Bilimsel infodeminin yarattığı tüm olumsuzluklara karşın, kanıtı arama yolculuğumuza bilimin yolundan ayrılmadan devam etmek zorundayız

Covid-19 günlerinde kanıta dayalı tıp

Prof. Dr. Özlem KAYIM YILDIZ

Kanıta dayalı tıp, hastaların tanı ve tedavisi süreçlerinde kritik kararları eldeki en iyi kanıtları kullanarak almak olarak tanımlanabilir. ‘’Bugüne kadar hep böyle yaptık’’ söyleminin tıbbi kararları almakta yetersiz kaldığı, deneyimin yanı sıra bilimsel araştırmalarla elde edilmiş verilerin klinik uygulamaları şekillendirmesi gerektiği düşüncesine dayanmaktadır. Bu yaklaşımın klinik uygulamaları standardize ederek hastaların bireysel özelliklerinin ihmal edilmesine yol açabileceği, araştırmalarla pratik uygulamalar arasında kaçınılmaz epistemolojik ayrılıklar olacağı endişeleri gibi sınırlılıkları olsa da, son on yıllarda kanıta dayalı tıp, klinik uygulamalar için altın standart halini almış, tıp eğitimi sürecine dâhil olmuştur.

Bugüne kadar bilinmeyen bir virüsün meydana getirdiği Covid-19 küresel salgınının oluşturduğu kritik hastalık tablosu, klinik uygulamaları, yüksek kalitedeki araştırmalarla elde edilen kanıtlara dayalı olarak oluşturma alışkanlığı edinmiş doktorlar için bir meydan okuma olarak görülebilir. Uygulamalarımızın kanıta dayalı olması arzumuz, küresel salgının oluşturduğu muazzam baskı ile dengelenmek zorunda. Bu süreçte, sürdürülmekte olan klinik çalışmaların sonuçları beklenirken, eldeki sınırlı verilerle, başka hastalıkların tedavisinde kullanılagelmiş, Covid-19 için etkili ve güvenli olabileceği düşünülen tedavi seçenekleri temkinli bir biçimde uygulanıyor. Kanıt yokluğunda, eldeki verilerle en iyi sonuçların elde edilmesine uğraşılıyor.


Tıbbi yönetim süreçlerinin kanıta dayalı bir zemine sahip olması gerekliliğinin önemli nedenlerinden biri, üstel bir biçimde artan ancak sadece bir kısmı uygulamaları değiştirebilecek bilimsel değer ve güce sahip olan makalelerdir. Covid-19 küresel salgını sürecinde, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) ifadesiyle, salgınla eşzamanlı olarak bir ‘infodemi’ (çözümü güçleştiren, bir kısmı yanlış olan aşırı bilgi) süreci de yaşanmakta. Küresel salgının yarattığı halk sağlığı tehdidi bilim çevreleri üzerinde muazzam bir baskı yaratıyor, bu baskının en görünür sonuçlarından biri hızlı yazılmış ve değerlendirilmiş makaleler. Bu dönemde, hakem denetimi sürecinden geçmeden ya da geçtikten sonra ulaşılabilir hale gelen bilimsel makalelerin bir kısmının yöntem bilimsel sınırlılıkları süreci daha da çetrefilli hale getiriyor. Bu nedenle, hakem denetiminden geçmiş ve en eski ve saygın tıp dergilerinde yayınlanmış makaleler de dâhil olmak üzere tüm bilimsel verilerin kanıt düzeylerinin titizlikle değerlendirilmesi gerekiyor. Klinik çalışmaların sonuçlarının, seçim sapması (örneğin hastalığın iyi seyretmesinin daha muhtemel olduğu hastalara aktif ilaçlar uygulanması), performans sapması (bir grubu diğer gruptan daha iyi tedavi etme) ve bildirim sapması (negatif sonuçları değil pozitif sonuçları bildirme) gibi yanıltıcı sapmalar açısından kritik bir biçimde değerlendirilmesi bir zorunluluk.

Durum böyle olsa da, gerçeğe ulaşmak için başka yolumuz yok. Bilimin Covid-19 ile imtihanı sancılı geçse de tıbbi uygulamaların kişisel deneyimlere, duygulara, alışkanlıklara, başarı beklentisine değil, uygun tasarlanmış, güçlü, kaliteli çalışmalarla elde edilen bilimsel verilere ve kanıtlara dayalı olması gerekliliği devam ediyor. Salgının başlarında kanıt yokluğu nedeniyle uygulanmak durumunda kalınan, deneyim ve gözleme dayalı ampirik tedavilerin yerini zamanla etkinlik ve güvenlikleri gösterilmiş tedaviler alacak. Bilimsel infodeminin yarattığı tüm olumsuzluklara karşın, kanıtı arama yolculuğumuza bilimin yolundan ayrılmadan devam etmek zorundayız.