Google Play Store
App Store
Cumartesi Anneleri’ne ve kayıplara geç kalmayan şiirler
Mustafa Köz (Fotoğraf: Şeyma Akcan)

Sezai SARIOĞLU

“Şimdilik ışık görünmüyor, bu nedenle gözlerimizi karanlığa dikmekten, bütün gücümüzle bu karanlığa diklenmekten başka bir seçenek göremiyorum.” Şükrü Argın

12 Eylül’den bu yana zorun sıratında, vicdanlarımıza, kayıplarımıza ve hatıralarımıza kadar geri çekildiğimiz, dönemde, Cumartesi Anneleri’nin özel bir fasıl olduğunu söyleyerek başlamak isterim. Özet hakkına sahipsek de ilk veya son bakışta akıntıya karşı yürek çeken bu sivil itaatsizlik eylemini 'özetlemek' ne mümkün? Arjantin’de cunta döneminde kaybedilen, katledilen çocukları, sevgilileri, eşleri ve torunları için saatin tersi yönünde dönerek eylem yapan Plaza de Mayo Anneleri’nden (Mayıs Anneleri) esinlenerek1995’ten bu yana hem tarihe hem de coğrafyaya geçenlerden; her cumartesi devletten, kuşlardan erken kalkıp yola çıkanlardan, kayıp mahalli Galatasaray Meydanı’na varınca, kuşlarının onlara yer vermek için havalanıp telgrafın tellerine konmalarından, her seferinde kuşlardan bir fazla olmaya heves edenlerden söz ediyorum.

Doksanlı yıllardan itibaren, tanık olduğumuz 'sözlü tarih' ve 'bellek çalışmalarının' en önemli ayaklarından biri, her cumartesi kayıpların hikâyelerini sağır sultanlara, sayıları kırkı geçmiş haramilere duyurmaya çalışan Cumartesi Anneleri’nden söz edip meseleyi bir kitaba getirmek istiyorum. Sağır kamunun, sanatçıların duyarsızlıklarına rağmen, bellek ve siyasal vicdan pratiğiyle hemhal olan sanatçılardan, Türkiye Yazarlar Sendikası eski başkanlarından, militan dergi Çıngıraklı Sokak’ı çıkaranlardan Köz, kapak resmi ve desenleri Kenan Yücel’e ait "Uyandım, Dünya Diye Bir Yerdeyim" kitabıyla, belleği tazelemekle yetinmiyor, şiirden ve şiirin olmazsa olmazlarından ödün vermeden 'şiir bellek' de oluşturuyor. Şiirin estetik bir bellek de olmasının ötesinde bu yazıda 'bellekten' kastım, bu şiirlerin sivil vicdan eylemi olan tarihsel hikâyeye dair mikro bir bir bellek olması. Bu bağlamda, 'Bellek şiirleridir' bunlar. Hakikatlerin ve gerçeklerin üstünü örten hiçbir şey söylemeyen şiir yığınına karşı, şiirden ve anlamdan ödün vermeden söyleyen ve kanırtan şiirler. Can Yücel gibi söylersek, “Bin dereden bir kendini getirenler” kavminden olan, Köz, öte yandan bu kitapla toplumun yüzüne ayna tutarak yüzleşmeye davet ediyor. Öyle ya bireysel vicdan ve adalet, elbette her şeyden önce insanın kendi içinde kurularak da toplumsallaşır.

Bir başka yanıyla 'yara beyanı' olan bu şiirler, “Tarihte ve coğrafyada yaraların ve kayıp yakınlarının beyanları esastır” diye fısıldıyor okurun kulaklarına. Kitaptaki her şiirin girişinde, 41 kadının feryat-figan 'kayıp ve yara beyanı' cümlesinden sonra, o cümlenin küllerinden şiirler doğuruyor. Bu şiirlerdeki bazı Köz dizeler, yolumuzu kessin:

“Rüyam rüyana dolanıyor yavrucağım/uyanıyorum, dünya diye bir yerdeyim/uyanıyorum, dünya değil sen dönüyorsun bana”

“Öğrettin senden sonra diye bir şey olmayacağını/nasıl düşünmediysek senden önceyi”

“Sürgünüz, Cizre mektup, bizse pul/yapıştık kaldık buraya”

Kitabın bir başka özgün yanı ise, kitabın Deniz Lavantaları bölümüne “Yeryüzü kayıplarına ve Lorca’ya yeniden” diye selamlayarak başlayıp, okuru, “Deniz lavantası getirdim sana Granada’dan/ Garcia’nın kalbinden derilmiş, kırık kederli./ Kasabalı bir yetimdir o çiçekler/ Gülüşünde sıradağlar gezdiren Granadalı Çingenelerin” dizeleriyle sınır ötesi acılara götürüp yara kardeşliğine davet etmesi...

Ezcümle, şiir arastasında özgül ve özgür ağırlığı olan, sokaklara kayıtlı şair Mustafa Köz, şiirlerle kapımızı tıklayıp, kayıplar, “Bir gün sizin de kapılarınızı çalacaklar. Açık tutun kapınızı” diyorsa, Cumartesi Anneleri'ne geç kalmamak dışında seçeneğimiz yok...

Köz’ün yazdıkları artık okurun da alnına yazılmıştır. Hal böyle olunca, kendine, Cumartesi Anneleri'ne "Uyandım, Dünya Diye Bir Yerdeyim" şiir kitabına geç kalma, diye noktalayalım...