insaflı.

Cuma günü itibariyle ilköğretime süresiz olarak ara verildi. Üniversiteler çeşitli elektronik platform ve tekniklerle şimdilik maçı idare ediyorlar ancak yakın zamanda tamamen kapanmaları mümkün.

Hastaneler ve sağlık çalışanlarının her zamankinden daha fazla ve çok daha büyük risk altında çalışmaları bekleniyor. Futbol liglerine ara verildi. Televizyon şovları seyrelmeye başladı. Metro, tren ve otobüs seferleri azaltıldı. Publar, kafeler, restoranlar kapatıldı. Boris Johnson’ın Osmanlı torunu babası başta olmak üzere ‘puba gideceğim’ diye direnenler de az değil.

Enfekte olan COVID-19 hastası sayısı 4 bini ölü sayısı 200’ü aşarken özetle adım adım sıkıyönetime doğru gidiyoruz.

Evde ve güvenli kalın.