İşten çıkarma yasağı doğrudur, hatta kapsamı genişletilmeli ve istisnasız uygulanmalıdır. Ancak ücretsiz izin dayatması ve ücretsiz izin ödeneği taslaktan çıkarılmalı, bunun yerine kısa çalışma ödeneği asgari ücret düzeyine çıkarılarak ön koşulsuz uygulanmalıdır

Covid-19'un çalışma hayatına etkileri: Ücretsiz izin değil, gerçek bir işten çıkarma yasağı gerek

Covid-19 nedeniyle işten çıkarmaların yasaklanması ve ücretsiz izne ilişkin yasa taslağı geçen hafta oldukça tartışıldı. Sendikaların görüşü alınmadan hazırlanan ve henüz sendikalara iletilmeyen bu taslak sermaye kanadından destek alırken; DİSK, Türk-İş ve Hak-İş tarafından sert eleştirilere uğradı. Bilindiği gibi taslak üç ay süreyle işten çıkarma yasağı öngörürken, işverenlere işçileri tek taraflı olarak ücretsiz izne çıkartma keyfiyeti getiriyor. Yasak boyunca işverenlerin ücretsiz izne çıkaracağı işçilere ise İşsizlik Sigortası Fonu’ndan günlük 39,2, aylık brüt 1.177 TL (net 1.168 TL) ödenmesi öngörülüyor.

İşten çıkarma yasağı olumlu bir adım gibi görünürken, ücretsiz izin ve bu dönemde verilecek ödenek milyonlarca işçinin üç veya altı ay boyunca ayda 1.168 TL’ye mahkûm edilmesi ve işinden ayrılamaması anlamına geliyor. Taslak işçiler için bir tür işten ayrılma yasağı da getiriyor. Normal şartlarda işverenin işçiye ücretsiz vermesi halinde işçinin işte esaslı değişiklik gerekçesiyle iş sözleşmesini feshederek kıdem tazminatını talep etmesi mümkünken, taslak bu hakkı da ortadan kaldırıyor.

İşten çıkarma yasağının yanında planlanan ücretsiz izin uygulaması ile hem işsizlik sigortası ödeneği hem de kısa çalışma ödeneği boşa düşürülmüş olacak. Şöyle ki; işyerinin üretime tamamen veya kısmen ara vermesi durumunda uygulanması gereken yol kısa çalışma ödeneğidir. Zaten bu uygulama başlatılmıştı. Hatta Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı kısa çalışma başvurularının 1 milyon fazla işçiyi kapsadığını açıklamıştı. Aklın yolu kısa çalışma ödeneği uygulamasının devam etmesi ve son üç yılda 450 gün çalışma koşulunun kaldırılması iken, bunun yerine ücretsiz izin ödeneği gibi yeni bir icadın sonucunda milyonlarca işçi sefalet düzeyinde bir ödeneğe mahkûm edilmiş olacak.

KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİ KOŞULSUZ UYGULANMALI

Halen var olan ve uygulanan kısa çalışma ödeneği yerine ücretsiz izin yönteminin zorunlu hale getirilmesinin sebebinin İşsizlik Sigortası Fonu’ndan daha az kaynak harcamak olduğu anlaşılıyor. Peki yeterince kaynak mı yok? Hayır, yeterince kaynak var. Fonda var olan 132 milyar liraya yakın kaynak milyonlarca işçiye asgari ücretten az olmamak üzere aylarca ödeme yapılmasına yeter de artar. Peki sorun ne? Sorun Fon kaynaklarının likit (nakit) olmaması.

Fon kaynaklarının yüzde 94’ü uzun vadeli devlet tahvillerine yatırılmış durumda. Bu kaynakların nakde çevrilmesi ya parasal genişleme (para basılması) ya da devletin yeniden borçlanması anlamına geliyor. Bunun ise bütçe açığı ve enflasyonist sonuçları olmasından korkuluyor. Oysa Covid-19’la mücadelede bütçe açığı, para basılması ve enflasyon kaygılarının bir kenara bırakılması ve çalışanlara gelir sağlanması gerekiyor. Dahası İşsizlik Sigortası Fonu’nda toplanan para hazinenin değil, hükümete ait değil, o paralar işçilerin tasarrufları ve zor zamanlarda koşulsuz olarak işçilere ödenmelidir.

İşten çıkarma yasağı doğrudur hatta kapsamı genişletilmeli ve istisnasız uygulanmalıdır. Ancak ücretsiz izin dayatması ve ücretsiz izin ödeneği taslaktan çıkarılmalı, bunun yerine kısa çalışma ödeneği asgari ücret düzeyine çıkarılarak ön koşulsuz uygulanmalıdır.

YENİ BİR İŞSİZLİK HESAPLAMA YÖNTEMİNE İHTİYAÇ VAR!

Covid-19’un ekonomide ciddi durgunluk yarattığı, yüz binlerce işyerinin faaliyetine ara verdiği veya kapasitesini azalttığı biliniyor. Bunun sonucu ise milyonlarca işçinin işini ve gelirini kaybetmesi demek. İşsizlik ve istihdamda yaşanan deprem henüz TÜİK verilerine yansımadı. Bu gidişle gerçek boyutlarıyla yansıması da zor. Son açıklanan Ocak 2020 verileri ekonomik krizin etkilerinin devam ettiğini gösteriyor. Dar tanımlı işsiz sayısında küçük bir düşüş olmasına rağmen geniş tanımlı işsiz sayısı 8 milyona yaklaştı. İşsiz olduğu halde iş aramaktan vazgeçenler ve iş bulma ümidini kaybedenlerin sayısı tırmanıyor. Bu standart işsizlik hesaplamasının gözardı ettiği vahim bir tablo.

Öte yandan mart ayı işsizlik sigortası başvuruları açıklandı. Şubat ayında 119 bin olan başvuru sayısı mart ayında yüzde 86 artışla 221 bine ulaştı. Ancak bu sayılar önceki yıllardaki aylık başvurularla karşılaştırıldığında Covid-19’un etkisine rağmen beklendiği kadar yüksek değil. 2018-2019 yılında aylık düzeyde çok daha yüksek işsizlik sigortası başvuruları söz konusu olmuştu. Örneğin kriz sonrasında 2019 Ocak ayında başvuru sayısı 257 bine, Temmuz 2019’da ise 325 bine ulaşmıştı.

Covid-19’un ciddi bir ekonomik daralma ve milli gelir azalışını berberinde getireceği ve ciddi bir işsizliğe ve istihdam kaybına yol açacağı net. Ancak bu işsizliğin resmi/standart verilere ne kadar yansıyacağı tartışma konusu. Çünkü standart işsizlik hesaplamasının dayandığı varsayımlarla Covid-19’un yaratacağı işsizliği ve ekonomi üzerindeki olumsuz etkiyi ölçmek oldukça zor. Bunun nedeni TÜİK’in kullandığı normal şartların ölçümüne dayalı işsizlik metodolojisidir.

BUGÜNÜN ÇAMAŞIRI DÜNÜN GÜNEŞİNDE KURUTULMAZ!

Kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin uygulamasının yaygınlığı nedeniyle resmi-standart işsizlik verileri sağlıklı olmayacaktır. Çünkü TÜİK’in hesaplama yöntemine göre çalışmasalar ve üretmeseler de ücretsiz izin ve kısa çalışma ödeneği kapsamında olanlar istihdamda kabul edilmekte ve yeni iş aramadıkları için işsiz sayılmamaktadır.

Çünkü TÜİK’e göre işsizler, anketin yapıldığı referans dönemi içinde istihdam halinde olmayan (kâr karşılığı, yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiçbir işte çalışmamış ve böyle bir iş ile bağlantısı da olmayan) kişilerden iş aramak için son 4 hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olan kişilerdir.

Öte yandan ücretli ve maaşlı çalışan ve çeşitli nedenlerle referans döneminde işlerinin başında bulunmayan kişiler, üç aydan kısa süre içinde işlerinin başına geri döneceklerse veya işten uzak kaldıkları süre zarfında maaş veya ücretlerinin en az yüzde 50 ve daha fazlasını almaya devam ediyorlarsa istihdamda kabul edilmektedir.

Dahası Covid-19 döneminde işsiz kalan ancak iş bulamayacağı için iş aramayan veya iş aramaktan vazgeçen işsizler de TÜİK’e göre işsiz sayılmayacaktır. Ekonominin olağan işleyişi ve dalgalanmalarına dayalı olan dar/standart işsizlik hesaplama yöntemi Covid-19 gibi devasa bir toplumsal ve iktisadi felaket koşullarında işe yaramaz.

Milyonlarca işçiyi ücretsiz izne ayırıp ayda 1.168 TL ödenek verirseniz bunlar işsizlik hesabında dikkate alınmaz. Kısa çalışma kapsamındaki milyonlar işçi işsiz sayılmaz. Oysa bunlar Covid-19 nedeniyle çalışamayan işçilerdir, yani işsizdirler.

Kısaca Covid-19’un istihdama ve işsizliğe gerçek etkisini ölçmek için yöntemsel değişikliklere ihtiyaç var. Bugünün çamaşırları dünün güneşinde kurutulmaz.