En kesin yanıt, “insanlık” müdahale etmezse hiçbir zaman! Hiçbir bulaşıcı hastalık kendiliğinden sonlanmıyor.

Bildiğimiz tarihte de kendiliğinden sonlanan salgın örneği yok. Bütün zamanların en ölümcül salgınları olan Vebada bile, etken mikrop hâlâ var, hâlâ hastalandırabiliyor ve tedavi edilmez ise öldürebiliyor. İnsanlığın bu güne dek yeryüzünden silebildiği tek salgın hastalık, Çiçek. Çocuk felci de neredeyse ortadan kaldırılacaktı ama savaşlar engel oluyor.

Biri tam biri de kısmen tam olan bu iki başarıyı sağlayan da, AŞI. Kızamık, kabakulak ve kızamıkçık aşıları küresel düzeyde etkin olarak uygulanabilse bu üç hastalık da yeryüzünden silinebilir.

Vebada ölümcüllük, halkların dinsel bağnazlığın, komploların ölümü artırdığını gözlemleyerek seküler tıp eğitimi almış doktoralara inanmaya yönelmesi, temizliğe önem verilmesiyle, azaldı. Ama veba hâlâ var yeryüzünde. 20. yüzyılda antibiyotiklerin kullanıma girmesiyle veba sadece tanı tedaviye ulaşamayan “yoksulları” öldüren bir hastalık düzeyine indi. Cüzzam (lepra) için de aynı süreç işledi.

Veba salgınında papazlar halkı kiliselere toplayıp dua ayinleri yapıyorlardı. Komplocular, üfürükçüler Yahudileri ve şeytan olduğuna inandıkları kedileri suçluyorlardı. Kiliseye toplananlar birbirlerine hastalığı hızla geçirdiler. Yahudiler öldürülüp, sürüldüler. Öldürülen kediler yüzünden fare nüfusu arttı ve salgın daha hızlı yayıldı. Eninde sonunda doktorların, temizlik, mesafe ve temiz su kullanımı önerilerini dinleyenlerin hastalanmadıkları anlaşıldıkça, insanlar bu önerilere uymaya başladılar. Veba salgınları yaklaşan sekülerleşmeyi hızlandırdı ve üniversitede tıp eğitimi alan doktorları “iyileştiriciler” olarak öne çıkararak, modern bilimsel tıbbın önünü açtı.

Her küresel ölümcül salgın gibi Covid-19 da sadece canımıza saldırmıyor. İnsanların düşüncelerini, inançlarını, akıl yürütmelerini allak bullak etmiş durumda. Öyle ki, düne kadar aklı başında kanaat önderi, düşünce insanı, politik eylemci sandığınız kişileri, en uçuğundan komplo teorilerine sarılmış abukluyor olarak bulabiliyorsunuz. Maalesef bu kişi gerçekten tıp eğitimi almış mı diye üzüldüğünüz doktorlar da oluyor.

Hiçbir şey yapılmaz hatta korunma önlemleri de alınmazsa Covid-19’un bir gün kendiliğinden sonlanacağını sanmak ham hayalden öte değil. Neden ve nasıl olacağı belli olmasa da ölümcüllüğünü azaltacak bir mutasyonla, örneğin su çiçeği ya da basit nezle gibi olacağını ummak ise, züğürt tesellisinin edilgen iyimserlik şeklindeki görünümü.

Aşıyı bir batı, emperyalizm, illuminati komplosu olarak görenler, daha üretilmeden aşıları kapatan zengin ülkeleri gördükçe, bu kez de “kendilerini aşılayıp bizleri öldürecek” demeye başladılar bile. Aşıyla çip takacaklar iddiası, insanların kendilerini değerli bulmaya ne kadar ihtiyaç duyduklarının hazin örneği.

Aşıdan başka çıkış yolu yok. Hayat öyle ya da böyle insanlığa bu gerçeği gösterecek. Salgın elbet bitecek.

Ama salgının ölümcüllüğünden daha ciddi kalıcı etkileri zihinlerde olacak.

Aşıya erişemeyen ülkeler başta olmak üzere insanların Covid-19 öncesi ve covid 19 sonrası, dünyayı anlama ve değerlendirme biçimleri değişecek. Yöneticiler, yönetme biçimleri ve sermaye sahiplerinin de dünyayı denetim altında tutma biçimleri de değişecek.

Sol, ahlakı temel alan bir politika geliştirmezse insanlığı neyin beklediği açık. Şimdinin “geçici” temel çelişkisinin, “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” ile “ya hep beraber ya hiçbirimiz” arasında olduğunu fark etmeliyiz. Kendimi kurtarmanın yolu seni de kurtarmaktan geçiyor diyenlerle her koyun kendi bacağından asılır diyenler arasındaki çatışma. Covid 19 sonrası dünya için küresel sol dayanışmayı inşa etmeli ve teknolojik olanakları bu ağı örmek için kullanmalıyız, hemen şimdi ve hep beraberce.

Sanılanın aksine insanlığı “var eden” ve onun insana evrimini sağlayan bencillik değil elseverlik özelliği oldu. İnsanlığı güçlüler değil, “yedi kapılı Teb şehrini kuranlar” inşa ettiler. Her yeri kaplayan karanlık ensemizi karartmasın, dayanışma elbet kazanır ama dayanışırsak…