‘Normalleşme’ kararı, mutasyonların artması, Covid-19 aşılarının pandemi sürecinde gelişen varyantlara karşı etkinliklerinin azalması ile önümüzdeki dönemde ülkemizde 4’üncü pikin görülmesi kaçınılmaz gibi.

Covid-19’da 4’üncü piki yaşar mıyız?

Bekir S. KOCAZEYBEK*

Başlıktaki sorunun yanıtı verebilmek için, 11 Mart 2020 ile 26 Haziran 2021 tarihleri arasında yaşanılan süreçteki verilere bilimsel yönden bakmak yeterlidir. Önümüzdeki güz ve kış başlangıcına doğru, Covid-19 salgınında 4’üncü pik, kaçınılmaz gibi gözükmektedir. Neden mi?

Öncelikle 15,5 aylık küresel ve Türkiye’ye dair Covid-19 verilerinden yola çıkarak, maddeler halinde sıralayalım: Birincisi, SARS-CoV-2 virüsünün geçirdiği biyolojik evrim, ikincisi virüse karşı geliştirilen aşıların etkinlikleri, üçüncüsü de ülkelerin Covid-19’a karşı yürüttükleri pandemi politikaları irdelendiğinde, başlıktaki sorunun yanıtı maalesef “evet” olmaktadır.

Mart 2020, Eylül 2020 ve Nisan 2021 pikleri öncesi TTB ve TTD gibi meslek örgütlerinin pik uyarılarının yanında; klinik mikrobiyolog olarak şahsım da 20’ye yakın gazete yazım ve röportajlarımda bu pikleri öngörmüştük. Yine 4’üncü piki, önümüzdeki güz dönemi için öngörürken, rehberimiz kesinlikle bilimdir.

‘NORMALLEŞME’ ÖNCESİ

Viroloji ve epidemiyoloji bilimi, birinci ve ikinci maddeyle ilgili ne demekte? Bunları irdelemeden, üçüncü maddeye yani Türkiye’nin salgın politikasına bir bakalım. Öncelikle pandeminin ikinci piki, yani 1 Haziran 2020 “normalleşmesine” geçilmeden, 31 Mayıs 2020 tarihli Sağlık Bakanlığı verilerine bakıldığında; 35 bin 600 test sayısı, 839 vaka ve 25 ölüm görülmekte. 2020 yaz aylarını içeren 1 Haziran “normalleşmesi” ile Eylül 2020’de başlayan ikinci pik, çok ciddi olarak ülkemizi etkilemiştir. Benzer olarak yaz aylarına girilirken ve 1 Temmuz’da başlayacağı belirtilen “normalleşme” öncesi ne durumdayız? Covid-19, geçen yıldan daha ciddi sayılarda seyretmekte. Şöyle ki; 26 Haziran tarihli Bakanlık verilerine göre; vaka sayısı 6,3 kat ile 5 bin 266’ya, ölüm sayısı ise 2 kat ile 51’e çıkmış. Bu farklarla yeniden bir normalleşme sürecine girmekteyiz.

BULAŞICILIK SORUNU

İki yılın sayısal karşılaştırmaları dışında; önümüzdeki dönem için 4’üncü pikin gelişmesine dönük en önemli etken, Delta varyantının (Hindistan varyantı) giderek baskın hale gelmesi ve bu varyanta bağlı vaka ile ölüm sayılarının artmasıdır. Bunun en tipik örnekleri İngiltere ve Rusya’dır. Her iki ülkeden yeterince olmaya yakın aşılamaların yapılması ve oldukça düşen vaka sayılarına karşın Delta varyantı ile vaka sayıları ve ölüm sayıları istatistiki olarak yukarılara tırmanmıştır. Her iki ülkede Delta varyantı etkinliği öncesinde baskın olan Alfa varyantı (İngiltere varyantı) iken bu varyanta göre, bulaşıcılık oranının 1,23 kat fazla (Vuhan tipine göre de yüzde 60 fazla bulaşıcı) olması ile daha yüksek R0 değerine sahip olması önemli bir bulaşıcılık sorunu olarak gözükmekte. Şu anda 85 ülkede, özellikle de Hindistan ve bölge ülkeleri ile İngiltere ve Rusya’da sıklıkla görülen Delta varyantı ile ilgili Türkiye’de bakanlığın verilerine göre; vaka sayısı 134’tür. Bu sayı yanıltıcı olabilir. 15,5 aylık pandemi süresince bakanlık Covid-19 verilerinde yanlış ve eksik olan verilerle şeffaf yürütülmeyen süreçte Delta varyantı verilerinin de sağlıklı olmayacağı kanaatindeyim. Bu hususla ilgili devlet kurumları ve özel tıp merkezlerinde PCR testi yapan birimlerin SARS-CoV-2 RNA pozitifliğinde Delta varyant taramasıyla ilgili tüm genom taraması ya da spesifik varyant saptama uygulamalarının eksikliğinin ya da bildirim eksikliğinin yaşandığı kanaatindeyim. Bu eksiklik doğal olarak sayısal verilere etki yapabilmektedir. Böylesi tehlikeli ve endişe verici bir varyant olan Delta varyantının net olmayan verileriyle birlikte izlenmesi hususundaki eksiklikler, 4’üncü pike neden olabilecek önemli faktörlerdir. Nitekim ikinci pikte (Eylül 2020) D614G varyantı, üçüncü pikte de (Nisan 2021) Alfa varyantı tüm dünyayı etkilemiş ve milyonlara varan ölümlere neden olmuştur.

covid-19-da-4-uncu-piki-yasar-miyiz-893218-1.



AŞILAR VE VARYANTLAR

4’üncü piki geliştirebilecek diğer bir önemli husus ise yukarıda belirttiğimiz diğer iki nedenle bağlantılı olan mevcut Covid-19’a dönük ve acil kullanım onamı (AKO) almış mevcut aşıların varyantlara karşı koruma etkinliklerinin oranları ile süreklilikleri sorunudur. Mevcut Covid-19 aşıları ilk Çin/Vuhan tipine göre tasarlanarak özellikle virüsün ‘spike’ı (bağlanma bölgesi) temel alınarak hazırlanmıştır. Fakat bu bölgede zamanla görülen mutasyonlarla “D614G varyantı”ndan sonra İngiltere, G. Afrika, Brezilya varyantlarında çok az da olsa etkinlik azalmalarına neden olsalar da AKO almış aşılar gelişen mutasyonlara göre tasarlanarak yeni varyantların neden olduğu Covid-19 hastalığında bireyleri koruma bakımından hâlâ etkinliklerini sürdürmekte. Ancak son aylarda küresel düzeyde etkinliğini arttıran Delta varyantıyla ilgili İngiltere, İskoçya, Japonya ve Singapur’dan bildirilen ve özellikle BioNTech ve AstraZeneca aşılarıyla ilgili yapılan çalışmalarda Alfa varyantına kıyasla Delta varyantıyla ilişkili semptomatik hastalık ve enfeksiyonu önlemede orta düzey azalma olduğu bildirilmiştir. Diğer viral vektör bazlı ve inaktif aşılarla ilgili Delta varyant çalışmalarının neredeyse hiç olmadığı bu süreçte, özellikle ülkemizde başta sağlık çalışanları ve ileri yaş grup bireylerine inaktif aşı yapıldığı göz önüne alındığında, önümüzdeki süreçte Delta varyantı-inaktif aşı etkinlik bakımından çok ciddi bir sorun bulunmaktadır. Bu gruplarda diğer bir sorun ise ilk iki doza bağlı gelişen ve hastalıktan koruyuculuğu olduğu bilinen nötralizan antikorların zamanla azalmalarıdır. Bu hususla ilgili Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde (CTF) yaptığımız çalışmalardan biri olan Covid-19 geçirmiş vakalarda yaptığımız antikor düzeyi saptama çalışmalarında; enfeksiyonun birinci ayından sonra altıncı, yedinci ve sekizinci aylarda antikorların yüzde 53 oranında azaldığını saptadık. Yine CTF’de yaptığımız ve verileri halen yayınlanmamış olan sağlık çalışanları ile ilgili inaktif aşı sonrası üçüncü ay ve altıncı ay ilk verilerinde; kan antikor düzeylerinin oldukça büyük düşüşler gösterdiği gözlenmiş, benzer bir veri de Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nden bildirilmiştir. Bu veriler Delta varyantının etkisi ile elde edilmemiş, ülkemizde şu süreçte baskın olan Alfa varyantının etkin olduğu bir süreçten elde edilmiştir. Delta varyantının diğer beş varyanta göre daha bulaşıcı ve klinik sonuçlarının daha ağır olduğunu göz önüne alırsak inaktif aşılarla uzun süre önce aşılanan sağlık çalışanları ve ileri yaş gruplarına üçüncü bir doz aşı ile bağışıklanmaları ivedilikle yapılmalı. Bu husus 2021 yılı güz dönemi ve kış aylarına dönük özellikle pandeminin yükünü birinci sırada göğüsleyen sağlık çalışanları ve yan hastalıkları fazlaca olan ileri yaş grubu için elzemdir.

YAPILMASI GEREKENLER

Sonuç olarak; normalleşme kararı, SARS-CoV-2 virüsünün mutasyonlarının artması, Covid-19 aşılarının pandemi sürecinde gelişen varyantlara karşı etkinliklerinin azalması, kanda antikor sürekliliğinin giderek dramatik düşüşü ile önümüzdeki dönemde ülkemizde 4’üncü pikin görülmesi kaçınılmaz gibi...
İvedilikle 1 Temmuz’dan itibaren başlayacak normalleşme kararlarının titizlikle izlenmeli, normalleşme kararlarının gözden geçirilmesi, özellikle turizm mevsimi nedeniyle İngiltere ve Rusya gibi ülkelerden gelecek turistlerden Delta varyantının titizlikle takip edilmeli.

SARS-CoV-2 varyantlarının saptanmasına dönük çok merkezli düzeyde sürveyans faaliyetleri, stratejik genomik dizileme ve bu dizilemenin paylaşılması gibi hususların güçlendirilmesi ve varyantların gerçek sayısının bilinmesi ve şeffaf bir şekilde bildirilmesi ile bunlara dönük aşı etkinlik çalışmalarının kamuoyuyla paylaşılması gerekmekte.

Aşılama ile sağlanacak yüzde 70 oranındaki toplumsal bağışıklıktan şimdilik uzak olduğu gerçeğini bilerek farklı aşılar da olsa aşılamaların hızlıca yapılması ve özellikle sağlık çalışanları ile ileri yaş gruplarının üçüncü doz aşılarının ivedilikle yapılması gerekmekte. Eğer bunlar yapılamazsa 2021 güz ve kış dönemi yaşanabilecek dördüncü pik ile beraber özellikle sağlık çalışanlarının görev yapamaması nedeniyle sağlık sisteminin işlemez hale gelebileceği çok yüksek olasılıktır. Bunun dışında gençlerle ilgili olarak eğitim ve öğretim bakımından kayıp kuşakların yaratılması ve ileri yaş grupta sıklaşacak hayat kayıplarının toplumu derinden etkileyeceği çok açık. Vaka sayıları yüzler seviyesine ininceye kadar maske, mesafe ve dezenfeksiyon kurallarına uyulması gerekmekte.

*Prof. Dr. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İBB Bilimsel Danışma Kurulu Üyesi