Hani hep söyleniyor ya, Covid-19 herkesi vuruyor diye, siz bakmayın, burada eşitlikten söz etmek mümkün değil. Hemen tüm bulaşıcı hastalıklar gibi bu da en çok yoksulları, zor durumdaki insanları sarsıyor. Çok fazla çalışma yapıldı ve en son Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bunları derleyerek bir kısa rapor yayınladı. Sağlığın sosyal belirleyenleri ve eşitsizliklere odaklanan rapor Covid-19’dan etkilenmedeki farklılıkları tüm çıplaklığıyla gösteriyor. Kısa raporda “sosyal gruplar” olarak tanımlansa da sözü edilen belirleyenlerin toplumsal sınıflarla ilgili olduğunu anlayabiliyoruz. Sınıflı toplum her yerde sınıflı, dolaysısıyla eşitsizlikler hem ülkeler içinde hem de uluslararası düzlemde belirgin.


Öldüren ve artan eşitsizlikler

Yaşlılar, erkekler, kronik hastalığı olanlar (hipertansiyon, şeker hastalığı, solunum sistemi hastalığı, şişmanlık, kanser) Covid-19’u daha ağır geçirme yönünde biyolojik yatkınlığa sahipler. Ama, işin bir de aması var, hastalanmakta, hastaneye yatmakta ve ölümlerde görülen eşitsizlikler büyük oranda biyolojik risklerin üzerine eklenen “sosyal faktörlerden” kaynaklanıyor.

Kimler daha çok hastalandı ve öldü derseniz; yoksullar, marjinalize edilmiş etnik gruplar, sağlık çalışanları dahil düşük ücretli zorunlu çalışanlar, göçmenler, çatışma dahil acil durumlardan etkilenenler, mahpuslar, evsizler. Nasıl oluyor? Bu insanlarda kronik hastalıklar daha fazla ve takibi daha bozuk, virüsle daha çok karşılaşıyorlar, halk sağlığı önlemlerine uyma, aşıya ve hastalandıklarında tedaviye ulaşma olanakları kısıtlı.

Eşitsizliklerin altındaki öne çıkan sosyal belirleyenler şöyle sıralanıyor: Yoksulluk ve yoksunluk. Düşük ücretli, değişen yerlerde, güvencesiz çalışma. İş yerinde sağlıklı çalışma koşullarının olmaması, koruyucu önlemlerin zayıflığı. Sosyal güvence olmaması. Evlerinin kalabalık olması. Eşitsiz yasal statü. Damgalanma. Doğru halk sağlığı bilgilendirmelerine ulaşamama. Aşıya, önlemlere ve tedaviye erişimdeki zorluklar.

Bir de Covid-19 ile derinleşen eşitsizlikler konusu var. Dünyanın düzeni sayesinde zenginler daha zengin yoksullar daha yoksul hale geliyor, sağlığı belirleyen “sosyal faktörler” kimileri için daha da bozuluyor. Nasıl mı? Hastalığın yayılmasını ve ölümleri azaltmak için uygulanan önlemler eşitsiz sağlık, sosyal ve ekonomik sonuçlar doğuruyor. Milyonlarca insan yoksulluğa sürükleniyor. İşsizlik artıyor, özellikle kadınlar, az eğitimliler, düşük sosyoekonomik durumu olanlar işsiz kalıyor. Sosyal güvenlik ve destek sistemleri yetersiz. Eğitim aksıyor, gençlerde sosyal etkileri olumsuz oluyor, en çok da yoksul çocuklar etkileniyor. Zor durumdaki toplum kesimlerinde fazla olmak üzere gıda güvenliği bozuluyor. Toplumdaki cinsiyet eşitsizliği artıyor. Yaşlılara daha belirgin olmak üzere ayrımcılık ve damgalanma görülüyor. Ruh sağlığı olumsuz etkileniyor. Sağlık hizmetleri üzerindeki yoğunluk Covid-19 dışı hastalıkların etkilerini ve bunlardan ölümleri artırıyor.

Görebileceğimiz gibi bu olumsuzlukların pek çoğu sadece bugünü ilgilendirmiyor, geleceğe de yansımaları olacak.

Küresel salgınla ulusal mücadele mi?

Buna en çok virüs gülmüştür herhalde. DSÖ salgının başından beri söylüyor, herkes güvende olmadıkça kimse güvende olmaz, ona rağmen zenginlerin aç gözlüğü bitmiyor. Bilmediklerinden değil, Dünya Bankası yoksul ülkelerdeki yüzde yedi, zengin ülkelerdeki yüzde 75 aşılama oranlarına dikkat çekiyor ama yoksul ülkelere aşı göndermekte yeterli adım atılmıyor. Sonra mı? İnsanlık Delta, Omicron derken sürekli yeni çıkan varyantlarla boğuşmak zorunda kalıyor.
Rapor sonuç bölümünde, bugün ve gelecekte pandemileri önlemek, hazırlıklı olmak ve doğru yanıt verebilmek için yapılacaklara sağlığın sosyal belirleyenleri yaklaşımının “entegre” edilmesi gerektiği yazıyor. Ne dersiniz? Bu “entegrasyon” sizce nasıl olabilir? Zenginlerin lütfetmesi ile olmayacağı anlaşılıyor.

Covid-19 salgını, belirgin hale getirdiği tüm bu eşitsizliklerle sınıf mücadelesinin aslında yaşam mücadelesi olduğunu hatırlatıyor. Hatırlamak ya da görmezden gelmek, insanlığa kalmış, onu da virüs düşünecek değil ya!