‘Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık’ diyen ustayı anıyoruz. Altı yıl önce bugün sonsuzluğa uğurlamıştık Yaşar Kemal’i. Edebiyatımızın en güzel romanlarına imza atan ‘büyük usta’ bir sinema tutkunuydu.

Çukurova’nın şiirinden sinemanın büyüsüne

Bugün, bir büyük ustayı yitirdiğimiz gün. 28 Şubat 2015’te sonsuzluğa uğurlamıştık Yaşar Kemal’i. Daha çocuk yaşta romanları ile tanıştığım, sonraları insan hakları adına verdiği mücadelede yan yana durduğum büyük yazarın gülen gözleri, kocaman kahkahası belleğimde taptaze… Meydanlarda, salonlarda direnen gençlere destek veren, coşku ve umut dolu konuşmaları da…

Edebiyatımızın en güzel romanlarına imza atan Yaşar Kemal bir sinema tutkunu idi. Charlie Chaplin, hayran olduğu sanatçılar arasında ön saflardaydı, Faulkner, Çehov, Balzac, Dostoyevski’nin, Nazım’ın, Homeros’un ve halk edebiyatımızın büyük ustalarının, Karacaoğlan’ın, Dadaloğlu’nun yanında… Sinemacılardan pek çok dostu vardı: Lütfi Akad, Atıf Yılmaz, Onat Kutlar ve tabi ki “Binbir Renk Binbir Çiçek – Yaşar Kemal’li Anılar”ı yazan hemşehrisi yapımcı Arif Keskiner (namı diğer Çiçek Arif)…


Güney’in ilk adımları

Lütfi Akad’ın “Beyaz Mendil”i, ilk Yaşar Kemal uyarlamasıdır. İkincisi ise, Ziya Metin’in yönettiği “Namus Düşmanı”. Yaşar Kemal’in Atıf Yılmaz’ın “Bu Vatanın Çocukları” senaryosu üzerinde çalıştığı günlerde, gazetedeki odasına Yılmaz Pütün adlı Adanalı bir delikanlı gelir; öykü yazdığından, sinemada çalışmak istediğinden söz eder. Yılmaz’daki ‘cevher’i sezen Yaşar Kemal, onu Atıf Yılmaz’a gönderir… “Bu Vatanın Çocukları”nın başrolü ile sinemaya ilk adımını attı Yılmaz Güney. Ardından, Yaşar Kemal’in yazıp, Atıf Yılmaz’ın çektiği “Alageyik”te gene başrol onundu. Atıf Yılmaz’ın Yaşar Kemal’le birlikteliği “Karacaoğlan’ın Kara Sevdası”, “Muradın Türküsü” ve “Ölüm Tarlası” filmlerinde sürdü, ama bu filmlerde Yılmaz Güney’in rolü yoktu.

Lütfi Akad, ustanın başyapıtlarından “İnce Memet”i beyazperdeye aktarmak için çalışırken “Yaşar Kemal’i filme çekmek için şair olmak gerekir” diyordu.

Senaryo sansüre takılınca, projeden vazgeçmek zorunda kaldı. Daha sonraları, Yılmaz Duru’nun “İnce Cumali” adıyla çektiği filmde başrolü üstlenen Yılmaz Güney “İnce Memet 19 kez başka adlarla sinemaya uyarlandı; 17’sinde ben oynadım” demişti. Adını koyarak romanı beyazperdeye aktaran, bir yabancı sinemacı oldu ne yazık ki. Peter Ustinov, hem yönetmiş, hem de başrolü üstlenmişti. Ustinov, filmi Türkiye’de çekme iznini koparamadı. Sonuçta ortaya çıkan film, “İnce Memet”in şiirinin çok uzağında kaldı…

Yaşar Kemal’in yapıtlarından pek çok uyarlama yapıldı. Memduh Ün “Ağrı Dağı Efsanesi”ni, Türkan Şoray “Yılanı Öldürseler”i, Barbro Karabuda -‘Ağır Akar Su’ öyküsünden- “Menekşe Koyu”nu çekti. Zülfü Livaneli’nin yönettiği “Yer Demir Gök Bakır ”ı Cannes’daki ilk gösteriminde izlediğimde, Yaşar Kemal romanlarından yapılmış en başarılı uyarlama olduğunu düşünmüştüm. Nitekim dünyanın dört bir yanındaki festivallerde övgüler ve ödüller kazandı. Ustanın yapıtlarından ‘esinlenmiş’, yazarın adının kullanılmadığı, mahkemelere taşınan yapımlar da oldu. Onlardan söz etmek yerine, ülkemizin uyarlama serüvenine kuş bakışı bir göz atmayı yeğleyeceğim.

cukurova-nin-siirinden-sinemanin-buyusune-846751-1.

Beyazperdede uyarlama

Bir Jules Verne uyarlaması olan Melies’in “Aya Seyahat”inden bu yana, sinema sanatının gözde türlerinden biridir edebiyat uyarlamaları. Tarihsel romanlar, bilim-kurgular, polisiyeler, biyografik romanlar beyazperdeden hiç eksik olmamıştır. Flaubert’in “Madam Bovary”sinden Hamsun’un “Açlık”ına, Hugo’nun “Sefiller”inden Eco’nun “Gülün Adı”na, Dostoyevski’nin “Beyaz Geceler”inden Kazancakis’in “Zorba”sına, Kafka’nın “Dava”sından Orwell’in “1984”üne yüzlerce, hatta binlerce yapıt beyazperdeye aktarılmıştır, bazıları bir kereden fazla…

Sinemamız için de, edebiyat önemli bir kaynak olmuştur. İlk uyarlamamız, Ahmet Fehim’in yönettiği bir Hüseyin Rahmi Gürpınar uyarlaması olan “Mürebbiye”dir. Tiyatrocular döneminde Muhsin Ertuğrul, Halide Edip Adıvar (Ateşten Gömlek), Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Boğaziçi’nin Esrarı) uyarlamalarına imza atmış, sonraki yıllarda sinemacılarımızın ilgisi, popüler yazarların romanlarına yönelmiştir. Kerime Nadir ve Muazzez Tahsin Berkant romanları ilk sıraları işgal ediyor, onları Esat Mahmut Karakurt, Aka Gündüz, Peyami Safa, Kemalettin Tuğcu, Reşat Nuri Güntekin izliyordu. Yabancı filmlerden yapılan uyarlamaların (esinlenmeler ve yerlileştirmelerin) sayısı ise çok daha fazlaydı.

Kara kalemden beyaz perdeye

60’lı yıllardan başlayarak toplumcu yazarlarımızı da görmeye başladık sinemada, kah eserlerinden yapılmış uyarlamalarda, kah senarist olarak. Orhan Kemal (Suçlu, Devlet Kuşu, 72. Koğuş, Tersine Dünya), Sabahattin Ali (Kuyucaklı Yusuf, Değirmen, Gramofon Avrat), Kemal Tahir (Kurt Kanunu, Karılar Koğuşu), Kemal Bilbaşar (Gelinin Muradı), Osman Şahin (Derman, Firar, Kan, Kurbağalar, İpekçe), Aziz Nesin (Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Zübük), Atilla İlhan (Sokaktaki Adam), Tarık Dursun K (Kurşun Ata Ata Biter), Pınar Kür (Asılacak Kadın), Füruzan (Ah Güzel İstanbul, Benim Sinemalarım), Ayla Kutlu (Sen de Gitme Triandafilis), Metin Kaçan (Ağır Roman), Feride Çiçekoğlu (Uçurtmayı Vurmasınlar), Ahmet Ümit (Gece ve Sis)…

Yüzlerce film arasında benim tercihlerim, Metin Erksan’ın yönettiği Necati Cumalı uyarlaması “Susuz Yaz” ile Fakir Baykurt uyarlaması “Yılanların Öcü”, Ömer Kavur’un Refik Halid Karay uyarlaması “Yatık Emine” ve Yusuf Atılgan uyarlaması “Anayurt Oteli”, Orhan Kemal’in “Murtaza” romanından yapılmış iki farklı uyarlama, Tunç Başaran’ın “Murtaza”, Ali Özgentürk’ün “Bekçi” filmleri, Yusuf Kurçenli’nin Rıfat Ilgaz uyarlaması “Karartma Geceleri” ve Zeki Demirkubuz’un Camus’nün “Yabancı”sından uyarladığı “Yazgı” olurdu. Son yıllarda yönetmenlerimizin edebiyatımızdan daha az yararlandığını görüyoruz. Oysa, iyi bir yazarla işbirliği yaparak yazılmış senaryolardan çok iyi filmler çıktığını biliyoruz sinema tarihi boyunca. Onlardan da bir başka yazıda söz ederiz… Yeter ki, siz sinemamızın ve edebiyatımızın ustalarını ihmal etmeyin…