Pandemi ile mücadele eden dünya ülkelerinin, mücadele yöntemleri ortak bir tavır içinde görünse de televizyonlarda çok rahat gördüğümüz gibi, ülkeler içindeki siyasi ve sosyal birtakım reflekslerin politik algoritması üzerinden yönetildiği belli olmaktadır. Aslında bunların tamamı, o eski feodal zamandan kalma, korku ile sarmaş dolaş olan arşivlenmiş davranış şekillerini sahiplenip yönetmektir.

Temel nedeni; kapitalizmin ‘kâr’ çıkmazı içindeki kaybetme korkusunun, küresel ‘belirsizlik’ üzerinden bir düzen çabasıdır.

Ortak ‘belirsizlik’ üzerinden politikalar oluşturulurken, bizi bağlayan gerçek ise, bizim hala toplumu ikna etmeyle ilgili geçmişten gelen ‘yalan’ kodlarımızın olmasıdır. Gerçeklerle belirsizlik arasındaki farkı ölü taklitti yaparak geçiştirmek, artık çözüm değildir.

Bizim ölü taklitlerimizin en belirgini ‘şeffaflık ve hesap verebilirlik’ aldatmacasıdır.

Tabii burada, bir çoğunluğu bağlayan, haber alma ve neyin-nasıl olduğu konusunda bilgi alma hakkından bahsetmek gerekir.

Mesela, ‘halk’ ödediği vergilerin nasıl kullanıldığını bilmek ister ki; bu onun en doğal ve en ahlaki hakkıdır.

Örneğin, ‘halk’ adına TBMM’ye verilen bir soru önergesine verilen cevaba bakalım.

“Avrupa doğalgazın bin metreküpünü 120 dolar civarında satın alırken, Türkiye’nin aynı miktarda doğal gazı 280 dolara almasının nedeni nedir?” sorusuna, Enerji bakanı Bakan Fatih Dönmez “Ticari sır” diyerek yanıt vermedi.

Burası balığın başı, hani kokmaya başladığı yer.

Ha, bizi götüreceği yerler bakımından bu ‘sır’ esprisini de yabana atmamak lazım. Çünkü hiyerarşiye biatle, içeriğinde ne hikmetse tamamen ‘kişisel çıkar’ üzerine kurgulanmış kör bir saygımız var ya (!), işte bu bizi, alt sekmenlerdeki balığın tamamen koktuğu yerlerden birine, yani spor kulüplerine, özellikle siyaset ile aynı politikalara sahip futbola götürmekte.

Futbolun kendine ait iktisat kurgusu olması nedeniyle, onu yönetmek herkes için komik bir şekilde basit görünse de (müteahhit ve tüccarlar başta), öyle olmadığı zaman için de çok net belli olmaktadır. Futbol bir endüstri, bir sektör ise, onun da kendini bağlayan kurallarından dolayı onun içinden gelen ve kendi öğretisine sahip kişiler tarafından yönetilmesi gerekir.

Futbolda önemli bir faktör olan, halkın içinden ve ortak amaç ve duygusal bir haz için bir araya gelen, ‘kalabalık’ kurguya sahip ‘taraftar’ da aynı mensubu olduğu ‘halk’ gibi, kulübün ‘şeffaf ve hesap verebilir’ olmasını istiyor. Çünkü, karşılıksız sevdiği takımlarında, karşılıksız harcadıkları paraların nasıl kullanıldığını bilmek onların da en doğal hakkıdır.

Buradaki sorun gerçek bir ‘denetim’ mekanizmasının olmamasıdır.

Her türlü yetkiye sahip başkan ve yönetimin hiçbir sorumluluğunun olmaması, kulüplerin içinin boşaltılmasına ve borç batağına girmelerine neden olmaktadır.
Devletin kamusal görevi olan denetim yetkisini burada kullanmak zorunda olmasını görmemezlikten gelmek mümkün değil. Sürekli vergilerini affeden devlet, artık bu affa son vererek, muhakkak bu yasal yetkisi ile kulüpler üzerinde gerçek bir denetim kurup, her yıl bir zaman diliminde kulüpleri denetlemeli ve ortay çıkan açıklardan başkan ve yönetim kurul üyelerini sorumlu tutarak, gerekirse hukuki süreç başlatarak hesap vermelerinin önünü açmalıdır. (Âmin…)

Unutmayalım ki dünyanın canına okuyan (!) Margaret Thatcher, Heysel faciasından sonra, takımlarının 5 yıl Avrupa kupalarından menetmişti... Ve İngiltere’de gelinen nokta…

En önemlisi, UEFA kriterlerinin kabul edilmesidir. Başka bir kuvvetin devreye girmesine neden olacak ki bence çok önemli, her türlü suiistimale karşı, UEFA’dan da cezayı işleme tabii tutulmaları, başkan ve yönetim kurulunu sorumlu kılarak, taraftar ve ülke bazında ciddi bir kamuoyu yaratılmasına neden olacaktır.
Kulübe her türlü zararı vererek ayrılmak isteyen başkan ve yönetim kurulu üyelerinin, sadece bir parmak oylaması ile ibra edilmelerinin hiçbir değeri yoktur. Bunu adeta bir sistem haline getirerek, her yeni gelen eskisinden devraldığını aklayarak kendine alan açmaktadır.

Bu başlıkla beraber, sizlerle paylaşacağım dört yazıdan birincisi; mevcut yapı içinde bize çok ters gelse de ‘şeffaf muhasebe ve hesap verebilirlik’ olmalıdır.