Covid-19 bitip, taşlar yerine oturmaya başladığında çocuklarımızdan ve çocukluklarından geriyene kalmış olacak? Bundan 10 yıl sonra, hayatlarının en coşkulu dönemine pandeminin gölgesi düşmüş gençlere baktığımızda ne göreceğiz? Ürkek, kaygılı hatta öfkeli “Kayıp bir kuşak” mı?

Covid Kuşağı: Sosyal bir krizin ilk işaretleri

Aylin GÖÇMEN Eğitim Kolektifi

KÜÇÜK kız televizyondaki çizgi filmi izlerken aniden ayağa fırlıyor ve bağırıyor: -Çok kızgınım bunlara. Hiçbirinde maske yok. Üstelik aralarında mesafe de bırakmıyorlar! Sonra da ağlamaklı bir yüzle odasına kapatıyor kendisini. Zaten sokağa sadece gözlerini açıkta bırakan kocaman maskesiyle çıkıyor. Eskiden heyecanla girdiği mahalle bakkalına, karşılaştığında zıplamaya başladığı sınıf arkadaşına donuk gözlerle bakıyor. Çoğu zaman sokağa çıkmak da istemiyor. Aylardır “hayatını sığdırdığı” odasında, tıpkı oyuncakları gibi sessiz ve tepkisiz oturuyor.

KAYIP BİR KUŞAK MI GELİYOR?

Pandemi korkusuyla evlere kapanmış ve günlerini her akşam entübe hasta sayılarını izleyerek ve ellerini yıkayarak geçiren çocuklarımız ileride bu günlerden nasıl izler taşıyacaklar? Covid-19 bitip, taşlar yerine oturmaya başladığında çocuklarımızdan ve çocukluklarından geriye ne kalmış olacak? Bundan 10 yıl sonra, hayatlarının en coşkulu dönemine pandeminin gölgesi düşmüş gençlere baktığımızda ne göreceğiz? Ürkek, kaygılı hatta öfkeli “Kayıp bir Kuşak” mı? Mart’ta başlayan ve ne kadar süreceğini henüz bilemediğimiz Covid-19 sürecinin getirdiği değişimler, çocuklarımızın akademik düzeylerinden, sosyalleşme becerilerine, kişisel gelişimlerinden, psikolojik sağlıklarına kadar her alanda hayat boyu sürebilecek izler bırakacak gibi görünüyor.

TARİHİN EN BÜYÜK OKUL TATİLİ!

Bu değişimlerin en etkili olanı da okulların kapanması. Unesco’ya göre 190 ülkede 1 milyon 600 bin çocuk bu süreçten etkilendi ve bu rakam dünyada okul çağındaki çocukların yüzde 90’ını ifade ediyor. Daha vahimi ise Ağustos ayına gelmemize rağmen hâlâ pek çok ülkenin okulların açılmasına dair net planlar ortaya koymamış olması! Eğer okullar eylül ayında da açılmazsa, eğitime 20 haftadan daha uzun süre ara verilmiş olacak ki ne eğitimciler ne de akademisyenler böyle bir sürecin sonuçlarını tahmin edemiyorlar. Daha önce böyle uzun bir okulsuzluk deneyimi yaşanmamış olması öğrencilerin yaşayacağı kaybın lineer bir düşüşe mi yoksa kümüle olarak büyüyen bir gerilemeye mi neden olacağının tahmin edilmesini engelliyor.

UZAKTAN EĞİTİM EŞİTSİZLİĞİ ARTIRIYOR!

Peki Covid-19 döneminin parlayan yıldızı Uzaktan Eğitim bu öğrenme boşluğunu etkili bir şekilde doldurabilir mi? Eğitimciler, Uzaktan Eğitimin zorunlu durumlarda öğrenmeyi sürdürmek için önemli bir destek olduğunu söyledikten sonra uyarıyorlar: Ancak nitelikli bir eğitim, içinde gerçek hayata dair bağlantılar kurmayı, sosyalleşmeyi, kendisi sınırlarını farketmeyi ve akranlarıyla birlikte olmayı içermelidir. Uzaktan eğitim, bir okulun sağladığı ve çoğu zaman değerinin farkında bile olmadığımız sosyal kazanımları sağlayamaz. Bu nedenle uzaktan eğitim, okul hayatının yerini dolduramaz.

Madalyonun öbür yüzünde ise Uzaktan Eğitimin yarattığı eşitsizlik var. Önceleri, online dersler bize yeni eğitim dünyasının yaratıcı ve zengin seçeneklerle dolu vaadini hissettirse de pratikte yaşadığımız hiç de böyle değil. Kuzey Avrupa ülkeleri, Japonya, Singapur gibi sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen ülkelerde çocuklar eğitimlerine kesintisiz olarak devam ederken, dünya çocuklarının büyük bir bölümü için uzaktan eğitim, öğrenmenin hayatlarından bütünüyle çıkması anlamına geliyor. Bazen bilgisayarları, bazen internet bağlantıları bazen de kendilerine online ders hazırlayacak birikime sahip öğretmenleri olmayan yoksul öğrenciler, bu fırsata sahip olanlarla aralarındaki Dijital Uçurumu ilk kez böylesine net ve ciddi bir şekilde hissediyorlar.

9.7 MİLYON ÇOCUK EĞİTİM DIŞI

Ancak bundan daha önemli bir sorunumuz da var. Biz uzaktan eğitimin yol açtığı fırsat eşitsizliğini çözmeye çalışırken, Save The World adlı organizasyon bazı ülkelerde okulların varlığının ve öğrencilerin eğitime devam etmesinin tehlikeye düştüğünü bir raporla açıkladı. Buna göre okullar aracılığıyla yoksul öğrencilere ulaşan ve küresel olarak 77 milyar doları bulduğu düşünülen eğitim harcamaları bu yıl yapılmadı. Dünyanın en yoksul 12 ülkesinde çocukların büyük bölümünün bir daha okula geri dönemeyeceğine kesin gözüyle bakılırken, gelişmekte olan 28 ülkedeki çocukların da okul dışı kalma riskleri yükseliyor.

KIZLAR YİNE RİSSK ALTINDA

Okulsuzluğun bir başka büyük etkisi de kız çocukları üzerinde. Bizim ülkemizdeki kız çocuklarının da arasında bulunduğu milyonlarca kız çocuğu için okulda olmak, eğitimden çok daha fazlasını ifade ediyor. Günün bir bölümünü okulda yaşıtlarıyla geçirmek, bir öğretmenle etkileşime girmek, düşünce ve beklentilerini ifade edebilmek ve güvenli bir ortamda bulunmak kız çocuklarının gelişiminde en az akademik bilgiler kadar önemli rol oynuyor.

Bu uzun okul tatili ise, özellikle yoksul hanelerdeki kız çocuklarının geleneksel kadın rollerini erken yaşta üstlenmelerine, tarım işleri ya da başka işlerde çalıştırılmalarına, erken yaşta evlendirilme ve şiddet görme riskiyle karşılaşmalarına neden olacak gibi görünüyor.

SOSYAL BIR KRİZİN İLK ADIMLARI

Bir başka deyişle Covid-19 pandemisi büyük bölümü kız çocuklarından oluşan 9.7 milyon çocuğun eğitim dışı kalma olasılığını yaratırken, onları eğitimsizliğin yol açacağı olası bir yoksulluk riskiyle karşıkarşıya bırakabilir.

Öte yandan Covid sonrası yaşanacak uzun dönemli resesyon okula dönen öğrencileri de etkileyecek gibi görünüyor. Dünyanın bir bölümünde çocuklar esnek, yaratıcı, bireyselleştirilen yepyeni bir eğitim düzenine kavuşurken; geri kalanında okula dönen öğrenciler akademik kayıplarını bile yeterince karşılayamayacakları bir okul ortamıyla karşılaşabilirler.

Bu veriler bize 2. Dünya Savaşı’ndan sonra bir daha yaşamayacağımızı umduğumuz sosyal bir uçurumun ve yetişecek kayıp bir kuşağın ilk işaretlerini veriyor. Eğer kötü senaryolar gerçekleşirse, geleneksel okul sisteminde varlığından şikayet ettiğimiz gelişmiş ülke-gelişmekte olan ülke, zengin aile çocuğu- yoksul aile çocuğu, eğitimli ebeveyn- eğitimi düşük ebeveyn, kız-erkek öğrenci arasında var olan fırsat eşitsizliğini bile arayabileceğimiz bir döneme girebilir ve bunun sosyal sonuçlarını yaşamak zorunda kalabiliriz.

İyi senaryoyu gerçekleştirmek ise hâlâ elimizde. Okulların güvenli hale getirilerek eğitime başlaması, okulun yanı sıra EBA ve benzeri uygulamaların etkinliğinin arttırılmasına devam edilmesi, kırsal kesimlerdeki ve ekonomik olarak dezavantajlı öğrencilerin okullara devamının sağlanması için ekonomik desteklerin hazırlanması ve öğretmenlerin güçlendirilmesi ilk atılması gereken adımlardan. Bugün eğitime dair alınacak her kararın20-30 yıl sonrasını şekillendirebileceğinin bilinciyle hareket etmek ise tek çıkar yolumuz.