Cübbenin düğmesi olmaz, sebebi kimse önünde düğme iliklememektir, vicdanı hür kalabilmektir.

Tam da bu yüzden düğme iliklemeye itiraz eden, hak hukuk arayan avukatlar cübbeleriyle dayak yerler adliye önlerinde…

Ve şimdi aynı sebeple öğretim üyeleri, cübbeleriyle coplanırlar. Fikri hür, vicdanı hür bir üniversite ve memleket istemeleridir, cübbelerini iliksiz-serbest tutmalarıdır sebebi.


Varsın imamları cübbeleriyle siyaset yapsınlar, cübbelerini giyip evet vaazı versinler, video çektirsinler. Varsın yüksek mahkeme hâkimleri Reis önünde düğmesiz cübbelerini iliklesinler, hâkimler-savcılar sadece hükmedenden gelen emirleri hükme çevirsinler.

Tarihin hükmü çoktan verilmiştir, istibdat haksızlıktır, hürriyet haktır.

Tam da bu yüzden faşizme karşı çıkmak şimdi cübbelerin serbestliğini, hürriyetini, düğmesizliğini de savunmaktır.

Ne güzel slogandır o, bizim cübbelilerin attıkları slogan: Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!

Güzel sözlerimizden, kelimelerimizden vazgeçmeme günlerindeyiz.

Kelime sayısını da giderek azaltıyorlar çünkü. Varlık Fonu, pranga, KHK, Suriye ve biraz Trump, biraz Putin demek ve sürekli Reis demek yeterli sayılıyor, fazlasını söylemek hainlik…

Anayasa ki bir toplumun sözleşmesidir, toplumsal sözsüzleşmeye dönüşüyor; aykırı sözün, aykırı kelimenin yasaklandığı sözsüz bir istikbale pranga kılınıyor. Cumhuriyet yurttaşlarının üvey evlat sayılacağı bir istikbale…

O sözsüzleştirme sayesinde, Reis ‘Baba’ ile Üvey ‘Ana’yasa izdivacıyla harfi harfine bir hanedanlık sözleşmesi imzalanıyor…

Evet, harfi harfine Cumhuriyet sözleşmesine devam diyenlere inat!

Harf ki bir işarettir, ancak yan yana dizilince ve hecelenince anlamlı kelimeler üretebilir. Öyleyse önce harf olmaktan kurtulup hece olacaksın, hecelerden kendi kelimelerini kurup itirazlarını ortak cümlelerinle ifade edeceksin.

Ama yeri gelecek, tek bir harfle, yani tek bir işaretle, yani tek bir sesle de anlatabileceksin meramını.

Şaşırdığında “A!” diyeceksin. Merak ettiğinde “E!” diyeceksin. Devre dışı kalmayacaksın. Kesinlikle susmayacaksın. Ses vereceksin. Çünkü bakın sadece sesli harfler anlamlıdır.

Sessiz harfle sadece “Şşşş” denilebilir; yani: “sessiz ol!”, yani “SUS!”

İlla ki sesli harflerle konuşacaksın. Canın yanınca “Ah!” diyeceksin; sıkılınca “Of!” Ama sakın ha “Üf!” deyip bezginleşmeyeceksin. “Mö!” deyip kendini inek yerine koydurmayacaksın; “Me!” deyip koyun olmayacaksın.
Ancak ses verdiğin zaman, sözüne sahip çıktığın zaman kendi sözleşmeni yazabilirsin, toplumun mistik afyonunu patlatabilirsin ve ancak o zaman ‘seni’ de fark ederler.

Şimdi başka çare yok! Seni, çalışanları, ezilenleri, yoksulları hor gören, üvey evlat muamelesi yapan bu Üvey Anayasa şeyi karşısında beş harfle “H-a-y-ı-r”, iki heceyle “Ha-yır”, tek kelimeyle “Hayır” diyeceksin. Ve cümleten, tek kelimeyle haykıran, sesli-ünlemli o cümleni kuracaksın:

Hayır!