Bizler, küreselleşmiş, finansallaşmış tekelci kapitalizmin dünya üzerindeki yaşamın sürdürülebilmesi adına varoluşsal bir tehdit haline geldiği yeni bir jeolojik çağın, Antroposen çağının sakinleriyiz.

Covid, iklim ve ikili metabolik yırtılma

NEIL FAULKNER
Çeviren: Özde Çelikbilek

İklim krizinin yarattığı etkileri etrafımızda görüyoruz. Daha sık ve daha yoğun ısı dalgaları orman yangınlarına, kuraklıklara ve çölleşmede artışa neden oluyor. Yükselen ve ısınan denizler, daha yoğun yağışlara, daha ciddi sellere, daha sık meydana gelen büyük fırtınalara ve kıyı bölgelerinin sular altında kalmasına sebebiyet veriyor. Bu değişiklikler, canlı türü kaybının normal oranın bin katı olduğu, dünyanın altıncı kitlesel yok oluşunu da tetikliyor. İklim değişikliği geçim kaynaklarını yok ederken hastalıkları artırıyor, insanları evlerinden, yaşadıkları yerlerden göç etmesine neden oluyor.
Tüm dünyada egemen bir grup siyasi azınlığın başarısızlığı “sistemseldir”. Bizler ne yapacağımızı bilmediğimizden ya da yanlış politikaları benimsemediğimizden değil. Bugün dünyanın egemen siyasi ve ekonomik düzeni, iklim krizinin önüne geçebileceğimiz köklü değişimlerin önündeki en büyük engel olarak duruyor.

Metabolik yarık” terimi, John Bellamy Foster’ın da sık sık kullandığı gibi, olan biteni bugün kontrolden çıkan ve insan toplumlarını ve doğal ekosistemleri parçalayan kurumsal kapitalist sistemin şiddetini anlamamız için önemli.

Metabolizma, kimyasal değişikliklerin enerjiyi nasıl yeniden yapılandırdığı ile ilgili bilimsel bir kelimedir. Hepimizin bilim konusunda bilgili olması, gezegenimize neler olduğunu anlaması, benim “İkili Metabolik Yırtılma dediğim şeye yüzünü dönmesi gerekiyor.

İnsanlar doğanın bir parçasıdır. Bir yandan, maddi ihtiyaçları ve organik formu olan hayvanlarız. Öte yandan, yaşamsal faaliyetlerimiz doğanın geri kalanını etkiliyor, bazen onu küçültür, bazen yeniden şekillendirir, fakat her zaman bir etkiye sahiptir.

İnsan emeğinin ortaya çıkardığı her şey bu nedenle doğanın bir parçasıdır. Hayatımızı sürdürmek, geçim kaynağı sağlamak için yaptığımız her şey, doğanın bize sunduğu kaynaklarından yararlanmayı ve onları yeni biçimlere dönüştürmeyi içeriyor.

Bunların hiçbiri tersine çevrilemez, ancak sürdürülebilir/tekrarlanabilirler. Sıcaklık yükseldiği için bir buzul erirse, oluştuğu su akar. Sıcaklık tekrar düştüğünde aynı yerde yeni bir buzul oluşursa, o su kütlesinden oluşur. Toplumda olduğu gibi doğada da her şey süreçsel ve hareketlidir.

Doğal olarak yürütülen süreçlerde yer alan enerji sabittir: Donsuz bir şekilde geri dönüştürülebilir, ancak yok edilemez, bu yüzden ne yaparsanız yapın, şu ya da bu biçimde orada olmaya devam edecektir. Bu, fiziğin temel yasalarından biridir (“Termodinamiğin Birinci Yasası” olarak bilinir).

Bundan, insanların doğa ile ‘yenilenebilir’ veya ‘sürdürülebilir’ enerjinin esasen tekrarlayan şekillerde geri dönüştürüldüğü veya metabolik bir ‘kopma’ veya ‘yarık’a neden olan başka şekillerde enerjinin yeniden yapılandırıldığı şekillerde etkileşime girebileceği sonucu çıkar.

Şimdi iki zıt örneği ele alalım: Bir bahçe manyokunu hasat eden, yumruları besleyen ve domuzlarına yaprak bırakan ve sonra onların araziyi gübrelemek için dolaşmasına izin veren bir çapa kültivatörü, ekolojik olarak sürdürülebilir bir enerji geri dönüşüme olanak sağlıyor.

Diğer yandan petrol çıkaran, onu rafine eden ve daha sonra jet motorlarında yakmak için diğer şirketlere satan şirketler oldukça farklı bir şey yapıyorlar: Onlarınki yenilenebilir bir sürece dahil değil, atmosfere karbon atığı salınımı yapan ve kalıcılaşan bir yeniden modelleme. Dünyanın metobilik işleyişi ile oynuyorlar.

Kapitalizm öncesi toplumların temel ritimleri mevsimlerin döngüsü tarafından belirlendi. Ancak unutmamak gerekir kapitalizm, büyüme için kâr güdüsüyle sabitlenmiş rekabetçi bir sermaye birikimi sistemidir.

Birinci örnek her zaman esas olarak yerel veya bölgeseldi, bu nedenle bir yerde olanların diğerleri üzerinde sınırlı bir etkisi oldu. İkinci faaliyet örneği ise şimdi tüm insanlığı ve çevreyi kavrayan tamamen küreselleşmiş bir sistem üzerinde kendisini var ediyor.

Sonuç olarak basit: Atmosferimizi kirleten, gezegenimizi ısıtan ve ekosistemlerimizi yok eden kâr makinesidir.

Ama yaptığı sadece bu değil.

ANTROPOSEN ÇAĞI

Bugün dünyada egemen olan sistemi tanımlayalım: Küreselleşmiş, finansallaşmış tekelci kapitalizm, bilanço, kâr dışındaki her şeye kör.

Sermayenin sahipleri dünyayı, ona ait olan toprakları, suları, minerallerini adeta özel mülkiyetlerine dönüştürdüler. Dünyanın ekosistemini metalaştırdılar ve onun bolluğunu gasp ettiler. Ve şimdi onların ardında kalan kir ve atıklar, diğerlerinin ödemek zorunda olduğu bir bedel.

Peki, şimdi nereden başlamalı? Yarattıkları yıkımın dosyası çok uzun. Ormanlarda ağaçlar kesiliyor, sulak alanlar kuruyor, topraklar aşınıyor. Kimyasallar okyanuslara, göllere, denizlere ve nehirlere atılıyor. Toksinler yeraltı suyuna sızıyor. Kullanılan gübreler ve böcek ilaçları ihtiyacımız olan gıda kaynaklarını zehirliyor.

Depolama alanları sentetik atıklarla dolup taşıyor. Nükleer santraller havayı, karayı ve denizi kanserojen parçacıklarla dolduruyor. Santraldan yayılan kimyasal dumanlar şehirdeki caddeleri dolduruyor ve okula giden çocuklar zehirleniyor.

Şimdi, dünyanın yaşadığı bu zararın ve kargaşanın derininden gelen iklim krizi ile birlikte, insanlığın yıkımına neden olabilecek başka bir titan daha ortaya çıktı: Pandemi

Pandemi dünyadaki neoliberal düzenin tüm açıklıklarını gözler önüne serdi. Muhafazakâr iktidarların yalanlarını ortaya çıkardı ve önceliklerinin ne olduğunu gösterdi.

Fakat şimdi çok daha büyük bir sorun var: Yeni ölümcül hastalıkların çok sayıda adeta küresel kuluçka makinesini yaratan kurumsal tarım işletmeciliği ile doğal ekoloji arasındaki metabolik kopuş.

1950’li yıllarda dünya halkının büyük bir kısmı, ağırlıklı olarak Küresel Güney’de bulunan köylü çiftçilerdi. 1980 gibi yakın bir tarihte, Çin nüfusunun sadece yüzde 20’si kentliydi; oran bugün yüzde 60. Bugüne gelindiğinde ise köylerde kalanların artan bir kısmı ücretli işçiye dönüştü.

Tarım ticareti, geleneksel toplulukları yok etmenin yanı sıra, vahşi doğaya doğru genişliyor, ormanları kökünden söküyor, doğal ekolojilerin çeşitliliğini ve dengesini yok ediyor, onları geniş monokültürlerle değiş tokuş ediyor. Dünya’nın yaşanabilir yüzeyinin yarısı artık her yıl eklenen milyonlarca dönüm ile tarıma ayrılmış durumda.

Ekin alanlarının çoğu, dünyayı dolaşan küresel tedarik zincirleri için hızla beslenen yüz milyonlarca sığır, koyun, domuz ve kümes hayvanı için hayvan yemi üretiyor. Big Farm’ın sanayileşmiş hayvan üretiminin mega kompleksleri, Küresel Güney’in sürekli büyüyen kentsel proletaryasının mega gecekondu mahalleleri arasında ve çevresinde yer alıyor.

Epidemiyologlar, çeyrek asırdır insanın doğaya verdiği tehlikeler konusunda uyarıyor. Yaygın hastalıkların birçoğu, temel bir mekanizma süzgecinin içinden geçerek ilerliyor. Fabrikalardan, çiftliklerden yayılıyor, yeni varyantlar burada kendilerine imkân buluyor. Hayvandan insana, genellikle mutant formda bir sıçrama ve ulus ötesi tedarik zincirleri aracılığıyla hızlı küresel yayılmayla birlikte ilerliyor.

Hiç durmadan tekrarlanan uyarı, er ya da geç neoliberal kapitalizmin yarattığı yeni hastalıklardan birinin ortaya çıkacağıydı. Herhangi bir önlem alınmamıştı.

Mezarlıklar morglardaki ceset torbaları; ventilatörler aracılığıyla nefes alan hastalar; travmatize ve bitkin sağlık çalışanları. İnsanların kaybettikleri işleri Kaybedilen işler, batan işletmeleri, kiracıların evden atılması, psikolojik rahatsızlıkların artması ve umutsuzluk. Kâr makinesi için sadece dışsal şeyler, onları ilgilendirmiyor.

Kâr makinesi çalışmaya devam ediyor. Yeniden kalibre ediliyor. Bazı işletmeler kapanıyor olabilir, ancak büyük sermaye oldukça hareketli. Tıklama tuşu hızında para akıyor.

Bizler, küreselleşmiş, finansallaşmış tekelci kapitalizmin dünya üzerindeki yaşamın sürdürülebilmesi adına varoluşsal bir tehdit haline geldiği yeni bir jeolojik çağın, Antroposen çağının sakinleriyiz.

Bundan sonra ne olacağı bizim ne yapacağımıza bağlı. Şimdi harekete geçme zorunluluğu hiç bu kadar hissedilir büyüklükte olmamıştı.

Bu yazı, Climate and Capitalism adlı siteden, kısaltılarak çevrilmiştir.