Virüsün durumu kuluçka bulmuş bir yumurta gibi uygun ortam bulunca süratle neslini üretmek ve çoğalmaktır. Hastalık onun yaşamını sürdürme adına verdiği savaşın şaşırtıcı olmayan bir sonuçtur.

Covid-19’u anlamak

Oktay Kaynak

Covid-19 virüsünün varoluş biçiminin ya da varoluş süreçlerinin anlaşılabilmesi için evrim olgusunun anlaşılması gerekmektedir. Bütün dünyanın gözü önünde virüs evrimleşiyor, yani yeni türler üretiyor. Her varyasyon türünü üretme ortamı bulursa, yeni bir türün başlangıcıdır çünkü. Ayrıca virüsün eşeysel çoğalması diye bir şey olmadığından virüsün bir gen alışverişi şansı da bulunmamaktadır. Yani virüs kendi tek sarmal RNA’sını kopyalıyor. O zaman genel olarak evrim süreci ve mekanizması anlaşılmalıdır ki virüsün hastalık yapma süreci ve mekanizmaları da anlaşılsın.

Öyleyse, evrim nasıl olur?

Elbette burada evrimi virüsün türleşme yolculuğunda anlatmalıyız. Evrimin özü yeni bir türün oluşmasıdır. Yeni bir türün oluşabilmesi için;

1-Doğal seçilim (seçilim baskısı)

2-Mutasyona uğramış yeni bir varyant gerekmektedir.

Genel olarak düşünürsek, doğal seçilim kendine yatkın, doğal seçilim koşullarına uygun bir varyant bulamazsa yeni bir tür üretemez. Yeni bir varyantta doğal seçilimin koşullarına uygun değilse, yaşamını ve türünü sürdüremez. Yani türleşme doğal seçilim koşulları artı bu koşullarla örtüşen mutasyona sahip yeni bir varyantla olur. Doğal seçilim koşullarına uygun bir varyant yoksa yeni bir tür oluşmaz, türleşme olmaz. Aynı zamanda doğal seçilim koşullarına uygun yeni bir varyant seçilip, üremesine fırsat verilmezse yeni bir tür oluşmaz yani türleşme ve evrim olmaz. Genel hatlarıyla seçilim baskısı ve mutasyona uğramış bir varyant evrimleşmenin iki ana olmazsa olmaz parametresidir. Kısaca, varyantın (mutasyona uğramış yeni bir varyasyon) evrimin hammaddesi olduğunu kabul edebiliriz.

Peki varyant var mı?

Varyant var hem de umulanın çok üstünde. Covid-19 özelinde düşünürsek, her virüs konağını bulup kendi kendini kopyalamaya ve çoğaltmaya başladığında, virüsün karmaşık bir yapısı olmamasına rağmen her yeni üreyen virüs bir diğerinden farklı oluyor. Bunun nedeni çoğalma sürecinin gen kopyalama sırasında hata yapmasıdır. Yani doğa mükemmel değildir. Şöyle bir genellemeyi rahatlıkla yapabiliriz; yeryüzünde belki evrende de genomu (gen dizilimi) tamamen birbirinin aynı olan iki canlı yoktur. Varsayalım ki olsun, bunun bir istisna olduğu çok rahatlıkla söylenebilir. Yani konumuz olan Covid-19 virüsü çoğalırken hem kendi kendini hem de genom kopyalanması sırasındaki hatalardan oluşan varyantları üretmektedir. Pandeminin başlamasından bugüne dek binlerce varyant üretmiştir. Aslında bir türün bütün bireylerinin genom dizilimleri baştanbaşa birbirinin aynısı değildir. Bu genom farklılıkları ayrı bir tür oluşturacak kadar fazla olmadığı için biz aynı türüz. Anne baba tespitinde bu gen diziliminde var olan küçük farklılıklar kullanılmaktadır.

Varyasyonun sebebi çoğalan türün varyasyon üretme iradesi, isteği ve kararı değil, gen kopyalanması sırasında oluşan hatalardır. Bütün üreyen canlılarda üreme sırasında gen kopyalarken doğa hata yapıyor. Doğa hata yapmasaydı, yeryüzün de şu an sadece prokaryotlar olurdu. Doğanın kopyalama sırasında yaptığı hataların sonucudur ki bugün yeryüzünde bulunan milyonlarca değişik tür bulunmaktadır. Bugün yeryüzünde gördüğümüz bütün canlılar doğanın gen kopyalama sırasında yaptığı hataların ürünüdür. Kabul edelim ki bir varyant var ve bu varyant doğal seçilimin (çevre baskısı) seçeceği türde değişikliklere sebep olan mutasyona uğramamış. Bu varyant bu şartlarda türünü sürdüremez ve yok olur. Kabul edelim ki bir varyant var ve bu varyant doğal seçilimin desteklediği değişikliklere sebep olan mutasyonlar geçirmiş. Doğal olarak canlılığını sürdürecek ve yeni bir türe evrilecektir.

Covid-19 virüsü özeline gelirsek; bu virüsün yaşam alanı bazı canlıların yumuşak dokularıdır. Biz bunu insan özelinde inceleyeceğiz. Doğal çevre ve yaşam alanı insanın mukozası diyelim. Virüs konaksız çoğalamadığı için insan mukozasını kullanmak zorundadır. Çünkü virüsün kendini kopyalamakta kullanacağı enerjiyi üretecek olan ATP’yi üretmek için bir organeli yoktur. Bağlandığı ya da içine girdiği insan hücresinin organellerini, enzimlerini ve diğer organik ve inorganik elementlerini kullanmaktadır. Bu arada konaktaki yaşam koşulları da değişmektedir. Çünkü insan aşı geliştiriyor, insan ilaç kullanıyor ve virüsün çoğalma koşullarını bozuyor. Bu insanın yaptığı bilinçli bir faaliyettir. Virüse gelince, çoğalma sırasında doğal süreçlerle ürettiği varyasyonlardan bazıları insanın bilinçli olarak değiştirdiği konak (virüs üreme alanı) koşullarına tesadüfen uygun oluyor ve insanın bilinçli olarak ürettiği yeni koşullarda kendi kendini üretebiliyor. Yani hastalık yapıyor. Çünkü insan hücresini tahrip ederek çoğalıyor.

Virüs canlı mıdır?

Bu tartışma bilim dünyasında hala yapılmaktadır. Çünkü virüsün kendi kendini kopyalayıp çoğaltabilmesi için ATP yapan bir organeli, bölünmeyi başlatacak enzimi ve yeni hücreleri oluşturacak proteini ve diğer elementleri yoktur. Bütün bunları sağlayacak bir konak bulamadığı sürece virüs hiçbir canlılık belirtisi gösteremez. Ama tüm bunlara rağmen virüs canlıdır. Ben virüsü döllenmiş bir tavuk yumurtasına benzetiyorum. Döllenmiş bir tavuk yumurtası ısı ve zamandan ibaret olan kuluçka koşullarına (bir anlamda konak) kavuşmadığı sürece hiçbir canlılık belirtisi göstermez. Kısaca şöyle söyleyebiliriz; döllenmiş tavuk yumurtası ve virüs canlılık potansiyeline sahiptirler fakat bunu konak bulamadıkları sürece gerçekleştiremezler. Döllenmiş tavuk yumurtasında virüsün aksine bölünmeyi başlatacak enzimler, ATP yapan organel, yapıtaşı proteinler ve diğer elementler vardır. Onun sadece stabil bir ısı ortamına ve zamana gereksinimi vardır.

Virüsün ben şu insanın ciğerlerine gideyim, kendi kendimi çoğaltayım, türümü sürdüreyim gibi bir iradesi, bir bilinci ve bir kararı yoktur. Hatta hasta edeyim diye de bir niyeti hiç yoktur. Onun durumu kuluçka bulmuş bir yumurta gibi uygun ortam bulunca süratle neslini üretmek ve çoğalmaktır. Hastalık onun yaşamını sürdürme savaşının masumane bir sonucudur. Virüs kim aşılı, kim aşısız bilemez. Onun aradığı tek şey türünü sürdürebileceği bir konaktır. Aşılı ya da aşısız olabiliriz. Virüsün niyeti yumuşak doku hücrelerimize ulaşmak için uygun bir zemin aramaktır. Hastalanmamız doğanın en olağanüstü sürecinin (neslini üretme) masumane sonucudur.

Bir taraftan aşı ve yeni geliştirilen ilaçlar Covid-19’un yaşam alanlarını daraltmakta, diğer taraftan Covid-19’un hasta edip ama ölümüne neden olamadığı insanların antikor düzeylerini yükselterek kendi kendinin yaşam alanlarını daraltmaktadır. Buna belki sürü bağışıklığı da diyebiliriz. Tedbiri elden bırakmadan iyimser olmamamız için hiçbir neden yoktur.