İdlib’e operasyonun eli kulağında. Kentin kaderinin ülkenin geleceğini belirleyeceğini kaydeden Suriye Komünist Partisi-Siyasi Büro’dan Azar, “Yeni dönem için bir araya gelmeli ve laikliğe odaklanmalıyız” dedi.

Çözüm için görev sola düşüyor

Zilan AKAY

Suriye’yle ilgili son günlerde öne çıkan en kritik gelişme İdlib krizi olurken Şam yönetimi de aynı günlerde uluslararası alanda yeniden görünür hale geldi. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda Suriyeli diplomatların yürüttüğü görüşme trafiği akabinde Ürdün ve Mısır’la 10 yıl sonra yapılan ilk resmi görüşmeler Şam yönetiminin elini güçlendirdi. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad başta Rusya ve İran’ın desteğiyle sahada ve masada yeniden güç biriktirirken ülkedeki komünist partiler de mevcut siyasi konumlanışını gözden geçiriyor. 1924 yılında kurulan Suriye Komünist Partisi’nden 1973’te ayrılarak Suriye Komünist Partisi Siyasi Büro (SKP) ismini alan parti, Suriye’de Beşar Esad yönetimine muhalif ve üyelerinin birçoğu sürgünde.


SKP Siyasi Büro üyesi Nader Azar da yurtdışında yaşayan parti üyelerinden biri. İsveç’te parti çalışmalarını yürüten Azar’la Suriye’deki son durumu, partisinin tutumunu, Şam-Ankara hattındaki gelişmeleri ve ülke solunun geleceğini konuştuk. Azar da Türkiye-Suriye ilişkilerini yakından takip ediyor ve "Türkiye ile Suriye arasında bir yol çizilebilirse, yakın gelecekte bu Türkiye’de AKP yönetimi altında olmayacaktır" diyor.

AKP SİLAHLI VE İSLAMCI HAREKETLERİ ETKİLEDİ

Türkiye de dahil tüm ülkelerin Suriye’nin iç işlerine müdahalesinin ‘kabul edilemez’ olduğunu belirten Azar, “Biz Suriye Komünist Partisi (Siyasi Büro) olarak Suriye’ye yapılan tüm dış müdahalelere karşıyız. İç işlerimize müdahale eden tüm ülkelerin kendi çıkarları var. Belirli bir konuda anlaşabilir veya anlaşamayabilirler ancak bu Suriye halkına hizmet etmez" dedi. Azar, ABD’nin ülkedeki durumuna ilişkin ise "ABD, Suriye Demokratik Konseyi aracılığıyla Türkiye’ye baskı yapmak ve Rusya’yı Suriye bataklığına sürüklemek istiyor. Ayrıca ABD, İran’ın bölgesel nüfuzunu sınırlaması, İsrail’in güvenliği ve IŞİD’e karşı mücadele dedikleri şeyi sağlamak için baskı yapıyor" görüşünü paylaştı. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan ve Suriye Ulusal Güvenlik Başkanı Ali Memlük arasında Irak’ın başkenti Bağdat’ta görüşme yapılacağı iddialarını ise şöyle yorumladı: "Türkiye ile Suriye arasındaki yapılacak bir herhangi bir müzakere siyasi çözüme yol açamayacak bir güvenlik niteliği taşımaktadır. Türkiye hükümeti de kendi çıkarları için çalışıyor. Arap gücünün boşluğu, İran, Türkiye ve Etiyopya gibi komşu bölgesel güçlerin yükselişine yol açtı ve Arap ülkelerinin iç işlerinin dini mezhepler aracılığıyla manipülasyonuna kadar uzandı. Türkiye, Suriye’deki İslami partileri ve silahlı hareketleri etkiledi."

ABD VE AVRUPA İDLİB’İN DIŞINDA TUTMAK İSTEDİ

Ülkedeki savaşın son aktif cephesi konumunda olan İdlib’le ilgili "İdlib’in geleceği bir bütün olarak Suriye çözümünün geleceğiyle bağlantılı, bu yüzden önem arz ediyor" diyen Azar, Türkiye, ABD ve Avrupa ülkelerinin İdlib’i Suriye yönetiminin kontrolü dışında tutmaya çalıştığını söyledi. Azar, “İdlib’de çeşitli askeri gruplardan binlerce savaşçı toplandı ancak selefi bir cihatçı örgüt olan Heyet Tahrir el Şam’ın kontrolü altına girdi. Rusya ve İran’ın desteklediği Suriye rejimi, ülke genelindeki kontrolünü geri almak isterken, Türkiye, ABD ve Avrupa, İdlib’i Suriye rejiminin kontrolü dışında tutmak, üzerinde baskı kurmak ve yeni bir mülteci krizini önlemek istiyor" ifadelerini kullandı.

Suriye’de yurttaşları derinden etkileyen ekonomik kriz de en kritik konulardan biri. "İran ve Rusya’nın Esad rejimine sağladığı ekonomik yardım elbette yetersiz kalıyor. Çözüm zaten ekonomik değil, siyasi. Siyasi çözüm olmadan Suriye ekonomisini iyileştirmek çok zor, belki de imkansız" diyen Azar, buna çözüm olarak 2012 yılının haziran ayında yapılan Cenevre görüşmelerine atıf yaptı. Azar, "Değişikliğin anahtarı Cenevre 1 Deklarasyonu’dur. Anayasa referanduma sunulmalı ve seçimler de yeni anayasaya göre yapılmalı. Demokratik süreçte tüm ideolojik, politik ifadelerin düzenlenmesi için alan açılmalıdır. Demokratik değişim sürecine giden başka bir yol yok ve Suriye krizini aşmanın başka bir yolu yok" diye konuştu.

Ülkede 10 yıldır süren savaştaki aktörleri ise "Birbirini yenemeyen taraflar" olarak gören Azar, şöyle devam etti: "Suriyeliler rejim yanlısı, muhalefet ve tereddütlü veya tarafsız olmak üzere üçe ayrıldı. Sünni olmayan Müslümanların çoğu Hıristiyanlar kadar rejim yanlısıyken, Sünniler bu üçü arasında sosyo-ekonomik, kültürel ve politik gerekçelerle bölünmüştü. Suriye rejimi ve muhalefet birbirini yenemedi, bir çözüm de bulamadı. Bu durum, bölgesel ve uluslararası güçler tarafından sömürülen genel bir Suriye krizinin, aynı düzeyde çözüm gerektiren yerel, bölgesel ve uluslararası bir krize dönüşmesine neden oldu."

LAİKLİĞE ODAKLANMALI VE BİR ARAYA GELİNMELİ

Mısır ve bölge ülkelerinde Müslüman Kardeşler’in çöküşüyle birlikte siyasal İslamcı hattın gerilemesinden en çok Marksistlerin yararlanması gerektiğini ifade eden Azar, "Devletin dinlere, mezheplere ve siyasi inançlara karşı tarafsızlığını temsil edilen laikliğe odaklanmak. Geniş bir idari ademi merkeziyetçiliğe vurgu yapmak ve federalizmi reddetmek gerekiyor" dedi. Azar, Suriyeli Marksistler’in ortak hareket etmesi gerektiğini söyleyerek şöyle devam etti: "Arap dünyasında yeni bir sol dalga olduğuna dair pek çok işaret var. Bu dalga Suriye, Mısır ve Tunus’ta ve özellikle gençler arasında belirgin. Suriyeli Marksistlerin çözüm için üstlenmesi gereken görevler var. Parti olarak üç hat üzerinde çalışıyoruz. Birincisi diğer ulusal partilerle irtibatta olduğumuz ulusal çizgi. İkincisi ‘Sol Arapçılık’, Kürt ve Marksist güçlerle demokratik bir çizgide buluştuğumuz sol çizgi. Üçüncüsü ise Marksistleri merkezi bir siyasi liderlikle birleştirmeye ve tek partide buluşturma yollarını aradığımız Marksist sol çizgi. Partiler, örgütler ve bireylerden oluşan birikimli bir Marksist yapı için yeni bir partide birleşmeye çalışmalıyız."