Omicron, doğal bağışıklık ve aşı bağışıklığından kaçarken bu basıncın etkisiyle önceki varyantlardan çok daha keskin tırmanışına karşın, şimdilik bağışık kişilerde daha hafif seyrettiği yönünde ipuçları bulunuyor.

Covid-19 ve kusursuz fırtına

Prof. Dr. Esin Şenol Davutoğlu

Kusursuz fırtınanın sözlük anlamı şöyle; pek çok kötü şeyin aynı anda gerçekleştiği olağanüstü bir durum. Çok gişe yapmış gerçek bir hikâyeden yola çıkan ve George Clooney’nin en iyi rolü olarak anımsanan bir filmin de adı aynı zamanda. Film bir balıkçı kasabasında geçiyor, son avını beğenmeyip daha büyük bir av için her zamankinden farklı sulara açılan bir tekne ve dönüş yolunda üç kasırganın birleşimi ile yakalandıkları büyük fırtınayı anlatıyor. Salgın, ikinci yılında, her birini bir öncekinden şaşırtıcı bulduğumuz Alfa, Delta ve Omicron ile artık kusursuz bir fırtına olarak tanımlanmayı hak ediyor.


Omicron’u konuşuyoruz

Dünya ve biz henüz Delta ile yakalandığımız fırtınanın içindeyken ,Omicron’u konuşmaya başladık. Adını henüz ve başka bir kıtadan ,Güney Afrika’dan duyduğumuz bu yeni varyantın çoktan tüm dünyada yayılmış olduğunu anladık. Omicron, tüm varyantlardan hızlı yayılıyor, 2 günde bir ikiye katlanıyor ve saptandığı coğrafyalarda kısa sürede hâkim hale geliyor. İlk başladığı Güney Afrika ‘daki ve en hızlı yayıldığı İngiltere’deki seyir, hem geçirilmiş enfeksiyon hem de aşı bağışıklığından kaçabildiğini gösteriyor. Omicron’un insan dokularına nasıl tutunup, çoğaldığına dair yapılan bir deneysel çalışmada solunum yolu hücrelerinde, Delta varyantından 70 kat fazla çoğaldığı anlaşıldı. Ancak akciğer dokusunda çoğalması hem delta hem de başlangıçtaki suştan daha zayıftı ki bu erken ipuçları, Omicron’un yüksek bulaşıcılığını desteklerken akciğeri daha az etkileyebileceğini düşündürüyor. Solunum yolunda fazlaca çoğalması ve bir kişiden çok sayıda kişiye bulaşmanın gerçekleştiği “süperyayıcılık” durumlarına ilişkin bildirimler, hava yolu ile çok etkin bulaşabileceği konusundaki erken ipuçları olarak kabul ediliyor. Mevcut aşılar, bu varyanta karşı etki kaybediyor ve hızla üçüncü dozlar ile takviye gerekiyor ama bazıları örneğin inaktif aşılar tekrarlanan dozlarda dahi etki kaybını telafi edemiyor. Virüsün yayılım hızından anlaşılacağı üzere bu yayılımın önünü kesebilmek için hızlı aşılama ve takviye dozlar dışında yapabileceğimiz fazla bir şey yok.

Alfa varken, “hormonlu alfa” olarak tanımladığımız Delta ve Delta ile baş etmeye çalışırken daha bulaşıcı Omicron varyantları, virüsün gizemli evrimsel gelişimi konusunda öngörülerimizi sislendiriyor. Bu gelişimi öngörebilmek mümkün olmasa da etkin bir radar sistemi kurarak yakın izlemek, yerinde ve zamanında önlemler alarak tekrar başa dönmemek için çok önemli. Kuşkusuz karşılıklı/eşzamanlı gelişmek temel ilkesi işliyor bir yandan. Omicron, doğal bağışıklık ve aşı bağışıklığından kaçarken bir yandan bu basıncın etkisiyle önceki varyantların dalgalarından çok daha keskin tırmanışına karşın, şimdilik bağışık kişilerde daha hafif seyrettiği yönünde ipuçları bulunuyor.

Ancak bir yandan bağışıklıklarımız güçlenir, tanışıklığa dair belleğimiz derinleşirken, hastalığın daha hafif bir seyre geçmesi ve salgının böylece kontrol altına alınması en çok tartışılan senaryo olsa da henüz bunun ne zaman olacağını kestirmek pek mümkün değil. Biyolojik matematik modellemelerdeki üssel büyüme hızı, aşısız kişiler ve en önemlisi çocuklardaki seyrindeki bilinmezlik ve koronavirüs ailesinin mutasyonları biriktirebilme, birleştirebilme ve türler arası geçiş olasılıkları iyimserlikten çok daha fazlasını gerektiriyor. Çünkü hafif seyretse, akciğerleri fazla hastalandırmadığı kesinleşse dahi virüsün bulaşma dinamiklerine etki edemediğimiz sürece , mutasyonları ve varyantların gelişimini önlemek olası görünmüyor .

Bir hafta kadar önce, Dünya Sağlık Örgütü Başkanı Ghebreyesus tüm dünyaya “bir etkinliği iptal etmek bir hayatı iptal etmekten iyidir” diye bir çağrı yaparak herkesten yeni yıl etkinlikleri ve kutlamalarını iptal etmelerini istedi. Kuşkusuz yerinde ve beklendik bir çağrıydı ama bende dahi, umutsuzluk diyemesem ve yersiz olduğunu peşinen kabul etsem de, karamsarlık ve bıkkınlığı tetikledi. Aslında hiç işe yaramayacak olan bu can sıkıntımın izahı yalnızca esir düştüğümüz yeknesak ritimde ve müştereklerin trajedisinde değil. Bu kış kendimi daha çok teknesi kusursuz fırtınanın ortasında kalmış o teknenin mürettebatı gibi hissediyorum. Bir yandan da hepimizi bir çemberin içinde düz yürümeye çalışan çocuklardan farksız buluyorum. Çünkü biz virüsleri hiç bilmeyen, göremediği canlılar ile hastalanmayı kavrayamayan ortaçağ insanından farksızız. Oysa bu iki yılda, her hatamızın bedelini hızlıca ödediğimizi gördük. Ve her seferinde daha da hızlanmamız gerekirken iyice hantallaştığımız bir yorgunluk ve savrulmuşluk içindeyiz. Sürecin çok hızlandığı ve fırtınanın ortasında aradığımızın eve dönüş yolu olduğu çok açık. Ancak bu kadar hızlanan bir süreçte doğru cevapları bulacağımızdan, bulsak dahi birlikte davranabileceğimizden kuşkuluyum. Koyulaşan yalnızlığımız ve bencilliğimiz ise ihtiyacımız olan bu çevikliği koyu bir gölge gibi çepeçevre sarıyor. Kim bilir, belki de Sümerli şair Ludingirra’nın bize binlerce yıl öteden aktardığı yeni yıl bayramları gibi yaşamış olduğumuz yeni yıl bayramlarının öykülerini yazmak zamanıdır.