SENA ÖZCANLI Geçtiğimiz haftalarda Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ‘İslam’a Karşı Küresel Meydan Okumalar Bağlamında Yeni Stratejiler’ adlı konferansta toplumsal cinsiyet eşitliğinin fıtrata aykırı, LGBTİ+’lerin ise ‘yaradılışa aykırı’, ‘sapkın’ olduğunu söyleyen bir konuşma yaptı. Cuma günü ise benzer nefret söylemleri içeren bir hutbe Diyanet’in sitesinden yayınlandı. Lambdaistanbul LGBTİ+ Dayanışma Derneği, bahsi geçen ‘Cuma Hutbesi’ hakkında […]

Cuma hutbelerinde eşcinsel nefreti dönemi: Hedef haline  getiriliyoruz
SENA ÖZCANLI

Geçtiğimiz haftalarda Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ‘İslam’a Karşı Küresel Meydan Okumalar Bağlamında Yeni Stratejiler’ adlı konferansta toplumsal cinsiyet eşitliğinin fıtrata aykırı, LGBTİ+’lerin ise ‘yaradılışa aykırı’, ‘sapkın’ olduğunu söyleyen bir konuşma yaptı. Cuma günü ise benzer nefret söylemleri içeren bir hutbe Diyanet’in sitesinden yayınlandı. Lambdaistanbul LGBTİ+ Dayanışma Derneği, bahsi geçen ‘Cuma Hutbesi’ hakkında sosyal medyadan bir açıklama paylaştı. Dernek üyesi Niyaz Uslu ile yaptıkları açıklama üzerine konuştuk.

Türkiye LGBTİ+ hakları konusunda  Avrupa konsey üyesi 49 ülke içinde 48. sırada yer alıyor. Bu  konuda ne düşünüyorsun?

Her yıl ülkelerin LGBTİ+ eşitlik yasaları ve politikaları incelenerek hazırlanan Gökkuşağı Haritası’nda Türkiye sürekli olarak geriliyor. Transgender Europe’un 2015’te yayınladığı rapora göre Türkiye, tüm dünyadaki trans cinayetlerinde 9. sırada yer alıyor. Yani ülkede yaşanan medeni ve siyasi hak ihlalleri, güvensiz ortam nedeniyle sıralamanın her geçen yıl düştüğünü görüyoruz. Nefret suçlarında ve cinayetlerindeki artışın da bununla ilişkili olduğunu düşünüyorum.

Diyanet gibi kurumlardan fetva yoluyla yapılan açıklamaları nefret cinayetlerinin politik gerekçeleri arasında sayabilir miyiz?

Kadın ve LGBTİ+’lara yönelik şiddetin münferit olarak algılanamayacağını; namus, aile, ahlak ve din adına üretilen nefretin ataerkillikten beslendiğini ve sistematik olduğunu biliyoruz. Diyanet’in yayınladığı ve ülke genelinde okunan cuma hutbesini de bu sistematik yapının son örneklerinden biri olarak okuyorum. Hutbede yer alan nefret ve ayrımcılık dolu ifadeler, makbul kadınlık ve erkeklik rollerine uymayan kişilerin ötekileştirildiğini ve nefret suçlarının hedefi haline getirildiğini; tüm bunların iktidarla ilişkili olduğunu ve kurumları aracılığıyla da dayatıldığını söyleyebiliriz. Geçtiğimiz cuma ise hutbede benzer politikaların, tesettür ve mahremiyet üzerinden sunulduğunu gördük.

İktidar çevrelerince devamlı gündem edilen din temelli nefret söylemlerinin ısrarını neye bağlıyorsun?

Bunun öncesinde İç işleri Bakanı Süleyman Soylu’nun LGBTİ+’ları tehdit olarak gördüğünü açıklaması, Diyanet İşleri Başkanı’nın annelik ve babalıktan vazgeçenleri yaradılışa aykırı sapkınlar olarak nitelendirmesi ve toplum için tehlike oluşturduklarını söylemesi, Onur yürüyüşlerinin yasaklanması… Bütün bunlarla kişilerin, nefret suçlarının hedefi haline getirildiği açıktır. Tüm bunlara bağlı olarak LGBTİ+ların intiharlarını da, bu sistematik yapı içerisinde cinayet olarak okuyorum.

Ne yalnızız, ne de yanlış!

Bu toplumsal atmosferde, LGBTİ+’lar karanlığa karşı renklerini korumak için nasıl mücadele ediyor?

Bu söylemler ve politikalar bizlere yalnız olduğumuzu ve güvende olmadığımızı hissettirmeye çalışıyor. Halbuki ne yalnızız, ne de yanlış! LGBTİ+ hareket ile feminist hareketin ilişkilenme pratiğinin de mücadele alanını beslediğini ve bu anlamda dayanışmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu yılın sloganı olan ‘’HerYürüyüşümüzOnurYürüyüşü’’ benim için bu soruya cevap olabilir. Varoluşumuz, her bir adımımızla mücadele biçimi… Ayrıca yerel yönetimlerle yapılan işbirliklerinin önemli bir alan açtığını da belirtmek isterim.